nlp yorumu

 

  • KURUMSAL NLP

    nlpnedirKurumsal NLP ve Kurumsal Detoks

    NLP tekniklerini çalışanlarınızın öğrenmesini sağlayabilir, hem işletmenizin performasını ve hem de çalışanlarınızın kendilerini iyi hissetmelerini sağlayabilirsiniz.

     

  • Ağlamanın Anatomisi

    gozyasi ağlamak zihinsel süeçler ve kapakların açılmasıGözyaşı ve Ağlamak

    Ağlamak, neden ağlarız? Ağlayınca neden rahatlarız?  Ağlamanın zihinsel süreçleri.

     

  • Anlattıklarınız Dinledikleriniz NLP köşe Yazısı

    Geçmişte yaşadığınız kötü hissettiğiniz bir tecrübenizi ve kendinizi iyi hissettiğiniz bir tecrübenizi hatırlayın. Hangisi gözünüzün önüne daha hızlı geliyor? Genellikle kötü tecrübeler daha hızlı hatırlanacaktır.

    Bunun nedeni kötü hissettiğimiz anları daha fazla düşünüp, konuşup, anlatıp, yaşadığımız o anın etkisini zihnimizde arttırmamızdan kaynaklandığını bilmek gerekiyor. Farkında olmadan daha derine kaydettiğinizde, kötü tecrübeleri yaşamamak isterken daha kötülerini yaşamaya ait stratejileri oluşturuyoruz.

    Bir de dinlediklerimiz var. Yakın hissettiğimiz kişilerin, arladaşlarımızın yaşadıkları kötü tecrübeleri de dinliyoruz. Dinlerken anlatılan duyguları da kaydediyoruz. Böylece yaşamadığımız bir tecrübeye ait bütün bilgiler kaydedilecek ve bu kayıtlar daha sonra kullanılabilecek ve benzer sonuçları dinleyicinin de yaşamasını sağlayacaktır

    Bir kötü tecrübe yaşadığınızda bakmanız gereken şey, sonucu ortaya çıkaran kararı sizin verip vermediğiniz ve kendinizi neden koruyamadığınız? Bunu bulduğunuzda kötü tecrübe üzerinde konuşmadan, düşünmeden hayatınıza devam etmeniz, hayatınızı yönetmenizi sağlayabilir.

    Arkadaşlarınız size kötü tecrübelerinizi anlatmak isterse, ona nasıl yardım edebileceğinizi sorun. Mutlu olduğu anları, başarılarını, hissettiği iyi duyguları anlatmasını istediğinizde, anlattığında iki tarafta kendisini daha iyi hissedecektir.

    İki önemli nokta: Herhangi bir şeyi kendinizden daha fazla önemsiyorsanız, sorun yaşamanız kaçınılmaz, buna kötü tecrübeler de dahil.

    Yaşadığınız bir kötü tecrübe var ise, beş duyunuzdan herhangi birini veya birkaçını eksik kullanmışsınız demektir. Ya iyi  görmediniz, ya iyi duymadınız, ya iyi koklamadanız, ya iyi dokunmadınız, ya da iyi tatmadınız demektir. Hangisini eksik kullanmışsanız o duyu organını kullanmayı ve algılarınızı geliştirmeniz yerinde olabilir.

    İyi duygular ve kötü duygular düşünüldükçe, konuşuldukça, anlatıldıkça artar. İyi hissettiğiniz anları, okuduklarınızı, seyrettiklerinizi, öğrendiklerinizi anlatmanız yerinde olur.

    Bugün yaşadığınız sonuçlar, yaşadığınız süreçlerin, yaşadığınız süreçler ise verdiğiniz veya vermediğiniz, veremediğiniz kararların ortaya çıkardığı durumlardır. Kendi kararlarınızla , kendinizi koruyarak yaşadığınızda hayatınızı yönetmek kolaylaşacaktır. Tabii ki karar sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     

     

  • Atatürk'ün Psikanalitik Biyografisi Vamık Volkan ve Yorum

    Atatürk'ün Psikanalitik BiyografisiAtatürk'ün Psikanalitik Biyografisi
    Yazan : Prof Dr. Vamık Volkan

    Profesör Dr. Vamık Volkan, Norman Itzkowitz'in birlikte yazdığı “Atatürk'ün Psikanalitik Biyografisi ATATÜRK ANATÜRK” kitabını okudum. Mustafa Kemal'i oldukça dikkatli incelemiş biri olarak, kitabı da dikkatle okudum.


    Kitabın arka kapak yazısında Prof. Dr. Vamık Volkan şöyle yazıyor: “Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün imgesinin yıpratılmasına göz yummak, elimizdeki tabancayla kendi ayağımıza kurşun sıkmak olur”.

    Bu cümle Vamık Volkan hakkında önemli bilgiler içeriyor. Atatürk imgesinin yıpratılabilir olduğunu söyleyen profesör, bunun neden yapılmaması gerektiğini de anlatıyor, aynı zamanda yapmaktadır.

    Elimizdeki silah metaforu ne anlama gelebilir? Bu silah Vamık Volkan'ın hem psikiyatr olarak ve hem de bu araştırmasındaki bilgilerdir. Elde ettiği bilgiler içinde Atatürk imgesini yıpratabilecek bilgiler olduğunu bize hissettirmektediir. Bunlar nelerdi? Bilmiyoruz. Ama bunlar yazılırsa kendisi ayağına kurşun sıkmak olacağı için yapmamaktadır.

    Daha Önce “Ölümsüz Atatürk Immortal Atatürk” olan kitabın adı, bazı çıkarımlar ve ilaveler yapılmış olarak yeniden yayınlanırken kitabın adı da değiştirilmiş ve “Atatürk'ün Psikanalitik Biyografisi, Atatürk Anatürk” olarak değiştirilmiştir.

    Sigmund Freud'dan çok etkilendiğini anladığımız Vamık Volkan ve Vamık Volkan'ın kitabından etkilenen Mustafa filmini çeken Can Dündar. Can Dündar'ın bu kitaptan etkilenerek çektiği film, gelişen süreçlerde kendisini kendi “Ada”sında yaşamaya mahkum etti.

    O zaman Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olan Rauf Denktaş'a kitabını gönderen Vamık Volkan kendisinden içinde şu cümle bulunan bir cevap almış.

    “Bildirmekten memnuniyet duyduğum husus, sizin kitabınız sayesinde onun ölümlü olduğunu keşfetmiş olmamdır.” Rahmetli Rauf Denktaş, bu kitabın yazılma nedenini bu cümle ile çok güzel anlatmış. Atatürk'ün ölümlü olduğunu keşfettiren kitap. Kitabın birincil yazılma amacı tam da budur. Atatürk'ü öldürmek. İkinci amacı ise, Türkiye'deki etnik kimliğe dayalı bölünmeleri hızlandırmak. Bu konudaki yorum yazının son paragrafında.

    Atatürk'ün yaşadığı duygusal travmaları annesi ile yaşadıkları ve kaybettiği kendisinden önce ölen kardeşlerine bağlayan Vamık Volkan, Freudian çözümlemeler yaparken, kendi ideolojisi ile ve Türkiye'nin bugünkü durumu ile ilgili enjeksiyonları güzelce yapmaktadır. Aşağıdaki cümleleri dikkatle okumanız yerinde olur.

    Sayfa 215:  

    Üç aylığına yasal olarak askeri ve heyecan verici “DİKTATÖR” olduğunda 40 yaşındaydı.

    Sayfa 217:

    En sonunda tek adam olarak büyük bir zafer kazanmıştı. Mustafa Kemal'in Ankara'ya zaferle dönüşünü gözlemleyen Dr. Adnan, onu karşılayan kalabalığı gördüğünde bir arkadaşına, onun sonradan anumsayacağı şu yorumu yapmıştı: “ Artık onu hiçbir zaman durdurmamız mümkün olmayacak”

    Sayfa 239:

    Mustafa Kemal ona diğer Batılı kadınlarla olan ilişkilerinde olduğu gibi çocukluğunu, annesini, annesiyle olan ilişkisini anlatırdı. Latife'nin evlenmeden önce cinsel ilişkiye girmeyi reddettiği söylenir. Bize göre Mustafa Kemal Fikriye gibi ona tapan yeni bir “onarılmış” kadın bulmuştur ve Latife Fikriye gibi hasta değil, enerji doluydu.

    Sayfa 242:

    Vatanına daima sadık kalarak yorulmaksızın halkını kurtarmaya devam ederken özel yaşamında çok önemli bir rol oynayan “onarılmış kadın” Fikriye'yi kurtarmayacak ve ona sadık kalmayacaktı.

    Sayfa 246:

    Mustafa Kemal görüşü kabul edilmediği takdirde, birkaç kellenin uçurulacağını da söyşemekten çekinmedi. Hiç çekinmeden bir diktatör gibi konuşmuştu. Ve böyle yapmaya da gücü vardı.

    Sayfa 252:

    Ayrıca IV. Mehmet hükümetinin kendisi için verdiği idam kararının yerine getirildiğine inanan annesinin nasıl bir üzüntüye kapıldığını anlattı. Annesinin keder içinde bir yaşam sürmesinin bütün suçunu kötü baba figürlerine, padişahlara yüklemişti. Kendisi yalnız ideal baba figürü ile özdeşim yapıp annenin/vatanın kurtarıcısı olacaktı. Yaşamı boyunca kederli bir annenin yükünü taşımız olan Mustafa Kemal'in arzusunun, vatana yansıttığı anne imajını onarmak olduğunu şu sözlerinde daha çok seziyoruz.

    Sayfa 248:

    Mustafa Kemal askeri yaşamındaki ve siyaset alanındaki başarılarını özel yaşamında gösteremiyordu. Kadınlarla ilişkisinde çocukluğundaki anne ile ilişkilerinin bir tekrarlayıp durmaya devam ediyordu. Mustafa Kemal yeniden evlenen annesini öfke ile terkettiği günden beri erkeklerden oluşan bir topluluk içinde asker hayatı yaşamaya alışmıştı.

    Sayfa 272:

    Bu olayla birlikte Mustafa Kemal ile Latife'nin arasına ölü bir kadın girmiş ve “ölüler evi'nde geçen çocukluğunun “yas” ile ilgili sorunları canlanmıştı.

    Sayfa 284:

    Bu kitabı yazarken bugün Türkiye'de “Kürt sorunu” olarak da adlandırılan büyük bir sorun yaşandığının belirtmek istiyoruz. Türkiye'de yaşayan birçok mutlu kürt vatandaş için Şeyh Sait isyanı yavaş yavaş bir “seçilmiş travma" haline gelmiştir. Seçilmiş travma büyük bir grubun örneğin bir etnik grubun, dedelerinin, ninelerinin on yıllar önce başka bir grup kimliğine ait kişiler tarafından ezildikleri, aşağılandıkları bir olayın paylaşılan imajıdır.

    Sayfa 286:

    “Şimdi biz kimiz?” sorununun Türkiye'ye sıçradığı özellikle PKK eylemlerinin ve PKK'ya karşı uygulanan askeri müdahalelerin ve sonuçta onbinlerce kişinin yaşamını yitirdiği görülüyor. Bekleneceği gibi, Türkiye'de yaşayan Kürt vatandaşlar etnik kimliklerine daha da sarılmış durumdalar.

    Sayfa 286:

    4 Ocak 2009'dan itibaren Tarık Çelenk'in yönetiminde Ekonomi ve Politik Araştırmalar Derneği (Ekopolitik) tarafından Türkiye'de etnik ve dini gruplardan (Türk, Kürt, Alevi) ve kesimlerden gelen insanlar arasındaki sorunları politik psikoloji açısından incelemek, ötekileştirme eğilimlerini samimi ve serbest bir ortamda konuşmak ve uzlaşma noktalarını tesbit etmek üzere bir dizi toplantı düzenlenmiştir. Bu kitap yazılırken bu toplantılar devam ediyordu. Bu toplantıların bazılarında toplantıya katılan “çekirdek grup” arasındaki diyalogların gelişmesine yardım etmiştirm. Ağustos 2010'da Tarık Çelenkve 17 çekirdek grup üyeleriyle birlikte Cumhurbaşkanı ile üç saat süren bir görüşme yapmıştık.

    Yukarıdaki cümleler Vamık Volkan'ın Atatürk'ün Psikanalitik Biyografisi Atatürk Anatürk kitabından alınmıştır. Kendi doğduyu adadan eğitim için ayrılan, sonra geri dönmek üzere Amerik'ya giden ancak oradan dönemeyen Vamık Volkan'ın psikanalitik biyografisi nasıl şekillenmiş olabilir.

    Politik psikoloji danışmanlıığı yaptığı ülkelerden kargaşa çıkmasının nedeni ne olabilir. Kitabın 286.cı sayfasındaki nottan sonra Türkiye'de Kürt açılımı yaşanmış ve daha sonra hendek savaşlarına dönüşen açılım tamamen ortadan kalkmıştır. Eğer bu danışmanlık devam etseydi, Türkiye bölünmeye biraz daha yaklaşabilirdi.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

     

  • Balıkesir Yolunda Görülen Tehlikeli Yazılar

    Sloganlar Mesajlar ve NLP Teknikleri

    Sloganlar ve Reklam da kullanılan mesajlar oldukça tehlikleri olabilir. Beynimizin çalışma modelinden dolayıaktarılan mesajlar istenilen durumun çok uzağına düşebilmektedir. Trafik Canavarı  Olmayın sloganı trafik kazalarını % 38 arttırmış durumda.  Daha az kişinin ölmesi istenirken daha fazla insanın ölmesi şaşırtıcı değil. Son dönemde kullanılan Frene Değil Kurala Güven sloganı da trafik kazalarının artmasını sağladı.

    Balıkesir Yolu Üzerindeki Yazılar

    Balıkesir Yolu üzerind görülen sloganlar "Trafik Canavarı olmayın " ya da "İçinizdeki Trafik Canavarını Durdurun" kadar olmasa da tehlikeli sloganlar. Bu sloganların yazılma nedeni mutlaka trafik kazalarını önleme istedği ama ortaya çıkan sonuçlar istendiği gibi olmayacaktır. Sloganların okunmasından yola devam eden sürücü bu sloganların etkisine farkında olmadan girebilir ve kaza yapabilir.

    Mesajı Okurken Kaza Yapma İhtimali

    Aşağıda görülen ilk slogan yazılanlar bir kenara bırakılsa bile sloganın tamamı okunduğunda her halde önemli bir zaman gözler bu slogana kilitlenecek ve araba bu zaman içinde kontrolsüz kalacaktır. Hayat Güzel kelimeleri güzel ama diğerleri oldukça tehlikeli. Öbür dünyaya yolcu olmamak, sevdiklerinizi ağlatmamak gibi içeriklerde ve Hatalı Sollama, Aşırı Sürat Yapmayın, ve ağlatmayın gibi negatif formda aktarılan cümleler doğal olarak sürücüleri daha dikkatli olmaya iter gibi görünse de bir baskı ortaya çıkaracak ve hata yapma ihtimali arttıracaktır.

    Balıkesir Yolundaki Tehlikeli Yazılar

    Aşağıdaki slogan ise yine negatif formun kullanıldığı sloganlar. Güzelim ormanlarımızı yakmayın ise sigara ve yangın bağlantısını kurmakta. Bu sloganın hiçbir etkisi olmasa bile sönmüş izmaritlerin arabadan atılmasını sağlayacaktır.

    Balıkesir Yolundaki Tehlikeli Yazılar 2

    Ormnda Ateş yakmayın, doğa sevenleri ağlatmayın ise yukarıdaki benzer formun  kullanıldığı yazılar. Doğa sevenleri ağlatmayın ise doğa sevmeyenlerin orman yakılmasından etkilenmeyeceği de bize farkında olmadan aktarılmaktadır. Ormanda yanan her ateşin yangın çıkaracağını düşünmemizi sağlayan bu kelimeler, ormanda ateş yakmayı düşünmeyen insanlara bile ateş yakmayı düşündürtecek ve yangın çıkmasına sebep olabilecektir.

    Balıkesir Yolundaki Tehlikeli Yazılar 3

    Aynı yapıda hazırlanan uyarı levhaları büyük bir olasılıkla bir kişinin elinden çıkmıştır. Yola yazı yazılması için emir verilmiş ve bu yazılar hazırlanmıştır.  Aşağıdaki yazıda sadece ilk cümle kullanılsa yeterli olabilirdi. Ama diğer iki cümle ile yapılan uyarılar farkında olmadan uyarılma yönünde davranışlar ortaya çıkmasını sağlayabilir. Hem de düşünülmedik bir zamanda.

    Balıkesir Yolundaki Tehlikeli Yazılar 4

    Balıkesir Valiliği bu levhaları hemen kaldırtmalı ve yerine araştırılması yapılmış, semantik olara incelenmiş ve denekler üzerinde test edilmiş yazılar konmalıdır. Ancak sitede de bulunan Trafik Canavarı Olmayın yazıları yollardan henüz kaldırılmamıştır ve kazaların artmasına neden olmaktadır. Bu yazılar da trafik kazalarının  beklenmedik yerlerde ortaya çıkmasına neden olacaktır.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitneni

    http://www.erenlp.com

    Not Yazıların Boyaları dökülmüş olsa da, hala durmaya devam etmektedir.  Three Bilboard filminin Oscar alması da billboardların hala etkili olduğunu göstermesi açısından ilginç.

     

     

  • Bayram Yolcuları İçin Trafik Kazalarından Korunma

    NLP bilgileri ve NLP Teknikleri

    NLP bilmek önemli. Uyarıların zihnimizde farketmeden ortaya çıkardığı sonuçlar, istenmeyen durumların yaşanmasına neden olabilir.  Doı dünyadan çok sayıda uyarılar alıyoruz.  Bu uyarılar genellikle olumlu sonuç ortaya çıkması için yapılsa da zihinsel süreçler farklı çalıştığı için kişiler , insanlar, aileler üzülüyor.  Bilgisayarda oynama, televizyon seyretme, dışarı çıkma gibi annelerin babaların yaptığı uyarılar. Beni aldatma diyenler, kavga etmeyelim diyenler ve daha çok fazlası. Sonuç,  ya huzur kalmıyor ya da kavgalar gerçekleşiyor.

    Trafikte de bu nevi uyarılar var. Bu uyarılar insanların kaza yapmasını engellemek için ortaya atılsa da, kazalar fazlalaşıyor, ölümler yollarda kol gezmeye başlıyor: Özellikle uzun bayram tatili olduğunda biraz daha artan uyarılar var.

    Bayram ve Uyarılar

    Bayram tatilinde yola çıkacaklar çok dikkatli olmalılar. Ama ne zaman? Bu hafta. Yarından itibaren televizyonlarda gazetelerde ve radyoda çeşitli haberler çıkacak. Geçen bayramlarda yapılan kazalarla ilgili bilgiler, istatistikler, görüntüler ve yolda dikkatli olun uyarıları. Bunları seyredip de yola çıktığınız takdirde kaza yapma riskinizin artacağını öğrenmenin zamanı geldi.

    Danseden pembe noktaları düşünme cümlesini okuduğunuzda aklınıza gelen pembe noktalar ise, bu güne kadar birşeyi yanlış yapmışız demektir. Beynimiz negatifi kabul etmiyor ve negatif önermeleri de pozitif olarak algılıyor. Yapma dediğinizde yapmak istiyor, yada hızlı gitme dediğinizde hızlı gitmek istiyor insanlar.

    Uyarılar ise uyarıldıkları yönde davranmaya yöneltiyor bizi. Eğer kaza ile yapılmış bir uyarı var ise bize kazayı hatırlattığı gibi, bizi tedirgin de ediyor. ""Dikkatli olun"" uyarısı bizi tedirgin ettiği için yola çıkarken biz kaza konusunda uyarılmış oluyoruz. Böylece yolda giderken farkında olmadan tedirgin şekilde ve kaza korkusu ile arabayı sürüyoruz. Böylece çok kolay kurtulabileceğimiz durumlarda bile kaza yapabiliyoruz veya kaza yapmak ihtimalini arttırıyoruz.

    Korkularımız korktuğumuz oranda gerçekleşiyor çünkü.

    Bu yüzden yola çıkmadan önce daha önceki bayramlarda yapılan kazaları hiç aklınıza getirmeden gideceğiniz yolu ve tatil yerine ulaştığınızda neler yapacağınızı gözünüzde canlandırın, çok güzel ve eğlenceli bir seyahatten sonra. Yoldaki kazalarla da -eğer yardım etmeyecekseniz- ilgilenmeden ve kaza üzerinde hiç konuşmadan yolunuza devam edin.

    Yolda her gördüğünüz Trafik Canavarı Olmayın sloganını okuduktan sonra kendi kendinize Ben insanım cümlesini söyleyin. Bu slogan çıktıktan sonra Türkiyede trafik kazalarının arttığına inanıyorum. Trafik Canavarı kimdir sorusuna cevap olmadığı halde, nasıl trafik canavarı olunur sorusunun binlerce cevabı var. Bir düşünü cevapları .Bu negatif bir önermeyle sonuçlanırsa, tabii ki trafik canavarı olma ihtimalini arttıracaktır.

    Kendinizi kötü hissediyorsanız, korkulu ve tedirginseniz verdiğiniz söz, ödediğiniz para ne olursa olsun seyahatinizi başka bir tarihe erteleme kararını verin. Kendinizi iyi hissederek direksiyonun başına oturun, marşa basın, bakımını yaptırdığınız arabanızın sesini dinleyin ve aracınızı trafik kuralları içinde sürmeye devam edin. Göreceksiniz ki kendinizi iyi hissederek çıktığınız seyahat ve planladığınız eğlenceli, kahkahalı şekilde ve sizi yormadan sona erecektir.

    Frene Değil Kurala Güven

    Bu yıl ortaya atılan bu slogan yine işe yaramadı.  Zira insanların zihninde varolan Türkiye'de Trafik Tehlikelidir inancının yüzeye taşınmasını sağladı. İnsanlar bu inançları yüzünden trafikte daha az süre kalmak istiyorlar. O yüzden de uzun yollarda olmasa da ulaşacakları şehre yaklaştıklarında bir an önce trafikten çıkmak istediklerinde ortaya çıkan sonuç çok farklı. Zira uzun yolun verdiği yorgunluk ve kan dolaşımının da yavaşlamasında dolayı, kurtulabilecekleri kazalardan kurtulamıyorlar ve hem can kayıpları ve hem de maddi kayıplar meydana geliyor. Ulaşacağınız yere yaklaştığınızda yavaşlamanız ve  dikkatinizin artması yerinde olur. Birer saatlik sürüşten sonra durmak ve  biraz yürümek kan dolaşımınızı rahatlatacaktır.

    Eğer arabanızda yaşlılar var ise , duruşları daha sık yapmalısınız. Zira yaşlılarda kan dolaşımının yavaşlaması kalp sorunlarının yakın gelecekte ortaya çıkmasını sağlayabilir.  Trafik işaretlerini ve yol çizgilerini takip ettiğinizde tarfik kazası olması o kadar  kolay değil. Trafiğin tehlikleri olduğuna dair inançların değişmesi için yapılacak çalışmalar çok önemli. Tabii Karar Sizin.

    Size iyi yolculuklar ve iyi bayramlar diliyorum.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı Ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

  • Bekir Çoşkun'un Karnesi

    bekir çoşkun, karneBekir Çoşkun'un 24 Ocak 2015 tarihli yazısı içinde aşağıdaki bölüm var.

     

  • Bir Kishileaks yazısı daha Üstün Dökmen Kişisel Gelişim Dergisi Röportajı

    Üstün Dökmen Kişisel Gelişim dergisi röportajıÜstün Dökmen

    Aslında Kishileaks yazıları çok önceden yazılmaya başlanmış. Üstün Dökmen Yazısı da bunlardan biri. Kişisel Gelişim Dergisinde Kasım 2005'te yaptığı röportajın detaylı olarak incelemesinı aşağıda okuyacaksınız. Üstün Dökmen, öğrencisi olduğu Doğan Cüceloğlu gibi kişisel gelişimde önemli bir isim. Televizyon programları, yazdıkları kitaplar, verdikleri seminerlerle önemli bilgiler aktarıyorlar topluma. Ancak anlattıklarına dikkatli olarak bakılırsa "hayır" kelimesini göremiyoruz, söylediklerinde ve yazdıklarında. Karşı tarafı anlayın, ona göre davranın mesajları sürekli olarak veriliyor. Tabii ki karşı tarafı anlamamız önemli ama bu bizim tavır göstermemizi engelliyorsa, "yönetilmemiz" kolaylaşıyor. Yazıyı okuduğunuzda, hem bir yalnızlık ve hem de bu söylemlerin nedenini öğreneceksiniz, kishileaks açısından ve kendi söyledikleri ile. Tıpkı ayın görünen ve görünmeyen yüzü gibi.

     

  • Bir Zamanlar Anadolu'da Nuri Bilge Ceylan

    Bir zamanlar Anadolu'da Nuri Bilge Ceylan Filmi, Cengiz Eren YorumuBir Zamanlar Anadolu'da NBC

    Bir zamanlar Anadolu^'da filmi uzun reklamlardan sonra başladı. Buğulu bir cam ve ardındakiler. Bildiklerimiz, bilmediklerimiz ve garip bir yolculuk. Bu yolculukta filmde yeralan karakterler arasındaki ilişkiler, ve içsel ve kişisel sorgulamalar var. Çocukluk hayallerinden çok uzakta, geçmişi özlemle arayan ama bulundukları koşullarda yaşamaya razı olmuş, devleti temsil eden insanlar.  Çekimler çok doğal görünüyor ve insanı içine alıyor. Manzaralar benim de bir müddet çalıştığım Divriği'dekine benzer atmosferleri içeriyor.

     

  • Biz Bir Program mıyız?

    Güncelle ne kadar meşgulüz değil mi? Dünya sadece bizim etrafımızda bizim günlük yaşamsal ihtiyaçlarımızda dönüyor sanki.


     

    Maddesel endişeler bugün ne yiyeceğiz, ne giyeceğiz, işe kolay mı zor mu gideceğiz, masraflar, sağlık sorunları, hastalıklar endişe verici, ilaçlar, bizi yöneten birileri var onlara teslim mi olduk ya da edildik, adiller mi?

    Dolar inip çıkıyor, borsa ne durumda, menkul yatırımlar, ev araba alma telaşı, daha iyi daha yüksek standartlı yaşam arama buna çabalama, hırs, kıskançlıklar, rekabet, aşk acıları, bütün bunları niçin yaşıyoruz.

    Bize verilmiş kısa bir zaman diliminde tutunabilmek için. Arkaik çağlarda da yaşadı canlılar. Toplayıcı oldular, para kavramı yokken de yaşadılar. Belki korku ile de tanış değildiler. Bilinmeyenden korku olabilir mi?

    Ancak diğer bir canlı sana dokunduğunda teması acı vermişse korku ile tanışmışsındır. Sonra evrim demişiz parayı yaratmışız, ekip, biçmişiz takas etmişiz, ateşi bulup çiği pişirmişiz ve öldürmeyi öğrenmişiz. Bölünmüşüz, ayrışmışız diller doğmuş, ilim bilim felsefe demişiz daha kağıt yazı yokken taşlarla taşlara çizmiş şekillerle bir şeyler anlatmışız dil öncesi. Uzun bir serüven dünyalı olmak, insan olmak boşluğun ya da bize göre boşluğun sırrını çözmek ve hala çözülemeyen sırlar. Bilinenler bilinmeyenlerin kaçta kaçı kimbilir!

    Bütün bu rutinde başı sonu olmayan serüvende bu koşumuzda biraz bu koşuya ara vediğimizde ve en çarpıcı duyguda acılar yaşadığımızda, kayıplarımızda, yas tuttuğumuzda sipiritüel yaşamlarda olabilyoruz.
    Sorgulamaya başlıyoruz. Nedir bu anlamsız koşu. Tarihten gelip geçenler, kim ne sonuca vardı, kim varacak bunları düşünüyoruz.

    Düşünce nedir? Biyolojik varlıklarız sinir, kas, kan,su yapısında elementleri olan maddesel varlıklarız. Bu kas dokusunda bu duygular düşünceler nasıl yerleşmiştir.Kalp neden aşkın merkezi, beyin düşüncenin merkezi seçilmiştir. Ruh beden buluşması bir kontrat dahilinde bir yüksek akılda bir düzlemde, bir bilinmeyen olguda ki tanrı diyoruz ona, onun şifre vermesiyle mi imzalanmıştır?

    Geçmişimizle ve bu dünyada ölümden sonra veya ölüm yeniden doğuşsa reankarnasyonu yadsıdığımızda veya kabullendiğimizde metafizik ile bir bağlantı kuruyoruz. Değişik boyutlarda yaşıyoruz sanki.
    Güncelin yalanından başka varlıklara sığınmak istiyoruz. Meleklerimiz oluyor. Onları hayalimizde kalıplandırıyoruz. Kanatlandırıyoruz. Bir çıkmazda birden yolun açılıyor melekler korudu diyoruz.

    Bu evrende bu dünyaya gönderildiğimizde bazı kontratlar imzalıyor olabiliriz. Bu imzaları bilerek ama unutarak belki. Belki bu melekler de bize refakatçi olarak zimmetleniyorlar. Belki bu senetleri bugün ciro ediyoruz başka benlerimize. BEN BİZ olurken yaşadıklarımız bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimizin önünden bazen. Rüyalarımız da birer hatırlatma oluyor. Veda ederken bir anı, bir disket bırakıyoruzdur birilerine kimbilir! Hatalarımızın her biri bir sınav olmuş yeniden deneme fırsatı verilmiş,başaramadıklarımız disketin boşluklarında daha sonraki tamamlayıcıya bırakılmış olabilir mi?

    Zaman zaman, ZAMAN tünelimizde daha önce gördüklerimizi sandığımız birileri ya da olayları yeniden yaşıyor sanmamız dejavu diyoruz hani.

    Kaybettiklerimiz onlarla diyaloglarımız tınıları, kulağımızda kalır. Evrende yankılanır. Onlarla rüyalarda iletişim kurmak isteriz. Onların hayatlarını ne kadar etkiledik ne kadar çekilmez kıldık ya da onlar bize nasıl bir yol çizdirdiler? Bu yolları biz mi çizdik biz mi seçtik? Bu iç dünyamızda ki kaos bu sorgulama biter mi? Bunları bilinçli mi yaptık yoksa biz o hatırlamadığımız ama imzaladığımızı kabul ettiğimizi düşündüğümüz kontratlar, aile seçimi ve tüm yaşadıklarımız bir programda mı verildi?

    Yıllar öncesinin kaosları, kavgaları bir dinginlikte biter mi?

    Ruh ve beden hangisi sorumludur bu uygulananlardan. Sınav sonu nedir? Sonuçlar ne zaman alınır, alınır mı? Başarı varmıdır, başarı nedir? Ruhun tekamülü müdür?

    Diploma ne zaman verilir sonra kimlere servis edilecektir.Bütün bu deneyimler öğretimidir, öğretmen varmıdır, nasıl olunur. Ya da bir cangılda, doğada tüm zorluklara salıverilmiş deneklermiyiz?
    Dünya bir gelişim laboratuvarı, olaylar etüv/karni, biz insanlar denek, diğer canlılar sunakta, akıl ve beden sürekli bir anlamsız malzemeler cümlesiyiz.. Deneyim kabı olan dünya birbirleri ile uyuşmayan elementler, sonuç savaş atom bumm...

    Patlamalar, ölümler, cehennem...

    Veya ruhani bir teslimiyette bu verilen programda başka elementlerle karışmadan tüm savaşları, rekabetleri, hırsları, terk edip dingin bir ruhla programı labratuvar dışında durup, olanları izleyip programı sahibine teslim ederek huzur ile terk. Cennetimiz olur mu bu dinginlik?

    Tercih seçeneği varsa kontratta cennette buluşalım derim
    Cehennem de cennet de bizde şerhini koyarak ,

    İyilik melekleri ile...

    Cahide Yormaz Öz
    27.11.2016

     

  • Cengiz Eren

    cengiz.eren

    • Cengiz Eren NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    • Elektrik Mühendisi
    • İ.Ü. İşletme iktisadi Enstitüsü
    • NLP Uzmanı ve Eğitmeni
    • NLP İçerik Sizi Düşünmek,  Okunmuş Yazılar, Küçük Büyük Yazılar kitaplarının yazarı
    • http://www.erenlp.com
    • http://www.facebook.com/cengiz.eren
    • http://twitter.com/cengiz_eren
    • http://www.linkedin.com/cengizeren
    •  

    • Cengiz Eren ile NLP Sohbetleri

      Cengiz Eren ile NLP SohbetleriKadıköy Belediyesi Fenerbahçe Gönüllüleri Gönüllü evinde yapılan NLP sohbetleri ile ilgili video Kaydı.


      Seyretmeniz yararlı olabilir. Hayatı nasıl yönetiyor ve nasıl karar veriyorsunuz?

      Karar Süreçleri:

      Hayatı yönetirken nasıl karar verdiğiniziş ya da veremediğinizi, verdiğiniz ve veremediğiniz kararların sizin üzerinizdeki etkilerinin neler olduğunu görebilirsiniz. Yapamak yönünde verdiğiniz kararların karar olmadığını da bilmeniz gerekiyor. Video hakkındaki yorumlarınızı siteye yazabilirsiniz.

       

       

       

       

      Cengiz Eren

      NLP Uzmanı ve Eğitmeni 

      http://www.erenlp.com

       

    • Cengiz Eren'in Yeni Kitabı : Küçük Büyük Yazılar yayınlandı.

      kucukbuyukyazilarNLP Küçük Büyük Yazılar

      Cengiz Eren'in yeni kitabı Küçük Büyük Yazılar yayınlandı. Milliyet Gazetesi 2002-2007(ocak)  yılları arasında önce Milliyet  Cuma ve daha sonra da Milliyet  Cumartesi eklerinde yazılan yazılar, konularına göre sistematize edilerek düzenlendi.  Yazılar üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadan hazırlanan kitapta, hem gündem ile ilgili, hem de  değişim ve gelişim süreçleri için her zaman önemli olan içeriklerdeki yazılar okunabilir.  Bir çok konuda farklı bakış açısı getiren Küçük Büyük Yazılar'ın okunduğunda kişinin "Hayatı Anlamak ve Yönetmek" yönündeki davranış ve düşüncelerin katkıda bulunacağını düşünüyoruz.  Küçük Büyük Yazılar'la ilgili bilgileri okuduktan sonra Facebook, Twitter, Google+, Linkedin gibi sosyal paylaşım sitelerinde paylaşırsanız, kitabın görünürlüğüne katkı sağlamış olursunuz.  Şimdiden teşekkürler.

       

    • Değişim Mesajları : Ameliyat Sonrası Davranışlar

      ameliyat, narkoz, cahide erenAmeliyat Narkoz Anestezi

      Ameliyatlar insan hayatında önemli bir yer tutuyor. İyileşmek ve sorunun ortadan kaldırılması için yaşanan süreçler. 


      Çoğu kişinin hayatında ameliyatlar önemli yer tutuyor. Çocuk yaştaki ameliyatlar kişileri daha çok etkileyebilir. Basit görünen bir ameliyat veya karmaşık süreçleri içeren bir ameliyat. Bugün çok gelişmiş tekniklerle bu ameliyatlar yapılıyor. Türkiye'deki doktorlar ve operatör doktorlar gelişmiş durumda. "Beni Türk doktorlarına emanet ediniz" diyen Mustafa Kemal amacına ulaşmış durumda.

      Daha önceleri ameliyat ve tedavi için yurt dışına giden insan sayısı çok fazla iken bugün çok sayıda yabancının ülkeye geldiğini biliyoruz. Bu konuyu ben o kadar bilmiyorum ama bildiğim ameliyatların insanın zihinsel süreçlerini nasıl etkilediği.

      Ameliyat Sonrası Değişim

      Anestezi uygulanarak yapılan ameliyatların sonrasında kişinin farkında olmadığı değişimleri yaşaması mümkündür, diyebiliriz.

      Görüştüğüm kişilerde gördüğüm temel noktalardan bir tanesi bazı kişilerde önemli derecede etki ettiği. Bu bir değişim ortaya çıkarabiliyor. Bir doğum, basit ya da karmaşık bir ameliyat olsun kişinin hayatını etkileyecektir.

      Ameliyat sonrasında hayat eskisi gibi olmayacaktır. Çok daha iyi olsa da eskisi gibi olmayacaktır.

      Anestezi Uzmanları

      Bir de kişinin aldığı anestezinin etkileri de olacaktır. 22 Ağustos 2009 tarihinde Banu Duran Vatan Gazetesinde bir röportaj yayınladı. Uzmanları verdiği görüşlerden anlaşıldığına göre bazı doktorlar anestezinin etkileyebileceğini söylerken, bazıları bir etki olmayacağını ifade ediyor.

      Prof. Dr Bingür Sönmez "Açık kalp ameliyatlarından sonra hastalarımızda ciddi bir depresif bir dönem yaşıyoruz"

      Serap Tekin "Genelde Ameliyatın uzun sürmesi, ölüm korkusu, hastalığa bağlı korkular ve depresyon sonucu hastada bir takım farklılıklar olabiliyor"

      Dr. Tevfik Cireli" Anestezi sırasında beyin faaliyetleri aşağı yukarı sıfırlanıyor. Nasıl ki alkol alan insanların davranışları değişiklik gösteriyorsa (kimi hüzünleniyor, kimi neşeleniyor vb.) hastaların narkoz sonrasındaki ruh durumları da değişiyor."

      Dr. Azmi Hamzaoğlu"Anestezi alan hastanın kişiliğinde değişiklik olmaz."

      Prof.Dr. Süleyman Özyalçın "Keşke narkoz alınca karakterler değişse... Toplum daha aydın ve uyanık olurdu. Etkisi olsa gelene gidene narkoz vermek lazım."

      Narkoz'un etkisi ortadan kalkarken ameliyat sonrası tepkiler, youtube videolarında kolaylıkla bulunabilir. Bazısı olmadık şeylere gülerken, bazısı aağlıyor, bazısı küfrediyor, bazısı da hiç tepki göstermeden kendine geliyor.

      Görüldüğü gibi bu konulardaki görüşler farklı. Anestezi altında kişinin farkındalığı tamamen ortadan kalkacaktır. İşte bu durum zihinsel olarak etkileri ortaya çıkarabilir.

      Yaşadığınız Tecrübeler

      Burada önemli noktalardan biri kişinin geçmişte yaşadığı tecrübeler. Geçmişte yaşadığı büyün tecrübeler içinde çok sayıda üzerini kapattığı, hatırlamamaya çalıştığı tecrübelerde dahil, yaşanan duygular yüzeye taşınmaya başlayacaktır. buna zihinsel olarak kapakların açılması diyoruz.

      Burada çok sayıda kötü tecrübe var ise, kişi kendine gelirken kendisini kötü hissedecek ve hayatı eskisi gibi olmayacaktır. Çok tepki gösteremeyen biri ise tepki gösterir hale, ya da tepki gösteren biri ise tepkisiz hale gelebilecektir.

      Uzmanların da söylediği gibi bazı kişilerde bu durum ortaya çıkabilir. Eğer davranışlarda değişiklik var ise genel olarak bir değişim ihtiyacının göstergesi sayılabilir.Bu yüzden yaşadığınız veya yakınınızın yaşadığı bir ameliyat sonrasında davranışlarında değişiklik görüyorsanız, değişim zamanı gelmiş demektir. 

      Ameliyat Sonrası Aşk

      Bir başka gözleme ait sonuçları şöyle ifade edebilirim. Ameliyat sonrasında farkındalık yeniden devreye girerken, kişinin yanında kim varsa ona olması gerekenden fazla bağlanabilir. Yalnız ve zengin kişiler  yaşadıkları ameliyatlar sonrasında hemşirelerine aşık olup evlenebilirler. Buna ait birkaç örnek biliyorum.

      Gözlemler ve Değişim

      Yukarıdaki yazılanlar, tabii ki bilimsel olan veriler değildir. Bu konuda yapılmış bir doktora tezi var var mı? bilmiyorum. Ancak ameliyat sonrasında yaklaşık 6 ay ile 1 yıl arasında hasta bu açıdan ve  çevresel koşullarla birlikte takip edilebilirse, sonuçlar görülebilir ve bu bir doktora tezi olarak tıp dünyasında sunulabilir.

      Anlaşılması gereken ortaya çıkan ameliyat sonrası davranışlarda veya söylemlerde olan değişikler, bir değişim mesajı olarak algılanmalıdır. Bu konuda kendinizin ya da yakınlarınızın yaşadığınız tecrüebeler varsa bana yazabilirsiniz.

      Her zaman olduğu gibi karar yine sizin.

      Cengiz Eren

      NLP Uzmanı Ve Eğitmeni

      http://www.erenlp.com

      Bu yazı Posta Gazetesi bölge ekleri NLP ile Hayatın yönetimi Sende köşelerinde yayınlanmıştır. NLP seminerleri için de aktarılan NLP bilgi ve tekniklerinin okuyuculara aktarılmasını sağlamaya çalışmaktadır.

       

       

       

    • Değişime Direniyor Olabilir misiniz?

      Değişime DirençDeğişime Direnç

      Yaşadığımız olaylar hayatımızı düşündüğümüzden çok daha fazla etkiliyor. Bunun nasıl etkilediğini bilmek kolay değil. Farkında olmadan bu stratejiler değiştirilmeden bunların farkında varmadan değişim çok kolay olmayacaktır.


      Farkında olarak değişmek isteyen insanlar farkında olmadıkları bir direnç gösteriyorlar. Aslında her insan ve hatta her madde sabit kalmaya devam etmek istiyor. Bir taşı kaldırıp attığınızda taş düştüğü yerde sonsuza kadar kalabilir. Rüzgar ve buharlaşma olmasa deniz hareket edemez. Nehirlerdeki sular kod farkından dolayı akar ama denize ulaştığında hareketsiz hale gelecektir.

      Basınç farkları olmasa rüzgarlar da ortaya çıkmayacaktı. Bu bilgiler her maddenin sabit kalma isteğini ortaya çıkarıyor olabilir.

      İnsanlar da yaptıklarını yapmaya devam etmek istiyorlar. Bir yolu öğrenen bir insan hep oradan gitmeye başlıyor ve diğer yolların olduğunu bile unutuyor. Aynı kokular, aynı tatlar, aynı manzaralar, aynı sesler duyuldukça, zihnmize giren yeni bilgi sayısı da azalmış oluyor. Bunun nedeni bildiklerimizi yapmanın kolay olması. Tıpkı bilgisayarda kullandığımız kısa yollar gibi.

      Kısa Yollar ve Kitaplar

      Kısa yollar hayatı kolaylaştırıyor ama gelişmemizi de engelliyor.

      Kişiler kendilerini değiştirmek için çok sayıda kitap okuyor, kişisel gelişim seminerleri, nefes terapileri, eft ve benzeri bir çok yöntemi kullanıyor ama kısa bir müddet sonra herşey eski haline dönüyor. Çünkü bilinen bilinen yol yeni yoldan daha iyidir. Diyebiliriz. Gelecek hafta Zihinsel Detoks hakkında bilgi vereceğim.

      Bu anlamda zihnimizde oluşan programların değişimi kadar geçmişte yaşadığımız olayların duygusal etkilerinden de kurtulmak gerekiyor. Buna ait çok sayıda örnek verilebilir.

      Çok içki içen sürekli olarak kendisi ile çatışan biriyle birlikte olan kadın, kendisine yapılanlardan memnun olmadığı için bu kişiden ayrılıyor. Daha sonra yeni biriyle tanışıyor. Sonrasında herşey yolunda giderken, bir yemekte kendisi garsona siparişi vereceği sırada “Benim masamda oturan kadın garsona sipariş veremez” cümlesini duyduğunda başlangıcında olan birliktelik sona eriyor. Yeni tanıştığı kişinin beklenmedik tepkisi onu rahatsız etmiştir. Daha sonra ne yapıyor dersiniz? Ayrıldığı içki içen sevgilisine geri dönüyor. Çünkü eski sevgilisinin bütün davranışlarını bildiği için beklenmedik hiçbir durumla kaşılaşmayacaktır. (Kurgudur)

      Bu yüzden acı çekmesini öğrenen insanlar acı çekmeye, razı olmayı bilen insanlar razı olmaya, başarışız olmayı çğrenmiş insanlar başarısız olmaya, kaybetmeyi öğrenen insanlar kaybetmeye devam ediyor. Çünkü bu da bilinen bir kısa yol haline dönüşmüştür, diyebiliriz.

      Beklenmedik,  Beklenir

      Beklenmedik olaylarla karşılaşmamak için yaşayacağı bir konuyu, yaşamadan bütük sonçlarını düşünüp beklenir hale getirip tedbir almaya çalışan kişiler farkında olmadan önemli bir yetkinliklerini de kullanamaz hale gelebilirler. Risk almadan, macera yaşamadan ve en önemlisi yaratıcılıklarını hiç kullanmadan yaşamaya devam edeceklerdir. Bu da değişimi biraz daha zorlaştıracaktır.

      Değişime direncin ortadan kalkması için yeni öğrenme süreçleri başlatmak çok önemli. Ama bu yapacağınız şey sorunlarınızdan kurtulmak için yapıldığında ve başkasının kararı ile gerçekleştiğinde istenen sonucu hayatınıza taşımayacaktır.

      Bir düşünün, bugüne kadar kendi kararınızla, kimseye sormadan, onay almadan neler yaptınız? Öğrendiğiniz bilgileri davranışlarınıza aktarıp kullanmaya başladınız mı? Bilgi davranışlara aktarılmadığı müddetçe öğrenmemiz gereksiz. O yüzden çok bilen çok yanılır diyorlar. Arşimed kanunu biliyor ve denizde doğuluyorsak Arşimed kanununu öğrenmemize gerek yok. Deniz de kendimizi rahat bırakabilsek, su bizi yüzeye taşıyacaktır. Korkarak yanlış hareket ettiğimizde boğulmamız kolaylaşıyor. Ölen balıkların hepsi yüzeye çıkıyor ve rüzgarla oluşan dalgalar onları kıyıya atıyor. Böylece deniz temiz kalmaya devam ediyor. Denizin bile kendisini koruduğunu söyleyebiliriz. Siz Kendinizi koruyor musuz?

      Kendi Kararlarınız

      Bugün 14 Şubat Sevgililer günü, sevgilinizle, eşinizle, arkadaşınızla ya da kendi başınıza “yeni” bir şey yapın, daha önce hiç yapmadığınız. Göreceksiniz ki bunu devam ettrdiğinizde değişim de hayatınıza gelecektir. Davranışlarınızı, kullandığınız kelimeleri, düşüncelerinizi, çevrenizi değiştirdiğinizde değişim kolaylıkla gerçekleşebilir.

      Daha önce de ifade ettiğimiz gibi değişim herkesi rahatsız edebilir. Zira değişmeyen insan kolay yönetilir.

      Karar Sizin

      Cengiz Eren

      NLP Uzmanı ve Eğitmeni

      http://www.erenlp.com

      Bu yazı Posta Gazetesi Pazar Günü Bölge eklerinde yayınlanmıştır. NLP bilgileri ve NLP teknikleri ile yapılan NLP Seminerlerinde aktarılan bilgilerden oluşturulmaktadır. 

       

       

    • Deniz Yıldızı Çorbası

      deniz yildizi çorbası

      Deniz Yıldızı Hikayesi

      Deniz yıldızlarını kurtaran adamın hikayesini bilirsiniz. Bir de bu şekilde okuyun derim. Deniz Yıldızı çorbası hikayesi. Anlatılan bir hikaye ve NLP tavrı ile incelenmesinden ortaya çıkan yorum.

       

    • Dolores O'Riordan Cranberries ve Çocuk Tacizi

      Dolores O'RiordanYaşananlar ve Sonuçları

      Dolores O'Riordan ünlü İrlandalı topluluk solisti 46 yaşında vefat ettiği haberi hepimizi şaşırttı.  Yaşadığı olayları anlattığı 2003 yılında verdiği röportajda çok önemli verileri aktarıyordu, kendi hayatı hakkında.  8 yaşından başlayan cinsel tacizin 4 yıl boyunca devam ettiğini öğreniyoruz.


      Çocuk Cinsel Tacizi

      Yıllar boyu devam eden tacizin çocuğun ilerideki hayatını etkileyeceğini biliyoruz.  Tacizin uzun yıllar devam etmesi ise çocuğun anne ve babası tarafından hiç korunmadığını biraz daha gösteriyor.

      Çocuk bunu ifade ettiğinde çocuğa inanmamak 2yok canım sen yanlış anlamışsındır' demek görülen örnekler arasında. Çocuğunu taciz ederken bir adamı yakalayan annenin eline bir odun alıp kendi kız çocuğunu dövmesi ve "dişi köpek kuyruk sallamazsa" diyerek dayağa devam etmesi görülebilen örneklerden.

      Dolores O'Riordan'ın anlattıkları bu açılardan önemli.

      'Kendimden nefret ediyordum'

      Ünlü şarkıcı, 2013 yılında verdiği bir röportajda çocukken cinsel tacize uğradığını, bu yüzden depresyona girdiğini anlatmıştı:

      "Anoreksiya oldum, depresyona girdim ve çöktüm. Neden kendimden nefret ettiğimi biliyordum. Neden kendimi kustuğumu biliyordum. Neden yok olmak istediğimi biliyordum."

      2011 yılında ise kanser olan babasının ölümünün ardından çocukluğunda kendisini taciz eden adamla babasının cenazesinde karşılaştığını aktarmıştı.

      Belfast Telegraph gazetesinden Barry Egan'a bu karşılaşmayla ilgili olarak şunları söyledi:

      "Babam ölmeden önce bir yıl boyunca onunla karşılaşacağıma dair kabuslar görüyordum. Cenazede tahmin ettiğim gibi ağlayarak geldi ve üzgün olduğunu söyledi. Babam daha yeni ölmüştü. Onu yıllardır görmemiştim ve sonra babamın cenazesinde gördüm. Onu yıllar boyunca hayatımda engellemiştim."

      Kaynak <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42699971>

      Yazılan ve Söylenen Şarkılar

      Yazdığı ve söylediği şarkılarda geçmişinden bir türlü kurtulamadığını da anlıyoruz. Zira geçmişte yaşanan tecrübeler ve oluşturduğu stratejiler hayatını etkilemesi devam edecektir. Yaşanamayan çocukluk, cinselliğin erken yaşta uyanması çocuğa yapılacak en büyük kötülüktür denebilir. Taciz eden kişi kadar, anne ve baba  da çocuğu korumamış olmaktan dolayı bu olaydan sorumlu sayılabilirler, kendileri çocuklarını taciz etmemiş olsalar bile.

      Dokunmak temel duyu organlarımızdan biri ve dokunma duygusu üzerinden yapılan kayıtlardan kurtulmak çok kolay değil. Bu bir taciz olduğu gibi, bir tokat, yenen bir dayak, vücudun bir yerin  yanması farkında olunmayan sonuçları ortaya çıkarabilir.

      Uzun süreli tacizlerde ise, zihinsel olarak yaşanan bölünme hayatın içinde yaşanmaya devam edecektir. Bir tarafın kötü olarak algıladığı, diğer tarafın ise karşı gelemediği durumlar kişiyi eşiğe taşıyacaktır.  Dolores O'Riordan da şarkı sözü yazarken ve sahnede şarkı söylerken bu durumdan daha doğrusu eşikten çıkmakta ve sahneden inince aynı durumu yaşamaya devam etmektedir.

      İçinden çıkaramadığı duyguları kendi tanımıyla anoreksiya ile çıkarmaya çalışmakta veya depresyonla kapatmaya çalışmaktadır.

      Birkaç yıl öncesinde intihar girişiminde bulunan sanatçı, hayata çocukları ile bağlandığını da anlatmaktadır.

      Zombie

      Şarkılarında yaşadıklarını üstü kapalı olarak anlatan sanatçının, kendisini taciz eden kişiden kaynaklanan otorite ile çatışması her zaman olmuştur diyebiliriz.  Bu yüzden polise tükürme eylemlerinde veya gücü kullanan insanlara karşı şarkılarında hep mesajlar bulunmaktadır.

      Söylediği şarkıda olduğu gibi yaşananlar birçok insanı zombie haline dönüştürmekte ve hiç bir şey hissedemez hale getirmektedir.

       

      Zombie ve Analyse şarkıları yaşadığı içsel duyguları anlatan önemli veriler iletmektedir.

      Analyse

       

      Belfast Telegraph gazetesine verdiği röportajında ünlü şarkıcı, "Hayatın para ve ünle ilgisi olmadığını anladım. Hepsi çöp. Sevgi en önemli şey" demişti.

      Kaynak <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42699971>

      Sevginin önemsenmesini ifade eden bu cümle ile Dolores O'Riordan'a veda ediyoruz.  Rest in Peace.

      Cengiz Eren

      NLP Uzmanı ve Eğitmeni

      http://www.erenlp.com

      İlgili Linkler:

       

    • Erdal İnönü'nün ardından düşünceler

      Erdal İnünü'nün ardından düşündüklerim

      Erdal İnönü'nün Ardından

      Çok tanıdık bir yüzdü, Erdal İnönü. Kurtuluş savaşını lider olarak yönetmiş en önemli isimlerden İsmet İnönü’nün oğluydu. Daha sonra Türkiye’nin kaderinde önemli rol oynayan İsmet İnönü köy enstitülerini önce açmış, sonra kapatmış, Ortanın Solu tanımını Türkiye’ye kazandırmış ve sonunda parti başkanlığını Ecevit’e bırakmıştı.

       

    • Eşik, Araf ya da Kapıda Kalmak

      Eşiğin Şarkısı

      Şarkı şöyledir. “Ne gökte ne yerdeyim, bir garip seherdeyim, bir başkayım bu akşam, sarhoş olamıyorum”. Eşik duygusunu ya da arafta kalmayı en güzel anlatan şarkılardan biridir.


      Arafta Kalmak

      Dikkatli olarak incelediğimizde bir çok sanatçının, yazarın, şarkıcıların ve politikacıların arafta kaldığını, eşik duygusunu yaşadığını söyleyebiliriz. Yaşanan tecrübeler nedeniyle zihinsel olarak içeride ve dışarıda yer alamayan insanlar eşikte yaşamaya devam ederek içerisi ve dışarısını iyi gözlemler ve izlerler. Yazar ise yazarken, sanatçı ise çizerken, bestelerken, şekillendirirken, sanatını icra ederken, eşikten çıktıkları ve hissetmeye başladıkları için bu eylemlerini yapmaya devam ederler.

      İçerisi Dışarısı

      İçeride yer alan kişi dışarı çıkmak istemez, dışarıda yer alan kişi ise, içeriye girmek istemez. Hep bulundukları yeri korumak isterler. İçeride bir darbe yiyen kişi, kendisini o ortamın dışına atacak, ve dışarıda yaşamak isteyecektir. Ancak dışarıda da bir darbe yediklerinde yeniden içeriye dönemeyecekleri için eşik duygusunu yaşamaya başlarlar.

      Eşikte ya da arafta herhangi bir duygu hissedilmesi kolay olmayacaktır. Bu yüzden duyguları rasyonel olarak üretilir. “Bana çok iyi davranıyor, beni seviyor, o yüzden ben de onu seviyorum” gibi bir mantıksal süreç ile sevdiklerini hissederler. Kendi hayatlarını yaşarken olmayan tutkuları, yazarken, çizerken, söylerken, bir sanat eseri yaratırken ortaya çıkar.

      Hayatı Sadece İzlemek

      Kendinizi sorguladığınızda ortaya çıkacak sonucu merak ediyorum. Hayatınızda hep aynı şeyleri yapıyor ve “fotokopi günler “ yaşıyorsanız, içeride kalmış olabilirsiniz. Hep yeni farklı değişik şeyler yapma çabası ise, dışarıda kaldığınızın göstergesi sayılabilir. Hayatı sadece izliyor ve bir duygu hissedip ifade ediyorsanız, eşiğin ortasında yer almışsınız demektir. Önemli olan ise, istediğiniz zaman içeride, istediğiniz zaman dışarıda ve gerektiğinde eşikte kendi kararınızla yer alabilmek. Bu hayatınızı yönetmenizi kolaylaştıracaktır. Tabii her zaman olduğu gibi karar sizin.

      Cengiz Eren

      NLP Uzmanı ve eğitmeni

      Bu yazıs Posta gazetesi bölge eklerinde yayınlanmış, NLP bilgileri ve NLP Teknikleri kullanılarak hazırlanmıştır.

       

       

    • Görev Adamı Yılmaz Özdil Ropörtaj ve Fazıl Say ve Analiz

      yilmaz ozdil taşlanmış blujin giyen adamAyşe Arman Röportajları

      Ayşe Arman röportajları önemli. Zira sorduğu sorularla ve aldığı cevaplarla aslında kamuoyuna röportaj yaptığı kişiler hakkında düşündüğünden daha önemli bilgiler aktarıyor.

      Yılmaz Özdil Röportajı

      Yılmaz Özdil ile yaptığı röportaj da bu anlamda önemli. Yılmaz Özdil, dobra konuşan, verilen her görevi iyi yapmaya çalışan ve köşe yazarlarını sevmeyen biri. Gazetelerde köşe yazarlarının fazla olduğunu düşünüyor. Röportajda çok önemli bir cümlesi var. "Benim iki sürekli okurum vardır, patron ve yayın yönetmeni". Yazıda bu cümlenin ve  röportaja akan bilgilerin ne kadar zengin olduğunu göreceksiniz.  Röportaj Tarihi 19 Ağustos 2007

      Kelime oyunları ile köşelerini dolduran Yılmaz Özdil, yazılarının son paragrafında insanlara bu sonuçları siz yarattınız mesajı veriyor. Kendi toplumundan ayrışmış olan insanlar da Yılmaz Özdil'in yazılarını paylaşıyorlar.  

      NLP'nin Linguistik Yorumları Yorumları

      Gazeteciliği bir iş olarak gören köşe yazarlarının yaptığı işi önemsemeyen ama köşe yazarı olan, Eyüp Can'ın sözleri ile "Güzel yazıyor ama ilkokul 4-5 düzeyinde yazıyor" dediği yazar Yılmaz Özdil. Son dönemin televizyon ve gazetedeki Star'ı olarak görünen Yılmaz Özdil'i incelemek bu anlamda ilginç olacak. Babasının, Dinç Bilgin'in babasının şoförü olmasından dolayı basınla tanışması küçük yaşta başlıyor.  Basın içindeki entrikaları, kuyu kazmaları küçük yaştan itibaren görmüş durumda. ÖSS Puanının Basın Yayın Yüksek okuluna yetmesinden dolayı okuluna da gidiyor ve babasının zoru ile de Yeni Asır'da çalışmaya başlıyor. Bu anlamda tam bir görev adamı. Babası "Gazeteci ol" diyor; oluyor, Umur Talu "İstanbul'a gel" diyor; gidiyor, Cem Uzan gazete çıkarmak istiyor, Fatih Çekirge "Gel" diyor; gidiyor, Turgay Ciner "köşe yaz" diyor; yazıyor, "ATV'yi yönet" diyor; yönetiyor.

      Şimdilerde ise Uğur Dündar'dan dolayısı ile televizyondan ayrılmış ve Hürriyet'te Bekir Çoşkun'un yerinde köşe yazıyor. İlginç nokta ise çalıştığı patronların sahip olduklarını kaybetmesi. Dinç Bilgin Sabah ve ATV'yi, Cem Uzan Star TV ve Star gazetesini, Turgay Ciner Sabah ve ATV'yi kaybediyor, çalıştığı dönemlerde veya bu dönemlerden kısa bir süre sonra. Halk içinden geldiği için halkı ve halkın nasıl düşündüğünü biliyor ve tanıyor. Başarısının altında bu saklı.  Ancak artık halkın içinde olmadığı için bu bilgilerde de bir zayıflama olmuş olabilir mi? Babası ile gurur duyuyor olması aslında kendisinin de bir anlamda şoför olmasını sağlıyor ama daha  değişik bir boyutta. Babası hangi araba olursa olsun kullanırken, o da kendisine medyada hangi görev verilirse verilsin yapıyor. Bu anlamda tam bir "görev adamı" diyebiliriz. Çocukluktan beri elde ettiği kaynaklar bu görevler sırasında da en önemli yardımcısı oluyor. Başarıyı her içerikte bu kadar kolay yaşayan biri için ilk başarısızlık, ciddi bir sarsıntı yaratabilir. Söylemlerine bakıldığında, söylemleri de hayli sert ve ilginç.

      Ev Yakmak, Parmak Kırmak 

      Çocukluğu hakkında söyledikleri sertliğini ve sınır tanımazlığını açıklıyor. Parmak kırması da maç içindeki "kazanma" hırsını.
      "Çok haylazdım. Mahallede ev de yaktım, futbol maçında parmak da kırdım."

      Basından ayrılmak isteyip istemediği sorulduğunda verdiği cevap bundan sonra da basından kopamayacağının bir göstergesi.
      "Demez miyim? Çok dedim ama artık bulaşmıştım."

      İstemesinin mümkün olmadığını ise "Ne görev verildiyse onu iyi yapmaya çalıştım."  cümlesinde açıklanıyor. Kendisinin bir şeyi isteyebilmesi kolay değil, hele kendisi için. Milliyet'e geçmesi ise "O sırada Milliyet'in genel yayın müdürü Umur Talu'ydu. İstanbul'a gelmek ister misin, diye sordu. Şartlar da iyiydi." cümlesi ile açıklanıyor. Bu noktadan itibaren İstanbul'da basın dünyasında parlayan bir yıldız olacaktır. Milliyet Gazetesinde Ufuk Güldemir ile birlikte çalışması farkında olmasa da ona çok şeyler kazandıracaktır. Ancak Ufuk Güldemir'in Milliyet'ten ayrılması, HaberTürk sitesi ve Televizyonunu kurması ve daha sonra da kansere yakalanması ve vefat etmesi de bu dönemler içinde sayılabilir. Ufuk Güldemir ayrıldığında Milliyet'te kalan Yılmaz Özdil, Fatih Çekirge Star Gazetesinden ayrıldığında onunla birlikte ayrılacaktır. Aşağıdaki cümleler içinde "kitabımda yoktu" yapmadım cümlesi ile çelişki ortaya çıkaran bir durum gibi görünüyor.

       "Sabahçılar, Ateş diye yeni bir gazete çıkardılar, oraya gittim, çok da keyifliydim,", "Tam o sırada Star Gazetesi çıkıyordu, ben de oraya gittim.", "Önce Fatih Çekirge istifa etti, benim kalmamı istediler, kitabımda yoktu yapmadım.",  Kenan Sönmez, ""Fotomaç Gazetesini yapar mısın?" dedi.", "Sonra Turgay Ciner, ATV haberin başına gelmemi istedi." Bu cümleler Yılmaz Özdil'e iyi bir teklif yapıldığında kolaylıkla dış önermeleri kabul ettiğini gösteriyor.

      Gazeteciler

      Gazeteciler hakkındaki düşünceleri ise çok sert "Gazetecilerin önemli bir bölümü, zavallı insanlardan oluşuyor."

      Aziz nesin "Türk insanının %60'ı aptaldır" demesi gibi bir cümle. Gazeteciliği küçük yaşlardan beri tanıyan bir kişinin bu cümleleri, acaba bir gözlem sonucu mu? yoksa bir önyargı mı? Gazeteciliği iş olarak gördüğünü de anlatıyor.   "Ve ben yaptığım işin ticari bir iş olduğunu hiç unutmadım.".  Yaptığı işe bu şekilde bakmak ona tarafsız bakış sağlasa da kendini hissedemediği bir ortamda çalışması, "ben sizden değilim ama başarılı olduğum için bana bu işler teklif edildi, "  demek istiyor olabilir.

      "Gazete, dünyada ekmekten daha kısa ömürlü tek ürün." Gazetenin ömür olarak ekmek ile kıyaslanması, yaptığı işi sevmediğini de gösteriyor. Zira gazete her ne kadar kısa ömürlü bir ürün olsa da, gazete içinde yazılanlar tarihe geçiyor. Yenen ekmek ise en fazla sekiz on saat içinde vücuttan dışarı atılıyor. Köşe yazılarının da kısa cümlelerle yazılıyor olması da bunu gösteriyor. Ancak gazeteyi ve yazının gücünü, geleceğe etkilerini düşünmüyor olması, aklına o günün çağrışımları ile çok fazla uğraşmadan yazmasını sağlıyor ve yazdıkları çok okunuyorsa, bunun sadece bir sebebi Hürriyet gazetesi ve 3.ncü sayfa da olmasından  başka bir şey olmasa gerek. Geçmişte çok okunan ve aynı yerde yazan Bekir Coşkun'un Habertürk ve sonrasında Cumhuriyet'te tiraj artışı sağlayamamış olması, Hürriyet'in gücünün göstergesi.

      Hürriyet Gazetesi

      Bu şekilde baktığı gazeteye "Bir gün yine gazete yapacak olsam Hürriyet'e benzemeyen bir şey yapmak isterim." diyerek, gelecekte ne yapmak istediğine dair bilgi de aktarıyor. Zira bir gazetenin beş milyon satabileceğine dair bir inancı olduğunu
      da röportajdan öğreniyoruz. Alt mesaj günde beş milyon gazete satmak isteyenler bana gelsin mesajı olarak algılanabilir.

      "Bir gün spora futbolla alakalı bir yazı yazdım. Turgay Ciner okumuş, dedi ki "Sen, yazı yaz!" "İyi" dedim ben de..."
      Patrondan gelen her önermeyi kabul eden yapısını burada bir kez daha görüyoruz. Dinç Bilgin'in babasının, kendi babasına "Çeşmeye gidelim" demesi ile Turgay Ciner'in  "Sen yazı yaz" demesi arasında bir fark olmadığını da görüyoruz.

      Uzun köşe yazısı yazan yazarları için "Tabii bu onların ne kadar yeteneksiz olduklarını gösteriyor."söylemi düşüncelerini aktarıyor ama köşesi büyük olan yazarlar buna bir tepki gösteremiyorlar herhalde. Ya da üstlerine alınmıyorlar.

      İki Okuyucu Patron ve GenelYayın Yönetmeni 

      Patronlar ve yayın yönetmenin gücünü kabul ettiğini ve yazılarını kimin için yazdığını "Ve benim iki sürekli okurum vardır: Patron ve yayın yönetmeni. Aksini söyleyen yalan söyler. Yani ben istediğim kadar ayak oyunu yapayım, istediğim kadar takla atmaya çalışayım, neticede o köşeyi veren, alır... "cümleleri ile anlatıyor. Patron okuduğunda yazı güzel olmuş diye düşünüyorsa, işlem tamam demektir. Ancak Eyüp Can'ın "ilkokul 4-5 düzeyinde yazıyor" demesi, Yılmaz Özdil'in patronlara nasıl baktığını da anlatıyor olabilir.  Kısa cümleler ve kısa yazılar, fazlaca boş aralıklarla oluşturulmuş, büyük bir köşe.

       Bu röportajda Ayşe Arman'a mesajlar var.

       Köşe yazmaya başlayınca neyi fark ettiniz?

       - Köşe yazarlarının kendilerini ne kadar önemsediklerini...

       Peki zaman içinde markalaşan yazar yok mu?

       - Ben öyle düşünmüyorum. Dükkan onun...(patrondan bahsediyor)

       Yine de önemli olduğunu düşünen yazarlar yok mu?

       - Onları orada tutmak hata...

       Bu sorularla Ayşe Arman kendi köşe yazarlığını ve Yılmaz Özdil'in köşe yazarlarına bakışını öğrenmeye çalışırken aldığı cevaplar, hiç de beklediği gibi olmuyor. Köşe yazarlarının boş bir işle uğraştığını düşünen Yılmaz Özdil'in köşe yazması köşeye sıkıştığını da gösteriyor. Yılmaz Özdil bir gazeteye yayın yönetmeni olursa, köşe yazarlarının işi çok zor hale gelecek ve işlerinden olacaklar.

      Böylece Yılmaz Özdil'in kendisini İstanbul'da yaşadığı halde, İzmirli olduğunu, ancak artık İstanbul'dan kopamayacağını, köşe yazarı olmasına rağmen, diğer köşe yazarlarını değil,  habercileri daha çok sevdiğini, halkı tanıdığı için patron adına halka istediğini vererek gazetenin daha çok satılmasını sağlamaya çalıştığını anlayabiliriz. 

       Müjdat Gezen Vakfında açılacak Televizyon okulu ile ilgili olarak yazdığı 28 Aralık 2010'da yazdığı yazının son paragrafı da ilginç. Yılmaz Özdil'in gelecekte nasıl bir iş yapmak istediğini de gösteriyor.

       "“Haber”i bana ayırdıkları için, hadi bi de haber vereyim sizlere: Ücret almadan hizmet vereceğimiz bu okul, şimdilik okul...
      Bildiğin televizyon kanalı olarak yayına başlayacak, azzz sonra!"

       Bahsedile bu proje henüz hayata geçirilememiş durumda.Müjdat Gezen Vakfından geçereken bakıyorum, henüz bir tanıtım yapılmamış durumda.

      Cengiz Eren

      NLPUzmanı ve Eğitmeni

      http://www.erenlp.com

       

      En son Fazıl Say ile yaşadıkları ve Fazıl Say'ın Yılmaz Özdil hakkında yazdıkları  bilinmesi ve okunması gerekiyor.

       

      fazil sayFAZIL SAY'IN yazısını okuyabilirsiniz.

       

      HAYATIMDA YAZDIĞIM EN AĞIR YAZI

      YILMAZ ÖZDİL

      "mişın impasibıl" mış, "Mozart sidisi"ymiş "Anjelina coli"ymiş...

      Buna otomatik reaksiyonlarla gülmek zorundaymışız.. çok komik.. hahahahahah... değil mi?

      Bu tek haneli i q (ay kü) bir yere kadar.

      29 Ekim kahramanlık yazıları?

      İzmirlilik bilmem nesi?

      10 Kasım?

      Atatürk?

      Hadi canım sende..."Yeni -Doğan-Medya -maaşı" ne kadar izin verirse, o kadar..O kadar çağdaşlık.. O kadar gerçeklik...

      Asla elini taşın altına sokmadan yazılan yazılar, asla fikir üretemeden, asla kontrevers olamayan, karşıt olamayan, asla bir yandaş medya yazarından farklı olmayarak, iktidarı eleştirdiği konularda "süt fiyatı arttı- tarımcılık kötü oldu- esnaf zor durumda-Maykıl Daglıs- Bred Pit- Alman konsolosuna mektup- Fransa bize vize vermedi vesaires-ben arabeskimi dinlerim arkadaş "ve vesairesi ve ve vesairesini aşamayan, asla gerçek sorunlarla mücadele etmeyen, dolayısıyle hiç bir tehlike taşımayan, "büyük(!) yazar" güzel hayatında (tesadüfen gişe yapmak isteyen 3-5 tiyatrocunun köşe yazılarından derlediği ) bizlerin adına sanat diyemiyeceği oyunun-sözde yaratıcısı olan, ve böyle bir yalanı yutmamızı isteyen....

      Olmaz o...

      Burası 127.000 kişinin okuduğu bir facebook grubudur.Burdan da bir şey denir...

      Ben 3 ay önce bıraktım kendisini okumayı.. Sıkıldım. Sıkıldım "Maykıl Daglıs'tan ve "Kevin Kastnır"dan..

      Benim dostlarımın çoğu bir yıl önce sıkılmıştı...

      Sıkıldık biz senden Yılmaz..

      "Toparla" filan da diyemiyeceğim... Toparlayacak adama toparla deriz de, senin denizin 30 santim sığ sular, sana diyemeyiz...
      maaşını güzel güzel al.... Arabeskini güzel güzel dinle burdan sana başka bir deneyim gelmeyecek.. Mektubumu da iyi oku...

       FAZIL

      Cengiz Eren

      NLP Umanı ve Eğitmeni

      http://www.erenlp.com

       

TOP