değişim

 

  • Futbol ve Barış Posta NLP Yazılarından

    Fatih Terim'in stratejileriFutbol Milli Takımımız

    Milli Takımın aldığı sonuçlar ilginç. Dünya şampiyonası seçmelerinde Milli takıma alınmayan sporcular tartışmalar yaratıyor. Şerefli, şerefsiz sözleri havalarda uçuşuyor. Futbola ve Milli takıma bir sinirlilik hakim. Her içerikte olduğu gibi herkes kavga etmeye hazır görünüyor.


    Fatih Terim

    Ben uzman olarak Fatih Terim'i uzun yıllardır takip ediyorum. Galatasaray'da 4 yıllık başarısı ve UEFA şampiyonluğu var. Bu önemli başarı Fiorentina ve Milan başarısızlıkları ile gölgelendi. Milan'dan ayrılmasının sebebi ise çok farklı. Takımdaşlık konferansında konuşma yaparken aldığı bir mesaj şöyle olabilir. “Görevden alındınız, ama sözleşmeniz devam ediyor”. Sebebi ise o zaman oynadığı Telsim reklamı idi. Bu reklamda İtalyan çocukları yalancıdır mesajı veriliyordu, belki de farkında olmadan. Reklam ise Ali Taran tarafından hazırlanmıştı.

    Bu noktadan sonra Fatih Terim “Başarısız olmamak” stratejisini kullanmaya başladı. Özhan Canaydın başkanlığındaki Galatasaray'a döndükten sonra şampiyonluk yaşayamadı.

    Başarılı Olmak Başarısız Olmamak

    Zira Başarısız olmamak başarısız olmak stratejisi olarak şekillenecektir. Sonrasında Ersun Yenal'den devraldığı Teknik direkörlük görevi ile Avrupa Şampiyonasına gidildi. 3.cü olarak bitirilen şampiyonada toplam 450 dakika maç oynayan takım sadece 20 dakika civarında galip durumda oynamıştı. Bu sonucu yaratan en önemli oyuncu ise son dakika gollerini atan Arda idi.

    Sonraki Dünya şampiyonası seçmelerinde katılamayan Milli Takım son olarak son anda Avrupa Şampiyonasına katılmış ama başarılı olmamıştı. Fatih Terim bu başarısızlığı şimdi takıma almadığı futbolcuların şampiyonada kasıtlı olarak oynamadıklarını düşünüyor olabilir. Şimdi ise, Dünya şampiyonası seçmelerinde oynanan 3 maçta alınan 2 puan var. Şampiyonaya katılmak giderek zorlaşacaktır.

    Tabi ki hepimiz Milli takımın başarılı olmasını istiyoruz. Ancak yaşanan olaylar, kızgınlıkla verilen mesajlar, gereksiz tartışmaları sadece Milli Takım ve oyuncularına değil Türk futboluna da zarar veriyor. Seyircilerin ve taraftarların maçlara olan ilgisi giderek azalıyor.

    Zaman Değişiyor, futbol değişiyor, çok kısa anlarda tepki gösteren ve temiz zihinle oynayabilen futbolcular başarılı oluyor. Değişen bu koşullar futbolcuların zihninin tertemiz olmasını gerektiriyor.

    Barı

    Aziz Sancar “Barışı sağlamanın bir yolu olsaydı yapardım, eğer onu başarabilseydim Nobel’den de vazgeçerdim” diyordu konuşmasında. Hem ülkeye, hem de futbola barışın gelmesine hepimizin ihtiyacı var. Barış futboldan da başlayabilir.

    Jupp Derwall

    Fatih Terim'in hatırlaması gereken iki nokta değişimi sağlayabilir. Birincisi Galatasaray'a ilk geldiğinde kullandığı strajileri kullanmak, ikincisi ise birlikte çalıştığı ve çok şey öğrendiği hala saygı ile anılan Jupp Derwall gibi bir “futbol bilgesi” haline dönüşebilmek. Bu olabildiğinde hem Milli Takım, hem de Türk futbolu önemli bir kazanım sağlayacaktır.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Posta Gazetesi Bölge eklerinde yayınlanmıştır. NLP ile Hayatın Yönetimi Sende köşeleri NLP teknikleri ve NLP bilgileri ile yazılan ve kişisel değişim süreçlerine dair bilgi veren yazılardır.

     

     

  • Geçmişi Maziye Gönderen Program: NLP İle Zihinsel Detoks

    NLP ile zihinsel DetoksNLP İle Zihinsel Detoks

    NLP ile Zihinsel Detoks Programına katılan bir kişinin izlenimleri ve sonuçları. Bu güzel yazıdan dolayı kendisine teşekkür ediyorum.

     

  • Gözyaşı

    cuneyt ozdemir ağlamak soner yalçınAğlamak Gözyaşı ve NLP

    Ağlamak gündemde yeniden ve daha yoğun olarak. Yaşadığımız bir durumda gözyaşı ortaya çıkıyorsa, orada bir sorun var demektir. Ağlamak kişinin nefes alışının değişmesi ve gözlerinden yaş gelmesi ile görülmektedir. Bu durum bir çok şekilde gerçekleşebilir.

     

  • Gülmenin Anatomisi

    gülmekGülmenin Anatoisi ve NLP

    İnsanlar neden gülerler ve gülmek neden rahatlatır? Açıklanması gereken önemli soru bu. Yazıda bu sorunun cevabını bulabilirsiniz. Her fırsat bulduğunuzda gülmeniz dileği ile.

     

  • Hannibal ve Zihinsel Detoks

    Hannibal alp gecisi Terör

    Ankara'daki patlamada hayatını kaybedenlere rahmet, yaralananlara sağlık dilerken terörün çirkin yüzünü yeniden göstermesine üzülüyor ve lanetliyorum.


    Bu olaylar kayıpları olanların hayatını derin şekilde etkileyecektir. Birçok insanın zihninde önemli etkilere neden olacak, kişileri farkında olmadığı şekilde değiştirecektir. Terör arttıkça şiddet, cinayetler, trafik kazaları ve olumsuz bir çok olayın artma ihtimali büyüktür. Bu etkilerden de kendimizi korumanın önemli olduğunu düşünüyorum. Hayatı yaşamaya devam etmek önemli, çok önemli.

    Zihinsel Detoks

    Geçen hafta ifade ettiğimiz gibi bu haftanın yazı konusu Zihinsel Detoks. Hayatı yaşarken yaşadığımız tecrübelerin farkında olmadığımız etkileri olan stratejiler farkında olmadan kullanılıyor. Kişiler kendileri değişmek isteseler de değişim gerçekleşmiyor.

    Çok sayıda kitap okuyan, kendisini değiştirmek için bir çok seminere giden, programlara giden birçok kişi eskisi gibi yaşamaya devam ediyor. Dahası “neden değişemedim, demek ki benim sorunlarım daha da büyük” diyerek, kendisi ile olan iletişimi biraz daha bozuluyor ve ayrışma giderek artıyor. Ayrışma kişinin kendisini zihinsel olarak izlemesi anlamına gelmektedir.

    Yaşadığınız bir tecrübeyi hatırladığınızda gözünüzün önüne gelen görüntü içinde kendinizi görüyorsanız, ayrışma başlamış demektir.

    Aşağıda yazılanları yaşıyorsanız,

    Kendinizi sürekli olarak kötü hissediyorsanız,

    İyi bir şeyden hemen sonra kötü bir şey olacakmış gibi hissediyorsanız,

    İstediğiniz sonuçlara ya hiç ya da düşündüğünüz zamanda ulaşamıyorsanız,

    Uçak korkunuz varsa,

    Deprem korkunuz varsa

    Panik Atak benzeri durumları sık veya aralıklı olarak yaşıyorsanız,

    Bir saatten fazla narkoz almışsanız,

    Trafik kazası geçirmişseniz,

    Çocukluğunuzda şiddet görmüşseniz,

    Çocukluğunuzda ceza için herhangi bir şekilde kapatılmış ve yalnız bırakılmışsanız,

    Cinsel taciz görmüşseniz,

    Beklemediğiniz bir patlama ile karşı karşıya kalmışsanız,

    Geleceğinizi planlayamıyorsanız,

    Sürekli negatif iç konuşmalar yapıyorsanız ve kendi kendinize konuşuyorsanız,

    Farkında olmadığınız hareketleriniz varsa,

    Evden dışarı çıkmakta zorlanıyorsanız,

    Arkadaş sayınızda geçmişe göre azalma varsa,

    Kalabalığa girmekte zorlanıyorsanız,

    Tanıdığınız kişiler önünde bile sunum yapamıyor ve konuşamıyorsanız,

    Başkaları için çok şey yaparken kendiniz için hiç bir şey yapamıyorsanız,

    Sınav Stresi veya sınav korkusu çekiyorsanız,

    Hastalıklardan ve hasta olmaktan korkuyorsanız,

    Yakınlarınıza çok sert ve aşırı tepkili davranıyorsanız,

    Trafikte araba kullanırken gösterdiğiniz tepkiler sertleşiyorsa,

    Maç yaparken veya maç seyrederken kendinizi kaybediyorsanız,

    Küçük yaşta üzerinize sıcak sıvı dökülüp yanmışsanız,

    Değer verdiğiniz şeyleri kaybedebileceğinizi düşünüyorsanız,

    Zihninizde sürekli olarak aynı şeyleri tekrarlı olarak düşünmeye başlamışsanız,

    Zihinsel Detoks'a ihtiyacınız var demektir. Zihinsel Detoks ile yaşadığınız tecrübelerin ve oluşan stratejilerin gözden geçirilmesi, bunların “içeriksiz” olarak yaşadığınız hayatı nasıl etkilediği kolaylıkla farkedilebilmekte ve değişim gerçekleşebilmektedir.

    Zihinsel Detoks'ta tecrübeler kadar, beynimizin işlevleri, karar verme ve öğrenme süreçleri ile bilgiler, dil kullanımı ve sonuçları, hayatın nasıl yönetileceği ile ilgili bilgiler de aktarılmaktadır.

    Zihinsel Detoks hakkındaki detaylı bilgileri http://www.erenlp.com sitesinden okuyabilirsiniz.

    Ne Gemiler Yaktım

    Hannibal Roma imparatoruğuna saldırmak için ordusu ile birlikte İspanya'ya gelir. Orada gemilerini yakar. Bu ordusuna güvenmediğine dair bir mesajdır, aynı zamanda. Sonra bugünkü Fransa üzerinden İtalya'ya gider. Fakat Alp dağlarına geldiğinde komutanlarına der ki “Ya bir yol bulun ya da bir yol açın”.Tabii yol da bulunamaz ve açılamaz da. (alplerin altından geçen tünel 40 yıl önce açıldı.) Hannibal verdiği yanlış karar yüzünden savaşamadan, ordusunu heba eden komutan olarak tarihe geçer. Onun gemi yakması akılda kalır, hatta şarkılar yapılır “Ne gemiler yaktım, ne gemiler yaktım” cümleleri ile, günümüzde.

    Yanlış karar Alplerden de, Bağdat'tan da döner diyebiliriz.

    Hayatı ve duygularınızı yönetmek düşündüğünüzden daha kolay olabilir. Karar tabii ki yine sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Bu yazı posta Gazetesi bölge eklerinde yayınlanmış, NLP seminerlerindeki  NLP teknikleri ile  aktarılan bilgilerden düzenlenmiştir.

     

     

     

  • Hero Kahraman Film Yorumu

    Quentin Tarantino Sunar

    Çinli yönetmen tarafından çekilen filmin afişinde  “Quentin Tarantino sunar”  yazısı ilgi çekiyor. Kill Bill ve Kill Bill Volume 2 filmleri ile önemli bir ciro sağlayan ve kanlı olması gereken filmlerin kansız olabileceğini de gösteren Tarantino bu filmin  seyredilmesinde de en önemli etkenlerden biri, afişteki adı ile.

    4 Kişi 4 Hikaye

    4 kişi ve imparator arasında geçen filmde 3 ayrı bölüm var. Geriye dönüşlerle anlatılan olaylar, renklerle de ilişkilendirilmiş. Kırmızı, Mavi, Beyaz bölümlerin hepsi ve film bir görsel şölen niteliğinde ve fantastik öğelerle ve durumlarla da bağlantıları kurulmuş.

    Qin kralının korktuğu 3 suikastçı Kırık Kılıç, Gökyüzü ve Uçan Kar yaptıkları ile kralın kurtulmak istediği kişiler. Üçü aynı amaca yönelmiş durumda görünüyor ama gerçeğin ne olduğunu film sonuna kadar öğrenemiyoruz. Sonunda ise gerçek ortaya çıkıyor, hem de düşünmediğimiz bir şekilde.

    Bu kişileri öldüren kişi ile içki içecek ve onunla sohbet edecek olan Qin kralı bu arzusuna ulaşmak  için oldukça uzun zaman korku ve tedirginlikle yaşıyor. Krallığındaki alanları korku yüzünden sadeleştiren kral bu amacına ulaşıyor mu? bunu öğrenmek için filmi seyretmek gerekiyor.

    4 Renk ve Gerçek

    Kırmızı bölüm yüzeysel gerçeği anlatıyor ve eksiklikler olduğunu da farkediyoruz. Mavi hikaye ise gerçeğe biraz daha yaklaşıyor, ancak eksikliklerin hala olduğunu görüyoruz. Beyaz hikaye ise gerçeğe en yakın olanı. Ancak yine de gerçekle eş değil. Gerçek ise düşünüldüğünden çok farklı ve sarı hikaye de gizli.

    Kılıç Kullanma ve Kaligrafi

    Filmde kılıç kullanma ile kaligrafi sanatı arasındaki bağlantıların kurulması da çok ilginç şekilde veriliyor. Kalem ve kılıç kullanmanın aynı temele dayandığını ve birinin diğerini geliştirebildiğini de gösteriyor. Kılıç kelimesinin 19 adet olan yazılma biçiminin 20.ncisinin bulunmaya çalışılması, yaratıcılığın da nasıl kullanılması gerektiğine dair önemli gösterge ve varsayım. Kılıcın 20. nci yazılışı içinde A ve S harfleri de dikkat çekiyor. A harfinin altına yerleştirilen obje ise iki kişiyi gösteriyor gibi.

    Kılıç kullanan kişinin önce kılıcı ile bütünleşmesi, sonra kılıcını yönetmesi ve daha sonra da kılıçsız da istediği sonuca ulaşabilmesi ile ilgili sözler de öğrenme süreçleri açısından önemli bir veriyi bize sunuyor.  

    Yapılan düelloların müzik eşliğinde ve zihinsel olarak yapılması ve bu sahnelerin başlangıçta siyah beyaz ve daha sonra renkli verilmesi filme ilave bir zenginlik katmış durumda. Olayların zihinsel olarak düzenlenmesi ve konsantre olunabilmesi için müzik ve mum ışığının kullanılması ve duyguların yaydığı pozitif ya da negatif enerjinin algılanabilmesi filmi zenginleştiren unsurlar.

    Sonunda ise “Hepimiz aynı cennetin altında yaşıyoruz” cümlesi dikkati çekiyor. Daha da önemlisi düşmanlardan da öğrenmeye başlamak gelişme sürecini hızlandıracağı yolundaki varsayım. Bu da içeriksiz model de önemli bir bilgi aktarımı.

    Yüzüklerin Efendisi filminden de etkilenilerek hazırlanmış ordu ile çekilmiş sahneler de etkileyici. Binlerce, hatta yüzbinlerce askeri aynı karede gösterebilmek için önemli teknik araçlarda kullanılmış gibi.

    Yeni Yüzyılda Çin Liderliği

    Bütün bunların ötesinde de anlatılmak istenen başka bir şey varolabilir mi? Filmi seyrettikten sonra bunu düşündüm. Bulduğum ise, doğru veya yanlış olabilir ama onu da yazmalıyım. Yeni yüzyılda dünyadaki Çin etkisinin oldukça büyük olacağını vurgulayan film, yakın gelecekte Çin’in dünya liderliğine oynayacağına dair önemli mesajları derinden vermeye başlıyor.  Kırmızı, mavi ve beyaz renkler, amerikan bayrağının renkleri, gerçek ise sarıda ortaya çıkıyor. Bu bağlantılar çok güzel şekilde kurulmuş ve bizim farkedemeyeceğimiz düşünülerek beynimize aktarılıyor. Güzel bir “Neuro” aktarım örneği. Tarihin ordular tarafından değil “isimsiz” bireyler tarafından yazıldığını ve gerçeğin ne olduğunu çok fazla bilemeyeceğimizi de bizlere güzel şekilde gösteriyor.

    Doğuya Doğru Hareket Yıkar

    Bir başka gözlem ise yüzyıllarla bağlantılı olarak dünya iktidarının batıya doğru hareket ettiği. Çin’den başlayan bu süreç daha sonra, Cengiz Han ve Atilla ile batıya doğru hareket ediyor, Sonra Emeviler ve Abbasilerle, biraz daha batıya, sonra Osmanlı ve daha sonra da Avrupa ve son olarak Amerika, dünya iktidarının sahibi. Böylece dünya iktidarının yeni ulaşacağı nokta, Japonya olamayacağı için Çin’e doğru ilerleyeceği. İktidar batıya doğru ilerlerken saldırılar ise çoğunlukla doğuya doğru oluyor iktidar sahibi olan ülkeler tarafından. Doğuya saldırılar ise iktidarın batıya hareketini sağlıyor gibi.

    Buna sayısız örnek verebilmek mümkün. Haçlı seferleri, Napolyon’un, Hitler’in saldırıları,Amerika’nın Afganistan ve Irak saldırısı doğuya doğru. Büyüme döneminde kuzey, güney ve batıya doğru saldırılar olabiliyorsa da, gücün büyüdüğü dönemlerde doğruya doğru hareketleri başlatıyor, sonuçta güç azalıyor ve iktidarda batıya doğru hareket ediyor.

    Bu açılardan “Hero” filmi yeni dönemde dünyanın yeni gücünün “Çin” olacağını anlatıyor, bana göre. Qin adı Çin’i simgelerken, Türkçe açısından “kin” kelimesini çağrıştırıyor. Çin seddini yapan kralın da aynı kişi olması ve bu devasa eserin Türklere veya Moğollara karşı yapılmış olması da filmdeki son ilginç noktalar.

     Görülmesi ve dikkatli olarak takip edilmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum,görsel bir şölen niteliğini de vurgulayarak. Filmin başrol oyuncusu Jet Li ve diğer silahşörler jet adına uygun olarak, uçabiliyorlar ve su üzerinde yürüyebiliyorlar. Tarantino’nun bu filme sadece danışmanlık yaptığını düşünüyorum. Son olarak birinci sıradan seyrettiğim bu filmde kaçırdığım detaylar var ise This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. adresine yazabilirsiniz.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com 

     

  • İkili Sistemler ve Kendimizi Korumak

    Karantina Günleri ve İkili Sistemler

    Karantina günlerinde hayatınız nasıl geçiyor? Daha önce hiç yaşanmamış bir süreci yaşıyoruz.  Küçücük bir virüs bütün

    dünyayı etkiledi.

    Yabancılaşma ve yalnızlaşma artıyor. Kendimizi hem dış etkilerden ve hem de içsel kargaşalardan uzak tutmak önemli.

    Daha önce hiç ,düşünülmeyen konular önemli hale geldi. Tıp uzmanları bütün ekranlarda konuşuyor. Korkutan, sindirmeye

    çalışan mesajları veriyorlar ekrandan.

    Bu süreci sağlıklı olarak atlatabilmemiz için kendimizi korumamız gerekiyor. Vücudumuzdaki ikili sistemler bizi korumak için

    var. Bizim de onları korumamız gerçekten önemli. Korku jeneratörü haline dönüşmeden, gelecekte yapmak istediklerimizi düşünerek ve zor olsa

    da kendimizi iyi hissederek.

    İkili Sistemler

    İkili sistemler hayatımızda yaygın ve yoğun şekilde kullanılıyor.

    Tom ve Jerry ikili sistemdi, Tom büyük ve aptal, Jerry’de küçük ve akıllı idi.

    Bunu seyreden çocuklar Jerry gibi olmaya çalıştılar farkında olmadan.

    Temel ve Kabasakal’da “Safinaz’ın peşindeki” ikili sistemdi,

    Temel sadece ıspanak yiyerek yenebiliyordu. Kabasakalı...

    İkili sistemle oynanan sporlar da çok yaygın şekilde yapılıyor.

    Futbol, basketbol, tenis, kılıç, masa tenisi, boks, eskrim güreş...

    Diğerlerini siz bulabilirsiniz.

    Korunacak bir saha, kale, pota veya vücut olması gerekiyor.

    Başka ikili sistemler de var doğal olarak.

    Doğru-yanlış, iyi-kötü, başarılı-başarısız, gülen-ağlayan, faydalı-faydasız,negatif-pozitif, sağlık-hastalık

    Vücudumuzda da yaşamımızı sürdürebilmemiz için de ilginç ikili sistemler var.

    Dış dünya ile ilişkili organlarımızın ikişer tane olması dikkatinizi çekti mi?

    iki göz, iki kulak, iki ciğer, iki böbrek, iki el, iki ayak, iki burun deliği ve diğerleri.

    Dış dünyadaki ikili sistemler bizim yönetilmemizi kolaylaştırırken,

    vücudumuzdaki ikili sistemlerden biri eksildiğinde ise diğeri ile kendimizi korumamız ve yaşamaya devam edebilmemiz sağlanmakta...

    Son olarak doğada çarpma ve bölme yok, sadece toplama ve çıkarma var.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    NLP Küçük Büyük Yazılar ve İçerik Sizi Düşünmek kitapları yazarı

    http://www.erenlp.com

     

     

     

  • İradenin Zaferi veya bir caninin doğuşu

    Triumph des willen İradenin Zaferi Bir Caninin Doğuşu Hitler

    1934 yılında çekilmeye başlanan ve 1935 yılında yayınlanan  İradenin Zaferi, Ya da Zafer yolu isimli film, Almanya'daki insanların nasıl etki altına alındığını ve inandırıldığını da gösteriyor.  Hitler'in etrafında yaratılan buğu ve görkemli topluluklar halkın ikna edilmesinde kullanılıyor. Ellerine kürek ve bayrak verilen insanlar söylenen herşeyi yaptıkları için, daha sonra silah verildiğinde isteneni yapar hale geliyorlar.

    Propagandanın ve reklamın insanı etkilediğini farkeden yöneticiler, bunu etkin şekilde bu filmle de kullanmışlar. Buna inananlar ise, başlarına neler geleceğini bilmeden yollarına devam ettiklerinde, Almanya'nın, hayallerinin ve imparatorluk özlemlerinin yerle bir olacağını görecekler. Yaşayanlar görecekler, çoğu ise hiç düşünmedikleri şekilde hayatlarını savaşlarda kaybedecekler.

    Farkında olmadan kullanılan NLP tekniklerinin neler olduğunu farkedebilmek önemli. Sürekli benzer yalanların tekrarlanması, bunungörsel ve işitsel bilgilerle desteklenmesi, büyük gösterilerle halk etkilenmekte ve olmayan gerçeğe inandırılmaktadır. Sonrasında ise acı gerçek ortaya çıkacaktır.

    İşin ilginç tarafı, senaryosu olmayan bu film  o zaman yapılan bir çok festivalde ödül alarak, o dönem başka ülkelerde yaşayan insanlarında etkilenebildiğini ortaya koymuş. Sıraya dizilen, blok haline getirilen, ellerin kürek ve bayrak verilen insanlar ve sayılarının çokluğu ve görünüşü ile etkili. Tören ritüelleri ve sunum teknikleri görülmeye değer.

    İstenen tek şey ise, her faşist yönetimde, cemaatlerde  ve tarikatlarda olduğu, sadece itaat. Düşünmenin ve yorumlamanın yönetenlere, ya da Hitler'e bırakılması. Kendisinin de, kendisine inananların da ölüme doğru gidişlerinin başlangıcı. Dört yıl sonra savaş başlar ve  1945'te ise Almanya yeniden yerle bir olur ve Hitler ve yöneticileri intihar etmek zorunda kalır. Nürnberg de başlayan film Nürnberg mahkeleri ile sona erer. Bir caninin doğuşu da denebilir bu film için.

     

    Yine bu siteden bulunan Bertolucci'nin Conformist filmi ile breaber seyredildiğinde daha da anlamlı hale gelecektir, Alman halkının güç ve  imparatorluk umutları ile kandırılarak  gözüne ışık tutulan tavşan davranışı ve etkilenmesi, milyonlarca insanın ve yahudinin hayatını kaybetmesi sonucunu görmeleri hayatta kalanların ise zorluklarla yaşayacağı savaş sonrası bir dönem.

    O zamanı, bu zamanı ve yapılanları anlamak için ilginizi çekeceğini düşünüyorum. İyi seyirler.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     

     

     

     

     

  • İyi Hissetmek Posta NLP Yazıları

    İyi HissetmekDuygular ve Hissedebilmek

    Duygularımız çok önemli. Duyularımızla dış dünyadan aldığımız bilgiler duygularımızı ortaya çıkarıyor ve hissetmemizi sağlıyor. Dış dünyadan gelen bilgiler içinde herhangi bir tehdit ya da tehlike yok ise kendimizi rahat hissediyoruz. Eğer bir tehdit ve tehlike var ise algılarımız açılıyor ve kendimizi korumaya başlıyoruz.


     Yaşananlar

    Ancak yaşadığımız Gezi parkından bu yana başlayan olaylar zinciri zihinsel süreçlerimizde farklılıklar ortaya çıkardı. Bunun pek farkında değiliz. Terörün artması, şehit cenazeleri, 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve şimdi de sınır ötesi harekatlar hepimizi etkiliyor. Hayat devam eder görünse de, davranılardaki gerginlik, çatık kaşlı ve yere bakan insanlar, hızlı kullanılan arabalar, artan şiddet ve cinayetler aslında bu yaşadıklarımızın farkında olmadığımız sonuçları.

    Gelecek alacakaranlık kuşağına girip belirsizleştiğinde insanlar iyi hissetmeye çalışmak yerine kötü hissetmemek için, sorun çıkmasın, problem olmasın diye yaşamaya başladıklarında dikkatleri hep bu yönde olacak ve iyi hissetmeye çalışmayı bir kenara bırakacaktır.

    Krizler

    Normal göründüğü halde gerçek, kriz anlarında kendisini gösterir. Kişiler sinirlendiklerinde, istedikleri olmadığında, kendi hayatlarını kontrol etmeye çalışıp edemediklerinde normalde gösterilmesi gereken tepkilerden çok fazlası bir anda ortaya çıkacaktır. Beklenmedik şekilde ortaya çıkan bu davranışlar hem yakın çevresinde bulunan insanlara, hem de kendisine çok zarar verebilecektir. Artan şiddet ve cinayetlerin ardında yatan neden bu sayılabilir.

    Bu davranış modelindeki insanların en çok yakın çevrelerine ve sevdiklerine zarar verdiğini görüyoruz. Kişi kendisi ile barışık değilse ve bir yanlış yaptığında kendisine nasıl acı çektiriyorsa, yakın çevresindeki insanlara da kendisine davrandığı gibi davranıp onlara da aynı şekilde acı çektiriyor.

    Duyguların Yaşaması

    Bütün bu şartlar içinde duygularımızı canlı tutmamız, hissedebilmemizin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir çiçekten, bir böcekten, bir kediden, bir köpekten, bir tablodan, bir manzaradan duygularımızı harekete geçirmek çok önemli. Aksi takdirde kapanan duygularımız dış dünyadan gelen herşeyi tehdit olarak görecek, bizi yoracak ve daha da kötü hissetmemizi sağlayabilecektir.

    Gayret ederek hayatı iyi hissederek yaşamaya devam etmek, gülmek, eğlenmek, sevmek ve iyi hissettiğimizde duygularımızı çevremizdekilerle paylaşmak iyi duyguların yayılmasını sağlayabilir.

    Hayat ve Yaşamak

    Ölüm yerine hayatı, acı yerine sevinci, stres yerine rahat olmayı, gözyaşı yerine gülmeyi koyabilirsek daha az zarar görmüş oluruz. Bu pazar iyi hissettiğiniz, güldüğünüz, eğlendiğiniz iyi hissettiğiniz bir pazar günü geçirmenizi isterim. Tabii herzaman ki gibi karar sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Posta Gazetesi NLP ile Hayatın Yönetimi sende köşesinde yayınlanan yazı NLP Teknikleri ve NLP bilgileri ile hazırlanmıştır.

     

     

  • Jackie Natalie Portman

    Jackie Kennedy NLP Teknikleri ile Film Yorumu

    Bugüne kadar kimin yaptığı kapalı kalan ve üzerinde sayısız komplo teorilerinin üretildiği Kennedy suikastı.Bu suikast  sonrasında kadınn olarak yaşananların aktarıldığı Jackie filmi, güç, iktidar, beyaz saray, basın ve insanlarla ilişkileri çok güzel vermiş.


    Natalie Portman Jackie Kennedy

    Natalie Portman bu rolü ile en iyi Kadın oyuncu Oscar'ına en önemli adaylardan biri.

    Amerika'nın First Lady'si iken başkana sıkılan bir kurşun herşeyi altüst ediyor. John F. Kennedy'in suikastının hala çözümlenememiş olması ve üzerine sayısız komplo teorileri üretilmesi de bir başka konu.

    Suikast sonrasında Jackie kanlı elbiseler içindeyken, Lyndon Johnson'un ettiği başkanlık yemini görülmeye değer. Bu konuda iki şey yazılabilir.

    John Kennedy Dünya Ticaret Merkezi'nin yapılacağı Port Authority'ye ait projeyi onaylamaz. Söylenen o dur ki, Lyndon Johnson başkanlık yeminini ettikten sonra ilk onayladığı projenin bu proje olduğu söylenir. İlginç olan bu iki kulenin de bu gün yerinde olmaması. 11 Eylül'de iki uçağın çarpması ile dünyanın kaderini de değiştirdi, diyebiliriz. Bugün Ortadoğu'da süren karmaşa bu iki kuleye yapılan saldırılarla başladı.

    Lyndon Johnson ve İnönü

    İkincisi Lyndon Johnson'un o zamanın başbakanı İsmet İnönü'ye yazdığı meşhur mektuptur. İnönü bu mektuba cevaben, “dünya yeniden kurulur ve Türkiye o dünyada yerini alır cevabıdır”. O mektup yüzünden Kıbrıs'a herakat yapılamamış, ancak 1974 yılında Barış Harekatı gerçekleştirilebilmiştir.

    Güçten düşen insanların etrafındakilerin ne kadar çabuk değişebildikleri ve gücün aslında manyetik bir etkisinin olduğu, bu etki ortadan kalkınca dağılmanın hızını görmek ilginç. Bu filmde çok güzel aktarılmış.

    Eski bir gazeteci olan Jacklin Kennedy'nin, gazeteci ile yaptığı röportajı yönetmesini sağlıyor. Yalnızlık ve güçlü görünmek isteğini Amerika içinde gerçekleştiremediğinden, daha sonra dünyanın en zengin kişisi olan Onassis ile evlenecektir. Güce alışan birinin güç arayışına güzel bir örnek sayılabilir.

    Natalie Portman'ın bu filmdeki perfomansı çok iyi. Kırılgan, dokunulmaz, zayıf, güçlü görünmek isteyen geçmişteki güçlü bir kadını güzel şekilde perdeye yansıtmış. Benim en iyi kadın oyuncu olarak favorim sayılabilir. Karşısında ise Viola Davis var. Beyaz oyuncuya verilirse Natalie Portman en iyi kadın ödülünü kazanabilir.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

    NLP uzmanı ve Eğitmeni

     

     

     

  • Jackie Natalie Portman

    TJackie Kennedyarihi bir suikast sonrasında yaşananların aktarıldığı Jackie filmi, güç, iktidar, beyaz saray, basın ve insanlarla ilişkileri çok güzel vermiş.


    Natalie Portman oynadığı bu rol ile en iyi Kadın oyuncu Oscar'ına en önemli adaylardan biri.

    Amerika'nın First Lady'si iken başkana sıkılan bir kurşun herşeyi altüst ediyor. John F. Kennedy'in suikastının hala çözümlenememiş olması ve üzerine sayısız komplo teorileri üretilmesi de bir başka konu.

    Suikast sonrasında Jackie kanlı elbiseler içindeyken, Lyndon Johnson'un ettiği başkanlık yemini görülmeye değer. Bu konuda iki şey yazılabilir.

    John Kennedy Dünya Ticaret Merkezi'nin yapılacağı Port Authority'ye ait projeyi onaylamaz. Söylenen o dur ki, Lyndon Johnson başkanlık yeminini ettikten sonra ilk onayladığı projenin bu proje olduğu söylenir. İlginç olan bu iki kulenin de bu gün yerinde olmaması. 11 Eylül'de iki uçağın çarpması ile dünyanın kaderini de değiştirdi, diyebiliriz. Bugün Ortadoğu'da süren karmaşa bu iki kuleye yapılan saldırılarla başladı.

    İkincisi Lyndon Johnson'un o zamanın başbakanı İsmet İnönü'ye yazdığı meşhur mektuptur. İnönü bu mektuba cevaben, “dünya yeniden kurulur ve Türkiye o dünyada yerini alır cevabıdır”. O mektup yüzünden Kıbrıs'a herakat yapılamamış, ancak 1974 yılında Barış Harekatı gerçekleştirilebilmiştir.

    Güçten düşen insanların etrafındakilerin ne kadar çabuk değişebildikleri ve gücün aslında manyetik bir etkisinin olduğu, bu etki ortadan kalkınca dağılmanın hızını görmek ilginç. Bu filmde çok güzel aktarılmış.

    Eski bir gazeteci olan Jacklin Kennedy'nin, gazeteci ile yaptığı röportajı yönetmesini sağlıyor. Yalnızlık ve güçlü görünmek isteğini Amerika içinde gerçekleştiremediğinden, daha sonra dünyanın en zengin kişisi olan Onassis ile evlenecektir. Güce alışan birinin güç arayışına güzel bir örnek sayılabilir.

    Natalie Portman'ın bu filmdeki perfomansı çok iyi. Kırılgan, dokunulmaz, zayıf, güçlü görünmek isteyen geçmişteki güçlü bir kadını güzel şekilde perdeye yansıtmış. Benim en iyi kadın oyuncu olarak favorim sayılabilir. Karşısında ise Viola Davis var. Beyaz oyuncuya verilirse Natalie Portman en iyi kadın ödülünü kazanabilir.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

    NLP uzmanı ve Eğitmeni

     

     

     

  • Kelimeler, Şiir ve Füsun Altuğ

    NLP Sohbetleri

    Fenerbahçe Gönüllüleri Gönüllü Evi'nde Cengiz Eren tarafından yapılan NLP Sohbetleri toplantısında kelimeleri konuşurken tahtaya çok sayıda kelime yazıldı. NLP Teknikleri açısından bu kelimeleri inceledik. Toplantı sonundabu kelimeleri kullanarak bir yazı yazılması istendi. Kelimeler aşağıda ve Füsun Alltuğ'un yazdığı şiir aşağıda.

    Vefa Hayat Şefkat Hoşgörü Mutluluk Sevgi Armağan Umut Zahmet Çiçek Sınav Özgürlük Dostluk Öykü Güç Güneş
    Şans Hediye Huzur Evlat Suç Aşk Merak Empati Bütünlük Sadakat Emek Aşkım Şiir Barış Hoşluk Başarılı Spor Koca Aile


    ESKİCİ

    Ben bir eskiciyim
    Alır satarım eskileri
    ÖYKÜler saklar aldıklarım
    Geçen gün
    HOŞGÖRÜ sokağından bir kadın seslendi
    Pencerelerin birinden
    Bir hayat Kadınıydı belli
    Sarımdı mı desem kızılımsı mı desem
    Bigudilerden yeni kurtulmuş saçlarını hOŞLUKla attı geriye
    Eskici eskici
    HUZUR arıyorum, BARIŞ arıyorum
    Var mı sende?
    AŞKımdan kalmış bir ARMAĞAN da var verilecek
    Uzun yıllar sakladım
    Bana şans getirsin diye
    O benim GÜNEŞimdi
    GÜÇ verdi yıllarca
    Yıllarca sakladım
    EVLADımı korurcasına
    Hiçbir zaman ZAHMET vermedi bana
    Öyle günler oldu ki
    Unuttum karyolamın altında
    SINAVdı benim için
    Onu saklama
    UMUT varsa saklanır armağan
    HAYAT bir mucizedir, baktığın pencereden
    Bazen üzerinden atmak istersin, cesaretin varsa
    Ya SEVGİi varsa
    Ya DOSTLUK varsa
    BAŞARIlı olmazsın seçiminden
    Sıkışırsın SUÇ işlemişcesine
    BÜTÜNlüğün içinde erirsin
    Hey gidi Zeki Müren hey
    VEFA arıyorum
    DOST arıyorum
    ŞEFKAT arıyorum
    AŞK arıyorum
    Demişti "Kandil" şarkısında
    MUCİZEydi belki aradıkları
    Benim MUCİZEmse
    İşte sana rastlamam
    Anlattıklarım benim hikayem
    Alır mısın SADAKATı
    Alır mısın?

    Füsun Altuğ

    NLP Sohbetleri toplantımızda yukarıda yazan kelimeleri katılımcılar söylemiş ben ise tahtaya yazmıştım. Bunlardan bir masal, hikaye veya şiir yazmalarını istemiştim. Uzun yıllardır bu toplantılara katılan Öğretmen, Ressam ve Yazar Sevgili Füsun Altuğ bu şiiri yazmış. Duygulu ve okuyana duygu akıtan bir şiir olmuş. Tebrik ve teşekkür ediyoruz. Siz yukarıdaki kelimeleri kullanarak hangi duygularınızı aktarabilirsiniz? Ben çok merak ediyorum.

     

  • KENTLERDE SİYASETİN TARİHLE İLİŞKİSİ VE ETİK DEĞERLER

    Konu başlığımızda anahtar kelime AHLAK değil midir?

    Kimliğimiz, alt yapımız, görgümüz, meslek seçimimiz, yaşam biçimimiz, insan ilişkilerimiz, duygusal yaşamımız, insana bakışımız, yaşadığımız kentteki duruşumuz, geleceğimiz, geçmişe saygımız, tarihe olan bağlılığımız, vefa duygumuz, insan emeğine saygımız, çevreye duyarlılığımız, bugün yaşadığımız yarın çocuklarımıza bırakacağımız şehirlerdeki yaşama serüvenimiz hep ahlak olan zemin üzerine kurulmamış mıdır?

    Kentler üzerine koyduğumuz, insanın aidiyet ve barınma dürtüsü ile geliştirilen yapılar bizim ahlak göstergelerimizdir. Ahlak doğru ve güzelse yapımızın da sağlam olması, zeminin doğru seçilmesi zorunludur. Hem fiziksel hem de karakter anlamında. Ahlaksızca bir yapı inşa ediyoruz diyelim, zemininden su çıkıyor. Ama drenaj pahalı diye tüm suyu toplamazsan eksik ve kalitesiz malzeme kullanırsan ayrıca da yapı çevrenin dokusuna, tabiatına uygun değilse, o yapı bir depremle ya da başka bir nedenle yıkılabiliyor. Bin bir zahmetle kazanılmış paraları verip barınma ihtiyacını karşılamak isteyen yüzlerce binlerce insanı mağdur ediyorsun, sen kazandın sanıyorsun… Hayır, kazançlı kimse yok, mağduru çok. Önce ahlak kavramı yara alıyor. Mağdurlar da belki pek masum değil. Çok defa bilerek daha ucuz diye tamah ediliyor, karşıya ödün ve cesaret veriliyor. Ahlaklı vatandaş olmak önemli. Kendi yaşayacağı yere önem vermeyen tarihe nasıl önem verebilir? Tarihini, zenginliğini bilmeyen, kazılarda çıkan tarihi kalıntıları sıkıntı olarak gören, onlardan kurtulmayı düşünen ya da bir maliyet artışı gibi gören zihniyet ister halktan biri olsun ister bir siyasi ne fark eder? Önce birey aydınlanmalı ki siyasileri dikkatli olmaya teşvik etsin.

    Yine büyük projeler gündemde. İstanbul’da sekiz bin yıl öncesine kadar giden neolitik eserler, Bizans ve Osmanlı eserleri bulunuyor. Günlük basında gördüğümüz kadarı ile bu, ne halkta ne de siyasilerde bir heyecan yaratıyor. Adeta bunlar da nereden çıkıyor da işler aksıyor havası var. Bu büyük projeleri yapan kurumlar biraz da bunlara yatırım yapın lütfen. Dünyada tarihi olmayan ülkeler ne komik şeyleri tarih diye pazarlıyorlar da biz bir büyük hazinenin üzerindeyiz ama hoyratça -harcamıyoruz bile- sadece yok ediyoruz. Türkiye dünyanın bir tarih müzesi olabilir, buna yatırım yapılsa petrolden bile gelmeyecek bir gelir elde edilir. İstersek on adet köprü yapalım nüfus planlaması yapılmadıkça ya da şehirlerde oturan insan sayısı dengelenmedikçe bu köprüler hiçbir işe yaramayacak, trafik sorunu çözülmeyecek. Sadece tek kalan güzel boğaz manzarası, köprülerle bir kafese benzeyecek, çirkinlik katlanarak artacak. Surlarda olan olaylar gündemde. Bunlar onarılsa, turizme açılsa… Ne bekleniyor? Sanırım rant hesapları henüz tamamlanmadı. Toplumsal bir rant paranoyasında gibiyiz. Herkes bir parçanın peşinde. Ahlaklı vatandaş olmalı dedim ya Madam Curie’nin bir sözü var “Fertleri tekamül ettirmeksizin daha iyi bir dünya bekleyemeyiz”. Alırken de verirken de göz yummamalıyız çirkinliğe.

    Şehirler arası seyahat ederken hep natamam çatılarda demir filizlerinin yükseldiği, muhtemelen kaçak, sıvasız, her biri bir yöne bakan, balkonlarından çamaşırlar sallanan, çiçeksiz, çöplük gibi evler ve bahçeler hep canımı sıkmıştır. Bunları söyleyince de hemen halkı küçümsemeyin demogojisi yapılır. Küçümsemiyoruz, çıtalarını yükseltmek istiyoruz. Geliştirin insanları, bildikleri dünyaya hapsetmeyin. Oysa Avrupa’da herhangi bir köyde bile bir güzellik görürsünüz. Çiçeklidir balkonlar, harap yapı yoktur, sıvası bozuk değildir. Oraya buraya savrulmuş hurdalar yoktur. Yemyeşildir her yer. Manzara beni dinlendirir ama içimi kavurur. Neden bizim ülkemizde bu kadar basit bir güzellik bile yaratamayız? Artık yaşlı biriyim. Ömrümce ülke şantiye havasında, bir türlü durulmadı. Evet dinamik genç nüfuslu bir ülkeyiz ama bu kadar yorucu olmamalı yaşam. Formülü bulunabilir her şeyin. Bir güzellik olmadı hiçbir zaman, kargaşa hakim. Üstelik eski kalmış çok az sayıda güzelliklere, yapılara da göz diktik. Yeşil düşmanıyız adeta. O görkemli yapılar ya bakımsızlar ya da devasa, ruhsuz, ürküten bir tepeden bakar gibi duran yapıların ortalarında kaybolmuşlar.

    Tarihi yapılar önce bakımsızlığa terk ediliyor, çürüyorlar sonra da nedense birden yanıveriyorlar. Sonra çok üzülmüş gibi yapıyoruz, aslında hazır planlar…

    Alınıyor güzellikler tek tek. Bir AVM’dir gidiyor. ABD’de geçerli olabilir. Onların tarihi yok ki. Geçmişleri 200 yıl. İnsan ilişkileri sıcak değil, yalnızlıklarını alış veriş yaparak, paten kayarak, soğuk ve ruhsuzca yaşıyorlar. Kovboy şapkaları tarihleri. Bizim tarihimiz dünya tarihi nerede ise. Bin yıllık bir devlet geleneğimiz var. Devletler, imparatorluklar kurmuşuz. Nedir bu hoyratlık, hem geçmişimizle övünüyoruz hem de geçmişe saygı göstermiyoruz. Vefa, saygı ahlaktan değil midir?
    Ne sabırla işlenmiş o taşlar, çalmışız kırmışız güzelim çinileri, üç beş paraya satmışız yabancıya ya da yurt dışına kaçırmışız tarihi. Çok az eskiler, yeni ruhsuz hiçbir estetik taşımayan sadece büyük anlamsız yapılar içinde kaybolmuşlar.
    İstanbul dünya şehri diyorlar, evet boğazda tekne ile dolaşırsan bir güzellik var, basınca ayağı karaya karşılıyor türlü mezbelelik.

    Geçen gün bir panele dinleyici olarak katıldım. Kentsel dönüşüm konusunda idi. Bursa’dan bir fotoğraf gösterdiler inanamadım. Şehrin ortasında bir kaç grup bina şehrin ortasında bir büyük ada oluşturmuş. Orta yerde kocaman bir ur gibi duruyor. Aradan bir yerden 2 metrelik bir basketçinin yanında duran bir cüce misali çok övündüğümüz imparatorluk başkentinin ulu mu ulu ULU Cami’in minaresi, düştüğü alçak durumdan utanır gibi aradan gözüküyor. Çok acı bir görüntü. Hani tarih bilinci, bu mudur tarihe, tarihte yaşayanlara saygı? Niye gözetilmiyor bu detaylar, niye işin ehline verilmiyor projeler?

    Ailem Rumeli’den göç ettiğinde Rumeli gibi yeşildir diye Bursa’ya yerleşmişler. Övünürlerdi yeşil Bursa diye. Şimdi gri Bursa, bu kadarla da kalırsa. Ankaralıyım ben. Doğma büyüme. Yirmi dört yıl önce bir nedenle İstanbullu oldum. Nasıl özlerdim Ankara’yı. Kızılay, Tunalı Hilmi, Kuğulu Park, Bahçeli, Papazın Bağı, Keklik Pınarı, Gölbaşı, Zafer pasajı yolunu, kaldırımını her şeyi özlerdim. Ankara’ya gelir gelmez bir yerlere giderdim. Her gelişimde bir yerin daha yok olduğun gördüm, hatta mevkiini bile bulamaz oldum. Hep şoktan şoka girdim. Devasa binalar, alt geçitler, çirkin üst geçitler, tüneller, yok olmuş bahçeler. Üstüme üstüme gelen duvarlar, arada duvarları bile zincirlemişler. Estetik neredesin, nerelere kayboldun? Ben mimar, mühendis değilim ama biraz dünya gidişatına, olaya, alaya kafa yormuş, gündemi, dünyayı sıkı takip eden bir vatandaşım. Benim gözlerim mimar mühendis. Gördüklerim güzel değil hiç değil, çok yorucu. Bu devasa binaları şehrin dışında bir yerlere yapsaydınız, eskiyi eskide bıraksa idiniz. İsteyen yeni yapılarda isteyen anılarında yaşardı. Ayrı ayrı güzellikler olabilirdi. Çok karışık her yer bir düzen yok. Estetik yok. Galiba rant çok.

    Genç kızlığım lise çağlarım Bahçelievler’de geçti. Her sokak ayrı bir masaldı. 17-23-35 sokaklar 1-3-7. caddeler ne güzeldiniz. Marka dükkanlar yoktu ama sıcacık komşuluklar vardı. Sokaklarda tek tek ayrı günlerde yürümeyi yeğlerdik. Bir gün bir kaldırımını ertesi gün öteki kaldırımını seyrederdik. Bahçelievler küçük şiir gibi evler, güzel bahçeler, ortancalar, güller, pencerelerde dantel perdeler. Kapı önlerinde çay masaları, selamlar ve ikramlar esirgenmezdi. Atatürk Orman Çiftliği. Nefes aldığımız ne güzel yerdi. Doğal ürünler alır minnetle anardık ATA’yı. Duyumlara göre Atanın bağ evi de ne olacak belli değil. Kuğulu Park iki taraflı idi koru gibi o da minicik kalmış ay’ları kırpıp yıldız yapıyoruz sonra da gökyüzünde kaybediyoruz. Önce küçültüyoruz alanları sonra da yok ediyoruz. Eskiyi bilmiyor bence yeni sakinler ya da dışarıdan çok geldiler, bildirilmedi onlara bu şehrin kıymeti. Dönüp dolaşıp tarih bilincinin eksikliği ortaya çıkıyor. Okullarda her yerde toplum sivil kuruluşlarınca bu bilince çağrı yapılmalı. Ata’nın Başkentinin bir ruhu vardır. Ruhunu kaybetmiş benim şehrim. Atatürk Bulvarı çift kaldırımlar akasya ağaçları ile dolu idi. Ortada çirkin kendisi de yerinden hoşnut görünmeyen Kızılay binası, ne güzel minik tarihi bir yapı idi eskisi. Tabelalar, tabelalar, seyyar satıcılar, görüntü çirkinliği gırla. Ufak görüntüler koca AVM’leri güzel göstermiyor. Bahçelievler sakinleri de atlamasa idi bu ranta, vermeselerdi evlerini bir kaç kata bozulmazdı o güzellik. Herkes kandı ‘yap satçı’ya.

    Kimse masum değil. Önce halkın bilinçli olması lazım. Biraz geçmişe saygı, biraz geleceği düşünme… Halk bilinçli olsa biraz, ne oluyor bitiyor gözlemlese, ortak olmasa çirkinliklere, siyasiler de halka saygı duyabilirler sanırım. Sen kaçak katını meşrulaştırmak için oyunu verirsen vaat edene, artık saygı bekleme. Halk istiyor o siyasetçi de yapıyordur. Sonra ne faydası vardır isyanın ya da şikayetin. Alan memnun veren memnun olunca, irdelenmeyince, kafa yorulmayınca hiçbir şeye yok olan tarih, karartılmış gelecek, ürün vermeyecek doğa, pazarlanacak kanserojen ürünler hastalıklar artacak, yeni büyük büyük hastaneler yapılacak, bir kaç kişi daha zengin olacak ama daha çok kirlenecek hava, deniz, dünya ve kaçınılmaz olacak zor yaşam. Ben bir AVM’nin Mc.Donalds restoranında asla mutlu olamam. Papazın bağı’nda ince belli bir bardakla semaverinde kaynayan demli çayın yanında Ankara simidi yemeyi hiçbir şeye değişmem. Aygün Sinemam, Arı Sinemam yok olmuşlar. Herkes kapanmış bir yerlere. Herkes tutuklu da kimsenin haberi yok. Yeşil yok umurunda değil kimsenin, bulduğu yeşilde de yakar illa mangalı, bırakır çöpleri. Al yanına termosunu, çöreğini otur yeşil bir parkta. Bunları hayatımıza yeniden sokalım bu AVM’lerden kurtulalım. Yeniden sosyalleşelim. Kendimize, çevremize, ülkemize olan bu yabancılaşmaktan kurtulalım. Konuşa konuşa tüm bilinçlerimiz açılır.

    Canım kardeşimi kısa bir süre önce kanserden kaybettim. O terapilerde iken Ankara’da onun yanında idim. Ev hastane arası yeşil bir yer olsa da beş dakika kardeşime bir hava aldırsam bir güzellik görse de moral olsa diye boşuna uğraştım. Yoktu öyle bir yer. Sadece tünellerden geçtik. Cebeci’de şimdi o, oranın da yeşili yok. Bu hastane yolunda Çukurambar semtinde yine devasa bir demir yığını blok nedir bu anlaşılır gibi değil. Sorduğum hiç kimseden bir yanıt alamadım, ne gaye ile başlanmış nasıl projesiz plansız düşünülmeden yapılan işlere, israfa, çirkinliğe bir örnek ancak o demir yığını olabilirdi. Bir ara kardeşimi birine emanet edip çok bunalmıştım Gençlik Parkı’na gittim belki moral bulurum diye. Bir koca hayal kırıklığı daha yaşadım. O çeşitli ağaçların, salkım söğütlerin altındaki gölge çay bahçeleri gitmiş bir karış toprak görünmüyor. Her yer her yer taş kaplı. Taş insana ne verebilir ancak taş gibi katılaştırır, katıldım kaldım bende. Medine’deki gibi beyaz karolar (epey zengin olmuştur birileri) güneş vurmuş ısınmış taşlar cas cavlak bir gölgelik yok. Çay içecek bir bahçemsi yer aradım. Bir takım prefabrik acayip barakalar bir çay içmeden hızla çıktım o yerden. Çocukluk, gençlik bütün anılarım o beyaz taşların altına gömülmüş, yazık dedim. Nerede ise ağlayacaktım. Ne yaptınız benim Gençlik Parkı’ma. Taş, beton, çimento bu mudur şehircilik? Bir yerler yıkılacak, birileri kazanacak diye olur olmaz işler yapılıyor. Taşları yayan (ha bire değişen kaldırımlar bu da ayrı bir konu, israf da günah değil midir? Bu da ahlakidir.) ağaç kesen birileri kazanacak diye. Kontrol mekanizması herkese uygulanmıyor. Eskişehir gibi kuru bir şehir Avrupai bir şehre dönüşüyor ama onlar çokça denetleniyor. Adalet lütfen.

    Ahlak aynı zamanda adil olmaktır. “Zengin olmuş” yerine “çok dürüst, ahlaklı bir politikacı idi” desinler, biz de heykelinizi dikelim.

    Heykel deyince bir heykel düşmanlığı da var. Müslümanlık herkese hoş görülü olmaktır bu da bir ahlaktır. Beğenilmeyen, yıkılan heykellerin yanı sıra bir de onları karalama furyası var. Gençler niye yapıyorsunuz böyle? Niye güzel rahatsız ediyor sizi? Heykeller, parklardaki banklar, trafolar, alt geçit yerleri hep acayip bir şekilde boyanmış, karalanmış. Ne hakkınız var gözlerimizi rahatsız etmeye, parkımda rahat oturmama, ya on dakikalık bir ferahlamaya neden izin vermiyorsun? Oturduğu yeri tahrip eden biri tarihi nasıl koruyacak? Eğitim, eğitim evde okulda her yerde. Kimse yanlış yapan birini görünce ikaz etmiyor. Korkuyor herkes birbirinden. Bu korkularla bir yere varamayız. Bu şehirde yaşıyorsan şehirde yaşamanın kurallarını bileceksin. Böyle bir özgürlük dünyanın hiçbir yerinde yok. Bu şehir, bu ülke hepimizin. Öğretmenler A-B-C den önce ahlaklı yetiştirin çocukları bu her bilgiden daha önemli, yaşadığı yeri, sokağını, kentini, doğayı temiz tutsunlar. Bize bırakılanların değerini bilsinler doğru öğrensinler tarihlerini. Yalan bilmesinler de yalan söyleyen büyükleri mahcup etsinler. Parktaki heykeli niye kırar, niye boyar alt geçitleri, neden çöpünü sokağa döker, neden tükürür yere, neden bilmez ağacın yeşilin faydasını, neden bilmez tarihi bir yapının onun kendisi olduğunu, ona da bir çok şeyin lazım olacağını? Ahlak dersleri verilmeli, vatandaşlık dersleri olmalı, köyde, kentte oturmanın adabı öğretilmeli, estetik dersleri verilmeli, tarihi yerlerin değeri anlatılmalı. Önce öğretmenler bunları önemsemeli, öğrenciler onları örnek almalı. Siyasilerimiz halk bunu istiyor diye rahatça hareket edememeli. Tarih geçmişimizdir. Tarih atalarımızdır. Atalarımızın emeğidir. Görgüdür, öğretidir. Tarih yaşanmışlıktır. Yol göstericidir. Tarih bizatihi geleceğimizdir.

    Ütopik midir düşüncelerim?

    Tüm ülkem, tüm insanım etnik kökeni ne olursa olsun (aslında her bir etnik grup bu ülkenin bir zenginliğidir.) önce birbiri ile ve tarihimizle barışsın. Sen ben kavgası olmasın herkes kendi için değil ortak menfaatler için uğraş versin. Düşüncelerini iyi niyetle söylesin. Siyaset girmesin hiç bir yere. Sadece adil bir yönetim için bulunsunlar. Yetkileri bununla sınırlı olsun. Bitsin bu politik kavgalar. İnsanların yaratıcı gücünü yok ediyor bu çatışmalar, bu ortamlarda kimse ne ülkenin yarını ne de korunması gereken geçmişi umursamıyor. Kısır çekişmelerde hiçbir şey anlam kazanmıyor. Böylece tümden bir yok oluşa gidiyoruz. Hep günlük kurtarışlar içindeyiz. Rant kavramı kalksın. Kendi üç beş kuruş karı için ülkenin toprağı, zenginlikleri ne yerliye ne de yabancıya peşkeş çekilsin. Her şey yurdum için ve yurdum insanı için yapılsın. Devasa bloklarda kaybolmayalım. Bitirelim bu hoyratlığı...

    Kentsel dönüşüm; gerekli yerlerde, deprem tehlikesi saptanmış yerlerde, orada oturanları başka bir yöne atmadan kendi bölgesinde bıraksın. Tarihi doku -kalanlar tabii- yeniden korumaya alınsın. Seçim öncesi politikacılardan bütün bu konularda teminat istensin ve takibi yapılsın. Beton kaplandı her yer toprak kalmadı nefes alamıyoruz farkında değil miyiz? Malzemeler kanserojen, doğal ürünler yiyelim, yeniden yeşertelim yine kendi tohumlarımızı, bahçelerimiz olsun, yanmasın her yaz elde kalan bir avuç orman, rantiye olmayalım. Kendimizden başlayalım işe. Çevremizi bilinçlendirelim en önemlisi yeni nesli bilinçli kılalım. Önce fastfood ve AVM’ lerden uzak duralım. Bu bağımlılığa mahkum etmeyelim çocukları. Analar babalar, öğretmenler ahlaklı ise bu gruplar, siyasiler değişmek zorunda kalırlar. Yanmasın tarihi yapılar, boşuna aranmasın sorumlular, önceden alınsın tedbirler. Yakmayalım daha fazla geçmişimizi. Böyle devam ederse kaç milyon nüfus olursak olalım bir geleceğimiz olamaz. Ödün vermeyelim cehalete, soyguna, talana… Aydın nesiller yetiştirirsek aydınlanacaktır ülke.

    Ankara, İstanbul, İzmir büyük küçük bütün şehirler yeniden dönüşsün eski dokularına, estetik güzel evler, çiçekli balkonlar, temiz yollar. Hatta arnavut kaldırımları olsun nostaljik yerler. Bütün dünyada büyük yapılar var. Biz eski mimarimize dönelim tekrar ama taklit etmeden, özgün... Büyük her zaman güzel değildir. Kıymetli şeyler küçük ambalajlıdır.
    Sonuç olarak yetişmişse yeni nesiller, uygar ama eskiye de saygılı, insan haklarını bilen, doğanın verirsen sana vereceğini bilen, ahlaklı ve eğer yetkili yerlere de gelirlerse seçimlerimiz bu yönde olursa gelecek bizimdir.

    Hayalden öte olsun umudum, ufku açık dileklerle…

    Cahide YORMAZ ÖZ, 20.08.2016

     

  • Kimsesiz Hayaller Cahide Yormaz Öz Kitabı

    Kimsesiz Hayaller, Cahide Yormaz Öz,Birkaç yıl önce Fenerbahçe Gönüllülerinde sosyal sorumluluk projesi olarak bilgi aktarımı yaparken, bir sonraki ay toplantısı için katılımcılardan masal yazmalarını istemiştim.

     

  • Kişisel Tarih ve Zihinsel Detoks

    Kişisel Tarih© ve NLP

    Hepimizin bir kişisel tarihi var. Doğumdan itibaren yaşadıklarımı kaydediliyor ve bugünden sonra yaşayarak Kişisel Tarihimize kaydedilecek. Kişisel tarih hem bugünü hem de geleceği belirliyor. Ancak yaşadıklarımızın hayatımızı nasıl etkilediğini bilemiyoruz, bilsek bile farkedemiyoruz. Çoğu şeyi farkında olmadan bilerek yapmaya devam ederken, benzer çevrimler hiç istemediğimiz halde tekrarlanıyor.

    Tarih Yazmak Tarih Yapmak

    Bazı insanların kişisel tarihi sadece kendilerini ilgilendirirken, bazı insanlar kişisel tarihlerinde yaşananlardan dolayı tarihi etkileyebiliyorlar ve tarih yazıyorlar,  sonra da tarih oluyorlar. Daha sonra da diğer insanlar bu tarihi okuyorlar. Resmi tarih ve gerçekler daha sonra birbirine karışıyor. Ne olduğu pek bilemiyoruz. Tarih yapanlar gerçekten kendilerini iyi hissediyorlar mı? bunu pek bilmiyoruz. Eksiklerini tamamlayabiliyorlar mı? bunları da bilmiyoruz.

    Resmi Kişisel Tarih

    Kendi Resmi Kişisel Tarihimiz ile gerçekten yaşadıklarımız arasında bağlantıların kopması bizi kendimizden uzaklaştıracaktır. Hatırladıklarımız ve hatırlamadıklarımızı veya üzerini örttüklerimiz ve derinlere gömdüklerimiz. Bunlar hatırlanmasa bile duyguları her an derinlerden yüzeye taşınabilir. Birden kendimizi kötü hissetmemiz bu yüzden olabilir.

    Yaşadıklarınızı bir gözden geçirin. Gözlerinizi kapatıp sakin bir yere oturduktan sonra kendinizi bırakın. Görüntüler gözünüzün önünden geçsin.
    Yavaşca ve düşünün neler yaşadıklarınızı, sırayla ya da sırasız. Aklınıza gelsin, yüzeye taşınsın. Gerçekleri değiştirmeden, neler geliyor gözünüzün önüne,görüntüler, sesler, kokular ve tad olarak neler geliyor?

    Yaşananlar

    Şiddet, taciz, aşağılanma, korkutulmak, aşırı sevgi veya sevgisizlik, yalnız bırakıldığınız veya ağladığınız durumlar, ağzınıza biber sürülmesi veya zorla yemek yedirilme,sindirilme ve benzeri olaylar yaşadınız mı? Sevdiğiniz bir şeyi kaybetmek, sevilmemek, istenmeyen olduğunuzu hissetmek, sevdiğiniz insanların vefatı. Bunlar ve diğerleri hayatınızı düşündüğünüzden çok daha fazla şekilde etkileyecek ve hayatınızı bu duygular farkında olmadan yönetecektir.

    Burada farkedilmesi gereken bir nokta ise zeki olan kişilerin yaşanan olaylardan daha fazla etkilenmesi mümkün. Algı seviyesi yükselen ve bağlantı kurma ve çağrışım hızı fazla olan kişilerde olayların duygusal etkilerinin daha fazla olduğunu görüyoruz. Bu yüzden zeki olan çocukların korunması ve zeki olan kişilerin kendisini daha fazla koruması yerinde olacaktır.

    Duygular ve Hissedilenler

    Kendi kişisel tarihinizi gözden geçirin. Yaşadıklarınızı önemli veya önemsiz demeden hatırlamaya çalışın. Zaten hatırlıyorsunuz ama hatırladığınızı farketmiyorsunuz. Bu duygularhiç beklenmedik anlarda ve zamanlarda birden ortaya çıkabilir.

    Duygular ortaya çıktığında ise kişi nedenini bilmediği, korkuya, hüzne veya yalnızlığa gömülebilir veya ağlayabilir. Yaşananların etkisi ile ortaya çıkan stratejilerin değişmememesi durumunda kişi ne yaparsa yapsın istediği değişimi gerçekleştirmekte zorlanacaktır.

    Kişisel tarihinizin bu anlamda gözden geçirilmesi ve oluşan stratejilerin farkedilmesi ise değişim için önemli bir adım sayılmalıdır.

    Zihinsel Detoks

    Değişim ve kaynaklarınıza uygun hedeflere ulaşabilmeniz için öncelikle kaynaklarınıza ulaşabilmeniz gerekir. Kaynaklarınıza ulaşabilmek için önemli noktalardan biri zihnizin temiz olmasıdır. Bu ise zihinsel Detoks programına katılmanızla mnümkün olabilmektedir. NLP bilgileri ve NLP Teknikleri kullanılarak, beynimizin nasıl çalıştığı bağlantıların nasıl kurulduğu ve farkında olmadan oluşan stratejileirn nasıl oluştuğuna dair aktarılan bilgiler, kişinin kendi hayatını yönetmesi sonucunu ortaya kolaylıkla çıkarabilmektedir.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

    Whatsapp Randevu

     

  • Köşe Yazısı 13 Eylül 2015

    Korkular Korktuğunuz Oranda Gerçekleşebilir.

    İnsan hayatı yaşarken birçok korku hissediyor. Korkular çeşitli. Uçak korkusu, deprem korkusu, kapalı yerde kalma korkusu, hastalık korkusu, kirlenme korkusu, karanlık korkusu, sınav korkusu, kaybetme korkusu, terkedilme korkusu, gelecek korkusu, yalnızlık korkusu, iktidarı kaybetme korkusu ve daha yüzlercesi.

    Korkular nasıl oluşur? Neden korkularımız var? Bu doğrudan beynimizin çalışma biçimi ile ilgili. Beynimiz boşluk kabul etmez ve boşlukları doldurur. Bu boşlukların doldurulmasının en kolay yolu, korkular olacaktır. Anne baba herhangi birşeyden korkuyorsa, çocuk da korkacaktır. Hele bir de korkutulmuşsa. Tanımsız kelimelerle çocuğun korkutulması daha da kötü sonuçlara yol açabilir. Çocuk kendi hayal gücü ile bunları şekillendirdiğinde korkusu biraz daha büyüyecektir.

    Kendimizle, kendi kaynaklarımızla ilgili boşluklarımız varsa, bunlar da korkularla doldurulabilir. Başarısız olma korkusu, gelecek korkusu, kaybetme korkusu ve benzeri korkular da hissedilebilir. Eğer kişi yeni bir durumla karşılaştığında hayatını yönetebileceğine inansa, bu korkular kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

    Uçak Korkusu Deprem Korkusu Panik Atak

    Uçak korkusu, deprem korkusu ve panik atak benzeri durumlarda insanın hayatını yönetmesi engelleyen ve sınırlayan korkulardır, her korku gibi. Bilmediği veya kalabalık bir yere giren bir kişi kalbi yerinden çıkarcasına çarpıyorsa, bu durumda kalabalık bir yere girmekten vazgeçecektir. Ya da uçağa bindiğinde, ya da binmeyi düşündüğünde kendisini çok kötü hissediyorsa, uçağa binmekten vazgeçecektir. Ya sakinleştirici alarak, ya da içki içerek uçağa binebilebilecektir. Asansöre binmekten korkuyorsa, merdivenleri kullanacaktır.

    Kişinin geçmişte yaşadığı olayların korkular üzerindeki etkisi büyük sayılabilir. Geçmişte yaşanan tecrübeler bu anlamda insan hayatında çok önemli. Hatırladığımız ya da hatırlamadığımız bir sürü tecrübeye ait duygular yüzeye taşındığında, kişi kendisini çok kötü hissedecek ve bir şey yapamaz hale gelecektir. Buna zihinsel kapakların açılması diyoruz ki, bu köşede bu duruma ait ilave bilgileri bulabileceksiniz.

    Korkular

    Bu anlamda korku iki nedenle ortaya çıkar. Birinci neden korkutulan kişi kolay yönetilir. Korkutulan çocuk daha uslu olur. Uslu çocuklar ise herkesin sözünü dinlerler, bunun iyi bir şey olduğunu duşunmek ise hata olacaktır. “Bir bakışla çocuğumu mum gibi yaparım” diyen anne ve babalar var. Korkutulan insan ve korkutulan toplum daha kolay yönetilir. Son günlerde yaşadığımız terör olayları hepimizi üzüyor. Ancak bu yüzden yaşamımızdan ödün veriyor, sinemaya, tiyatroya, gidemiyorsak, toplu taşıma araçlarına binemiyor, hatta evden çıkamıyorsak, terörü yaratanlar bizi korkutarak hedeflerine ulaşmış olacaklardır.

    Korkuların ortaya çıkmasının ikinci nedeni, biz kendimizi koruyamıyorsak, korkular bizi koruyan araçlar olarak ortaya çıkar. Burası önemli “korkular bizi korur”. Uçağa binen bir kişi kendisini çok kötü hissediyorsa, uçak korkusu kişiyi uçaktan uzak tutmaya çalışan bir koruma mekanizmasıdır diyebiliriz. Kişi uçağa binemeyecek ama çok uzağa da gidemeyecektir. Uçakla bir kaç saatte gitiğiniz bir yere başka vasıta ile gitmeyi bir düşünün.

    Yukarıda korkular biz kendimizi korumadığımızda , bizi koruyan yapıda olduğu gibi, bir başka önemli sonucu olduğu söylenebilir. Bu sonuç ise, korkuların değişim mesajları olarak algılanması gerektiği. Eğer herhangi birşeyden korkuluyorsa veya bir korku giderek artıyorsa, değişimin zamanı gelmiş demektir. Değişim gerçekleşinceye kadar da bu korkular artmaya devam edecek veya daha etkili bir korku sistematiği üretilecektir. Uçağa binemeyen kişinin, daha sonra deniz otobüsüne veya asansöre binememesi gibi.

    Değişim ve Hayatı Yönetmek

    Değişim nasıl gerçekleşir sorusuna verilecek cevap şu olabilir. Kişinin kendi kararlarını verip, istediklerini yapabilmesi ve gerektiğinde istemediklerine hayır diyebilmesidir. Ancak burada geçmiş stratejilerden de kurtulması önemli bir nokta sayılabilir. Herhangi bir içerikte yapılacak değişim veya yeni bir öğrenme süreci yeni fırsatları yaratacak ve yeni kapılar açacaktır. Değişim süreci başladığında kişinin çevresindeki insanların bu değişimi önlemeye çalışmak istemelerinin nedeni ise başka bir yazının konusu.

    Kendinize güvenerek ve inanarak, hayatınızı korkmadan yönetebilirsiniz. Karar sizin!!

    facebook/cengiz.eren
    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

  • Küçük Yalnız Çocuk, Robin Williams

    ROBIN-WILLIAMS büyümeyen bir çocuk, cengiz erenRobin Williams hakkında yazı yazacağım aklıma gelmezdi. Hele kendisinin intihar edeceği hiç aklıma gelmezdi.

     

    Filmlerinde bizi güldüren, eğlenceli ve bilgece mesajlar veren, doğaçlama yeteneğini stand-up'larında kullanan Robin Williams. He zaman gülen, güldüren ve iyi hissettiren. Ama yüzündeki gülen maskenin ardında ne vardı ki, bu sonuç ortaya çıktı.

     

    Önce bıçakla kendisini kesmek isteyip sonra da kemer ile kendisini asması. Mesaj verdiği bir çok insanın hayatını etkileyecek, bu sonuç. Bilenlerin, sevenlerin hayatını etkileyecek. Doğal olarak intiharları da arttıracak. Kendisi bunu bilseydi, yapar mıydı? Zannetmiyorum.

     

    Ama geçmişte yaşanan tecrübeler insan hayatını farkında olmadan etkileyebiliyor ve bu sonuç ortaya çıkabiliyor.

     

    Annesi, bir model Laurie McLaurin. Anne tarafından büyük büyük dedesi Mississipi Senatörü ve valisi.

     

    Babası, Ford Motor'un orta batı bölgesinin tepe yöneticilerinden.

     

    Robin Williams'ın ataları ingiliz, fransız, alman, irlandalı, iskoçyalı. Babasının Chicago'dan Detroit'e transfer olması, 40 odalı bir evde yaşamasını sağlasa da kendisine öğrettiği en önemli şey yalnızlık. Büyük aile evinde 2000 oyuncak askeri ile oynuyor.

     

    "Benimle olan tekşey ve tek arkadaşım, hayal gücümdü, çocukluğumda" demesi de kendisinin ne kadar yalnız olduğunu ifade ediyor.

     

    Baba sürekli seyahat ediyor. Arasıra eve uğradığında ise Robin kendisinden ürktüğünü ve korktuğunu söylüyor.

     

    Annesi de sürekli çalıştığı için kendisi bakıcılarla birlikte çoğu zaman. Kendisi yalnız bırakılmaktan korktuğunu ve bu yüzden "beni sev sendromu" olarak tanımladığı durumu ifade ediyor. Anneannesini annesi olarak tanıdığı zamanlar olduğunu ifade eden Williams, drama okuluna başlayana kadar utangaç ve içine kapalı bir çocuk olduğunu da ifade ediyor.

     

    Sonrasında ünlü olması, kokain bağımlılığı, içki kullanımı ve alkolik olması, onun iyi filmlerde rol almasını engellemiyor. Doğaçlama olarak yaptığı stand-up'lar ve taklitler herkesi güldürüyor. Arkadaşı Jim Belushi'nin uyuşturucudan ölmesi ve oğlu Zak'ın doğması onu uyuşturucu ve alkolden uzaklaştırıyor.

     

    2003'te Alaska'da çalışırken yeniden alkole başlıyor. 2006'da tedavi olmak istiyor. 2009'da ise kalp ameliyatı geçiriyor ve sonrasında girdiği depresyon sonrasında 2014 ortasında yeniden alkolikler için tedavi merkezine yatıyor. 11 Ağustos'ta ise, ölüm haberi ajanslara düşüyor.

     

    Yukarıda yazılanlar http://en.wikipedia.org/wiki/Robin_Williams sayfasından alınmıştır. Bu önemli bilgiler yalnız kalmaktan korkan, oyuncak askerleri ile oynayan küçük utangaç çocuğun hiç büyümediğini de gösteriyor olabilir. Love me Syndrome olarak tanımladığı stratejiye "sevmemek için sevilmek" diyebiliriz.

    Sürekli sevilmeye çalışması onu dünya çapında bir yıldız yaparken, yalnız olmasını engelleyemiyor. Zira daha derinde çalışan strateji "yalnız kalmamak için yalnız kalmak. Kardeşinin, sınıf arkadaşı Christopher Reeves'in ve James Belushi ve annesinin 2001'de ölmesi onun üzerinde önemli etkiler sağlıyor ve yalnızlığı biraz daha derinden hissediyor, olabilir.

     

    Geçirdiği kalp ameliyatı onun geçmişte yaşadığı tecrübelere ait duyguları yüzeye taşımış olmasından dolayı onu fazlası ile etkileyecektir. Aynı evde yaşadığı karısının evden çıkarken kendisini görememesi kendi yalnızlığına ne kadar kapandığını da gösteriyor, olabilir.

     

    Çocukluğundaki gibi kocaman bir evli ama evde yapayalnız olması, aldığı narkoz onun çocukluğundaki korkularını yeniden ve yeniden canlandırmış olabilir. O insanların gülmesini, eğlenmesini istiyor ve dizileri, filmleri, stand-up'ları ilr onların yalnız bırakmıyordu kendisi yalnız olduğu halde. Ama kendis ünlendikçe daha da yalnızlaşıyor.

     

    Anneannesini annesi zanneden çocuk bugün yok. Kendisinden öğrenmemiz gereken şey ise, ünlü olmak, başarılı olmak, çok para kazanmak geçmişte yaşanan kötü tecrübeler fazla ise bir işe yaramayacaktır.

     

    Başkalarının sevmesi ve iyi hissetmesi için yapılan eylemler, söylenen güzel cümleleri ve çok seviliyor plmak'da öyle. Kurtarıcı olmayı düşünenler kurtarılmak durumunda kalabilirler.

     

    Bize önerdiği Carpe Diem (anı yaşamak) kendisi için Carpe Die'm olarak sonuçlanmıştır.

     

    Çok önemli bir sanatçı idi, çoğu çocuğun ve insanın hayal gücünü geliştirdi ve onları etkiledi ve onların kendilerini iyi hissetmelerini sağladı.  Keşke büyüyebilse ve kendisi için birşeyler yapabilse idi.

     

    Mekanı ışıkla dolsun.

     

    Cengiz Eren

    13.08.2014

     

  • La La Land Aşıklar Şehri

    La La LandLa La Land film

    Aşıklar Şehri  Los Angeles şehrinde geçen ve yarım kalan aşk hikayesi. Müzikli bir başlangıç, farklı insanların farklı duyguları, trafik tıkanıklığı, dans ve müzik. Herkes şarkıya eşlik ediyor. Trafik sıkışıklığındaki görüntüler daha sonra reklamcılarımız tarafından kopye edildi.


    La La Land Yıldızlar Şehri

    Hayallerinin peşinden koşan iki genç. Biri aktrist olmak isteyen film stüdyosu girişindeki kafede çalışan güzel kız. Diğeri de kendi jazz barını açmak isteyen genç. İkisinin da hayalleri ve yolları kesişiyor.

    İlkbahar, sonbahar, yaz ve kış bölümlerinde güzel anlar, müzik ve mutluluk yaşanıyor. Annesinin sabit gelirli biri ile birlikte olmasını istediği duyan sevgili, sürekli bir iş bulunca sorunlar da başlıyor. Piyanist genç gezmeye başlayınca aşkta da gerilemeler başlayacaktır. Zaman ve mesafe aşka hasar veren iki unsur. Burada da öyle oluyor. Sonrasını filmde izleyebilirsiniz.

    Geçmişteki Hollywood müzikallerini andıran La La Land, uzun dönemdir yapılmayan bir tür deniyor. Hem müzikal ve hem de yarım kalan bir aşk hikayesi eğlenceli bir şekilde  anlatılıyor.

    Hayaller, Başarı ve Sonuçlar

    Hayallerin peşinden koşan insanların sonunda hayallerine ulaşsalar bile yarım kalan bir şeyler olabileceğini da anlatıyor, La La Land. Hayallerine ulaşmasalardı, ne olacağını da. 

    Renkli, hareketli, duygulu ve şarkıları güzel bir film olmuş. Bulutların üstünde yürümek, dansetmek ve şarkı söylemek akıcı bir biçimde aktarılıyor. Tipik bir Hollywood müzikali olmuş. Seçmelere -Audition- katılan insanların garip duygusallığını da çok güzel seyirciye aktarıyor. Yapılan bir kaç dakikalık rol ve sonrasında aranmayı beklemek. 

    Birden fazla Oscar alacağını düşünüyorum. Emma Stone ve Ryan Gosling oynadıkları roller ve güzel sesleri ile kendilerini sevdiriyorlar. İkisini bir arada bulmak pek kolay değil. En iyi film, en iyi kadın, en iyi erkek ve en iyi yönetmen dalında Oscar'a aday La La Land.

    Yönetmen ise daha önce Whiplash filmi ile Oscar ödülünü kazanan Damien Chazelle. Bu yıl çok sayıda belgesel nitelikte filmin olduğu içim Oscar'da en iyi senaryo dalında da ödül alabilir.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

     

     

  • Lady Di arafta kalan küçük kız

    princess-diana-çocukluk-erenlp.comLady Dİ

    Seyrettiğim film beni Diana'nın hayatını bir kez daha incelemeye yönlendirdi.

     

  • Loş Işık Cahide Yormaz Öz yazısı

    Cahide Yormaz ÖzLOŞ IŞIK

    Romantiktir Loş Işık


    Bir masa iki sevgili, aşık ya da değil sevmeye hazır gibi. Kırmızı şarap kadehlerde sıcak hemde, yanarken şömine, çıtır çıtır çam kozalıkları yanıyor ritm tutmuşlar ateşe, haydi bir ormanda bir ev diyelim. Çok uzak birilerinden, kenarda bir divan sarhoşluk ötesi beklemede, bir köpek sesi neden havlar ki kıskanır belki yalnızlığında, bir kadın kahkahası davet eder her umudu, şişe dibine kadar bitmeli belki de yenisi devreye girmeli sabah zor olur bu durumda beklemeli. “Öyle sarhoş olsam ki “ diyor kırkbeşlik plakta Tanju Okan

    Şiir

    Olmaz mı bekle can...

    Bir heyecan

    Dolu dizgin arzular

    Birden bir fırtına bir sel vururken camlara

    Havlayan köpek kaçar kulubesine

    Tanık olmak istemez belki de yaşananlara

    Birden ateş söner, yağmur diner

    Gün ışığı, bitirir aşkı

    Yalnızlık

    Kalabalıklara katılma vakti yine yalnızlığında belki şarabın bir müddet sıcağında dönüş yine umut ya da umutsuzluklara, loş ışık geçicidir. Güneşli günlerde aranır vefa.

    Loş ışıkta uyurum, şarapsız, şöminesizdir odam ve de değildir tarifteki ortam.Bir hayat öylesine mücadele içinde devam..

    Işık yorar beni.

    Bir sarı nokta geldi oturdu gözüme, onu beklermişim gibi.

    "Güneş ışığından sakın" dedi doktor "koyu bir camdan bak hayata". Güneş ve gençlik, yaşlılık ve karanlık ikiz gibi. Oysa gençken de uyuyamazdım aydınlıkta sığınırdım ışıksız odama. Ağlarken görmesinler isterdim belki de. Neden ağlardım onu da bilmeden mutsuzluğa bir yatırımdı bir bilinmeyenden.

    Gençliğin neden nasıl kurulduğu gerçeküstü hayallerden, çözülemeyen bir denklemden, okul yıllarında giyilen o kara önlükten sanki bir şeyler yapışmıştır ruhuna, pembeleri gölgeleyen.

    Kendini tanırken, tanımaya çalışırken; “olur mu böyle olur mu? Kardeş kardeşi vurur mu” sloganlarını duyduğunda kardeşine bakarsın uyurken o senin canındır kardeş vururlur mu diye düşünürken bilmeden ruhuna atılmıştır zehirli oklar, endişeleri bir ömür saklar, tarihi yaşarsın güncelinde. Baba faturalar derdinde, anne tencere kaynatmaya devam eder. Sorgularsın faturalı hayatları, neler fatura edilecektir sana, nasıl ödenecektir bedeller!

    Kalbin çarpar birileri için belki değer değiller, oysa tanımazsın bile kimdirler. Yıllar geçer, Kaç kez soyunur ağaçlar kaç kez yeşili giyinirler sen grilere dönüşürken siyaha doğru yol alırken. Asil ol der anne. Kırmızı sevilmez. Kırmızı kandır, kavgadır. O.....nun dudağında renk olur, sakın ola sakın.

    Hayaller ve Öneriler

    Hayaller pembe , sen yere sağlam bas derlerdi hemde.

    Deprem her yerde toprak sallanıyor, ürün tutmuyor yüreğimi sarsıyor her adımda. Bir adım ötesi mutluluk durağı mıdır diye diye uzun bir yürüyüş de, yorulur duygular bedenle eş, sen yürürken hep sonbahar hep kış. Oturmak istersin yok bir köşe. Yaz gelsin istersin aramalısın bir gölge..

    Giysisiz iken ağaçlar yaşlanır ruh, soyunmaktadır duygulardan. Yaprak yaprak düşer hayaller, umutlar

    Ne bir gölge ne huzurlu bir köşe, yürüyor tanımadığın insanlar , bir defter bir kalem elinde daha yazacakmış gibi bir şeyler hani belki hayal yazılır yeniden şarap, şömine ve sevgili ile el ele bir fotoğraf siyah beyaz ya da renklenen, gözler gördüğünde, kalmalıydı en azından Kadıköy eskicisinde bir sepette

    Mevsimsiz bir zamandı.Yerin adı yok. Deniz göz ucunda, martı kadının tanıdığı mı?

    Simitçi bugün mavi gömlek giymiş işler iyi anlamında.

    Kargalar aynı yine karga, sesleri sevilmez, değil umurlarında.

    Kimileri pedal çeviriyor hayatı döndürüyor ayaklarında.

    Pusette bir bebek anne, baba yanında

    Çok uzaklardan bir ses geliyor” öyle sarhoş olsam ki her şeyi unutsam”

    Bir ninni gibi

    Bir bekleyiş gibi

    İlaç gibi

    Unutmayı bekler gibi

    Bir kadın bulurlar hareketsiz elinde kara camlı bir gözlük

    Görmeden bakıyorken güneşe.

    Yerde bir defter bir kalem yazılmamış her neyse..

    Güneş tüm şefkati ile sarılmış ona “artık ihtiyacın yok karanlığa” der gibi bir sevgili gibi sarılmış kadına.

    Bir dolu insan geçer önünden o yok gibi.

    Ruhlar ve ruhsuzların yürüme yoludur hayat.

    Bir adım ötesi mutluluk

    Bir adım gerisi kuytu bir yalnızlık

    Boşluk

    Hayallerin bittiği

    Loş ışık.

    Bir yerlerde sıcak şarap içiyor birileri birbirlerini sever gibi

    Sever gibi

    Gibi....

    8.5.2017

    Cahide Yormaz Öz

     İlgili Linkler

     

     

TOP