Uyuşturucu DüşünDürtülüyor mu?
- Son Güncelleme: Pazar, 16 Ekim 2011 16:57
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 5860
Uyuşturucu kullanımı konusunda gündemde çok önemli yoğunlaşmalar oldu. Burçin Bircan’ın ölümüyle doruğa çıkan bu gündem maddesi giderek televizyonlar ve basında daha detaylı olarak incelenmeye başladı. Konunun bu kadar gündemde tutulması uyuşturucu kullananların sayısını arttırabilir mi? İncelenmesi gereken bence bu. Etiler Koğuşu adındaki kitap ta uyuşturucu kullanan ünlüleri gözler önüne seriyor, hem de Narkotikteki ifadeleri ile.
Uyuşturucuya neden gereksinim duyulur ve nasıl kullanılmaya başlanır. En önemsenmesi gereken bölüm bu. Kullananların anlattıklarına bakıldığında yaşanan çevrenin etkisinin önemini farkediyoruz. Çevremiz hayatımızdaki bir çok alanda, belki de her alanında çok etkili, biz kendi isteğimizle bu çevrenin dışına çıkmadığımız takdirde. Sadece çevrenin etkisi yeterli değil, benzer çevrelerde yaşayan kullanmayan binlerce kişi var. Bir de kişinin kendisinde eksik olan veya eksik olmadığı halde eksikliğini hissettiği birşeyler de olmalı.Bakıldığında kişinin yaptıkları ve yapamadıkları konusundaki “inançlarında”, kişilik seviyesinden “hayata karşı tavrında” ve kimlik seviyesinde “kendi değeri” ile ilgili derin boşluklara rastlamamız çok mümkün. Kişinin pek de farkında olmadığı bu boşluklar bir çok şekilde doldurulabilir. Bunlar daha çok korkular ve tedirginliklerle veya psikolojide adı verilen tanımlarla dolabilir. Boşluklar sürekli duygusal hareketlerle dolduğunda kişi kendisine pek zarar vermeden zorluklarda olsa, hayatını yaşamaya devam edecektir. Sürekli duygusal hareketler bir duygudan başka bir duyguya geçişteki sürekliliği ifade etmektedir.
Ancak bu boşluklar kesikli duygusal hareketlerle doldurulursa, o zaman sorunlar artmaya başlar ve giderek büyümeye de devam eder, zaman ve içeriğe bağlı olarak. Kesikli duygusal hareketler normal olarak, sadece canımızın tehlikeye girdiği çok özel durumlar kendimizi korumak için kullanılmaktadır. Karanlık bir ormanda tek başınıza kaldığınızda kesikli duygusal hareketler yaşanmaya başlar. Dışarıdan duyu organlarına ulaşan her uyarı bir duygusal durumu ve hızlı duygusal değişimi çok büyük bir hızla ortaya çıkarır. Bir ses, bir karaltı, bir koku ve dokunduğunuzda ne olduğunu anlamadığınız bir yüzey yeni ve farklı duygular ortaya çıkarır. Bu duygular daha çok korku olarak adlandırdığımız duygulardır.
İşte bu durumunun hayatın normal akışı içinde de yaşanmaya başlaması ve kesikli duygusal hareketlerin kişinin boşluklarını doldurması ile bağımlılık süreci de hızlanır. Bu duygusal durumları spor yaparken, çizgili sporları seyrederken, borsada ve yüksek sesli ritmik müzikler dinlerken de yaşayabiliriz. Böyle yaptığımızda bir müddet sonra yaptıklarımıza alışır ve sürekli hale gelmesini ve bağımlılık duymaya başlarız. Artık bu davranışları yapmadan duramaz hale gelir ve alıştıktan sonra arttırmaya da başlarız.
İşte uyuşturucu da kesikli duygusal durumların bir çaba sarfedilmeden yaşandığı durumları ifade etmektedir. Sadece giderek artan dozda uyuşturucu alımı veya farklı uyuşturuculara geçişlerle bu süreç giderek daha derin olarak yaşanır. Artık sürekli duygusal durumlar yaşanırken- ki bunlar bizim hayatımızda yoğun yaşanan süreçlerdir - kişi acı çekmeye başlar ve kesikli duygusal durumu yaşayabilmek için uyuşturucu kullanımına devam eder.
İletişim ve algı seviyelerinde önemli değişimleri yaşamaya başlayan bu kişiler, sadece kendisi gibi davranan ve uyuşturucu kullanan insanlarla iletişim kurarak, negatif çevrimin hızlanmasına da neden olurlar. Zira bilinen o dur ki; uyuşturucu, algıları, beynin çalışma biçimini değiştirmektedir. Bu değişim LSD kullanımında test edilmiştir. Ancak daha sonra beyinde yaptığı hasarlar gözönüne alınarak Amerika’da resmi kullanımdan vazgeçilmiştir.
Uyuşturucu ile kişinin yaptıkları ve yapamadıklarına dair inançlarındaki boşlukları doldurulduğunda, bunları yapabilir hale geldiğini hissetmektedir. Bu seviyelerde etkisi daha az olan uyuşturucular kullanılmaktadır. Kişilik seviyesinde varolan boşluklar doldurulmaya çalışıldığında ise uyuşturucular etkisi daha sert olan uyuşturucular seçilmekte ve bunların kullanımı kişinin ortaya koyamadığı tavrın davranış seviyesinde kullanılmaya başlamasını sağlamaktadır. Kimlik seviyesindeki boşluklar ise doğrudan damardan alınan uyuşturucularla doldurulmaktadır. Kimlik seviyesinde kişinin kendi değeri ile ilgili boşluklar doldurulduğunda, bundan kurtulmak kolay değildir. Zira bu seviyedeki boşluk veya doldurma hayatın bütün içeriklerine doğrudan yansımakta ve her seviyede bir farklılık yaratmaktadır.
Bu bölüm kısaca şu şekilde özetlenebilir. İnançlar seviyesinde akciğerlerden, kişilik seviyesinde deri yolu ile (mideden veya burundan), kimlik seviyesinde ise doğrudan damardan alınan uyuşturucular kullanıldığı ifade edilebilir. Ancak bu yazının gayelerinden biri yukarıda anlatılanlardır. Daha önemli olduğuna inandığım sonucu ise bu konunun medyada gündemi oluşturmasıdır. Sonuçları ise yukarıdaki bilgiler kadar önemlidir.
Uyuşturucu hakkında hiç bilgisi olmayan bir kişinin uyuşturucu kullanmayı aklına bile getirmesi mümkün değildir. Ancak çevresindeki insanlar tarafından aldatılırsa bunu farkında olmadan kullanabilecektir. Bir kişi uyuşturucu ve kötülükleri hakkında bilgi sahibi yapıldığında, o kişinin aklında kötülüklerden çok uyuşturucu kavramı kalacaktır. İşte bu durumda bu bilgi aktarıldıktan bir zaman sonra boşluklarını kendisi dolduramayacak hale geldiğinde karşısına uyuşturucu çıkarsa kullanmaya başlayacaktır.
Medyada gördüğümüz bir çok insanın hayatlarının bir dönemlerinde uyuşturucu kullanmış olmaları ve hala şöhretlerini koruyor olmaları, uyuşturucu kullanımını en çok destekler noktalardan biridir. Benzer şekilde uyuşturucu kullanan kişilerin televizyona çıkarılmaları ve bunlara yardım eli uzatılacağının kamuoyu önünde ifade edilmesi, televizyona başka hiçbir şekilde çıkma imkanı bulunmayan kişilerin uyuşturucu kullanmaya başlamalarını sağlayacak noktalardan bir tanesidir.
Okullarda uyuşturucu hakkında verilen seminerlerde bilgi sahibi olan öğrenciler sonuçların anlatılanlar gibi olup olmadığını test etmek için bunu deneyebilirler. Bu da kullanımı arttıracak sonuçları ortaya çıkarır. Zira insanlar benzerlerinin davranışlarını daha kolay kopyalayabilmektedirler. Çocuk, çocuğun, genç, gencin, büyük büyüğün davranışını kolaylıkla benzer çevrelerde kopyalayabilmekte, sonuçlar ise yukarıdan aşağıya ve sağdan sola yaygınlaşmaktadır.
Okullar öğrencilere hayata karşı tavır koymayı ve istemedikleri şeylere hayır demeyi öğretebilse, sorunlar ortaya çıkmadan önlenebilecektir. İnançlar, kişilik ve kimlik seviyelerinde ortaya çıkabilecek boşlukların da kendi kontrollerinde nasıl doldurulabileceği de bilgi olarak aktarılırsa, öğrenci yaşadığı dünyayı yönetebileceği için hiçbir sorun kalmayacaktır. Aktarılan bilgiler içinde uyuşturucu ve kullanımı da olmayacağından öğrencilerin beynine bu konuda bilgi girmesi de engellenecektir.
Sonuç: Beynimiz aktarılan bütün bilgileri işlemekte ancak bunları içeriksiz olarak değerlendirmektedir. Uyuşturucu sadece bir içeriktir ve içeriksiz model ise bunu kullanan kişilerin bir veya birkaç seviyede yaşadıkları dünyayı yönetemedikleri ve dış önermelere açık olmalarıdır. Özellikle gündemdeki ses sanatçıları ve mankenlerin dış önermelere ne kadar açık olduğu düşünülürse, sonuç daha detaylı olarak algılanacaktır. Herkes kendi sınırlarından kurtulmaya çalışmaktadır. Ancak kendi davranışları ile her seviyedeki zihinsel sınırları genişletemeyen kişiler, bu sınırların kalkması için bir takım araçlara ihtiyaç duyacaklardır. Bu araçlar kendilerine fiziksel ve zihinsel zarar vermeye başladığında bundan kurtulmak giderek zorlaşmaktadır. Uyuşturucu kullanımında miktar ve sınıf ortaya çıkan değişim, çevrenin de değişmesini sağlamakta, toprağa doğru yer değiştirme hızlanmaktadır. Sigara kullanımının zararları konusunda çıkan yazıların hepsi ve “no smoking” işaretleri sigara kullanımını arttırmaktadır. Negatif reklamında, reklam olduğunu kabul edebildiğimizde mücadele daha iyi sonuçlar verebilecektir.
Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında uyuşturucu kullanımının artması sonucu üzücü olsa da ortaya çıkacaktır. Mücadelenin farklı seviyelerde ve boyutlarda sürdürülmesi, kişilerin kendi boşluklarını kendilerinin doldurmaya başlaması ve hayır diyebilir hale gelmesi durumunda böyle bir sorun bile kalmayacaktır.
Cengiz Eren http://www.erenlp.com
15 Şubat 2004 Kozyatağı