Bekir Coşkun , ANNE kaybı ve sonuçları

Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bekir Coşkun Yağmur altındaki çınar"Oysa beni hep kadınlar ağlattılar... Ben biliyorum; ilk kadın ben ağlamadan sütümü vermemiştir... Sonra çocuğun dünyasında, çok erken bir ayrılışın ağıtlı yılları... Daha sonra ilkokulun tahta sıra kapaklarında ‘‘z''leri ‘‘s'' diye okuduğum için ağlatan ikinci kadın... Sonra bir mektupla, bir şiirle, bir çiçekle, bir el tutuş, bir öpüş, bir sevdayla sıra sıra gelip-giden...  Sulu gözlerle baktığım kadınlar... Beni hep kadınlar ağlattılar... "

Bekir Coşkun yazısında böyle yazıyordu.  (Hürriyet 8 Mart  2000)  Bu yazının tamamı hızlı olarak okunduğunda çok da duygulu bir sonuç ortaya çıkabilir ama dikkatli olarak incelendiğinde sonuçların çokdaha  farklı ve Bekir Coşkun'un acılarının büyüklüğünü de  görebiliriz. Yazının sadece yukarıdakı kısmını incelemeye başlarsak, hem de cümle cümle cümle,  ortaya ne sonuçlar çıkacak? "İlk kadın ben ağlamadan sütümü vermemiştir" cümlesi annesi için söylenmekte olsa gerek. Ağlamayan bebeğe emzik verilmez cümlesine de çağrışım yapılıyor, bu cümlede. Ama Bekir Coşkun yazısında bile Anne diyemiyor. Daha sonraki cümle   “çocuğun dünyasında, çok erken ayrılışın ağıtlı yılları…” erken  ayrılışın ağıtlı olması ise kaybedilen bir kimse olduğunu anlıyoruz.  Burada da anne kelimesi kullanılmamış durumda. Annesini 4 yaşında kaybeden Bekir Coşkun'un annesine neden anne diyemediğini anlıyoruz.  Bir başka röportajında “annemi tanımam, beni ermeni olan üvey annem büyüttü, ona taparım” demesi de duygularının bir başka şekilde açıklanması. Bekir Coşkun'un o kayıp sırasında çektiği acıların ne kadar büyük olduğunu da anlayabiliriz. Hayatının sonraki aşamalarında bu acılar davranışlarına da farkında olmadan yansıyacaktır. Sonrada anne diyemediği annesinden sonra öğretmenim diyemediği ikinci ağlatan kadın. Z leri s diye okuduğu için ağlatıldığını söyleyen Bekir Coşkun nasıl ağlatıldığı konusunda bilgi vermiyor.  Azarlanarak mı? Dövülerek mi? ağlatılıyor belli değil. Ama sıraya kapanıp ağladığı gibi bir duygu oluşuyor. "Sıra kapaklarında ağlatan" cümlesi bunu açıklıyor gibi. Bir sonraki cümle  geçmişte yaşadığı olayların etkilerinın ne olduğunu anlatıyor gibi.. “Sıra sıra gelip-giden, sulu gözlerle baktığım kadınlar….” Bu cümle birlikte okunduğunda Bekir Coşkun’un duygularının  ne olduğunu anlıyor gibiyiz ama gerçek çok farklı. Kadınlardan her ayrıldığında Bekir Coşkun'un ağladığını anlıyoruz. Bekir Coşkun Kadınlardan ayrılmıyor, kadınlar ayrılıyor.   Bekir Coşkun 4 yaşında  annesini kaybettiği, öğretmeni kendisini ağlattığı için kadınlara gitmiyor, gidemiyor. Kendisi sabit duruyor ve kadınlar ona, önce gelip, sonra da gidiyorlar.  Kadınlar giderken arkalarından dökülen gözyaşları da uzak geçmişte yaşadığı duygulardan kaynaklanıyor.  Böylece bu cümleden Bekir Coşkun’un sevgiyi sadece kendisine verilen kadar aldığını ve fazlasını  bulmak için çaba sarfetmediğini anlıyoruz. Bu inceleme sonunda şunları söyleyebiliriz.  Bekir Coşkun annesini kaybetmiş ve anne sevgisi alamamış ve anne diyememiştir. Çocuklarına annelik yapan kişilere hep özlemle bakacaktır. Anne olan ve çocuklarına sevgi gösteren insana, kediye, köpeğe hep güzelleme yapacaktır. Bu kendi boşluğunun büyüklüğünden olsa gerektir. Sınıfta ağlatılması ise onun kalabalık içinde utandırıldığını da göstermektedir. Ağlamak ve utandırılmak. Küçük yaşta yaşananlar insan hayatını fakında olmadan çok etkilediği için hayatında bir çok kullanacağı stratejiler olarak ortaya çıkacaktır. Kaybetmemek için kazanmamak,
 
Utandırılmamak için utandırmak, (kendisini)
 
Cezalandırılmamak için cezalandırmak, Kaybolmamak için hep görünür olmak,

kullanılan iki temel strateji olacaktır.  Bu dört temel strateji hayatını her içerikte etkileyecek, otoriteye karşı hep bir tavır, hatta bir savaş içinde olacaktır.   Öğretmeninine gösteremediği tepkileri, otoriteye gösterecek ve iktidarlar ile çatışır olmak durumunda kalacaktır.
Anne kaybından dolayı sahip olmak isteyemeyecek ve sadece kendisine yetecek olanla idare edecektır. Daha da ileri giderek şu söylenebilir. Ev, araba, tekne ve benzeri şeyleri almayacak ve sadece nakitte kalacaktır. Sahip olduklarından çok sahip olmadıkları ve çaresiz durumda olanları sevecektir. Kedi ve köpeklerin çaresiz olanlarına yardım etme isteği kendisine yardım edemediğinden olsa gerektir. Sınıfta öğretmenin kendisine verdiği ceza ve tahta kapaklar üzerinde gözyaşı dökmesi, farkında olmadan orada olmama duygusu uyandırdığı -kaybolmak isteği- için hep görünür olmaya çalışacak ama bu da sadece yazıları ile gerçekleşebilecektir. Grup önünde bilgi aktarımı, tanımadığı kişilerle tartışma programlarına katılmak da istemeyecektir.
 
Kendisini kimsenin utandırmaması için her şeyi doğru ve dürüst yapmaya çalışması da yukarıdaki stratejilerinden kaynaklanmaktadır.  Kendisini utandırabilecek tek kişi, sadece kendisidir, bunu da zihninde sürekli olarak yapmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Hürriyet'ten ve Habertürk'ten ayrılması, otorite ile savaşın sonuçlarıdır ve kendisinin doğru hissettiğini düşündüğünü sağlamaktadır. Köşesinin adının "Onuncu Köy" olması ise, yine sahip olmamak isteğinden kaynaklanabilir. Onuncu köy aynı zamanda (9 köy olduğu için) yalnızlık demektir aynı zamanda. Cumhuriyet'te yerinde yazdığı kişi İlhan Selçuk, insanları etkileyen ve harekete geçirmeye çalışan bir ideolog iken, Bekir Çoşkun ne olursa olsun otoriteye karşı savaşan ve yazılarında "biz söylemiştik" ama dinlemediniz tarzını kullanan bir yazardır. Yeni köşesinde değişmesi gerektiğini kendisi de kısa bir süre sonra farkedecek, büyük bir olasılıkla değişemeyeceği için o yerden de yazmayı bırakacaktır, Yazılar bu anlamda çok şey anlatır. Yazan kişi kendi hayatındaki bilgileri, yaşadıklarını duygularını farkında olmadan aktarmaktadır. Şu anda gündemde olan Wikileaks gibi, yazar da kendisi hakkında bilgi sızdırmakta ve ben de buna "Kishileaks"  demekteyim. Zaten bu bölümün adının da bu olması, burada yazılacak çok sayıda yazının başlangıcı sayılabilir. Bekir Coşkun da yazdığı bu yazısı ile farkında olmadan aktardığı için. Bekir Coşkun da kendisi hakkında çok zengin bilgilerini, inançlarını ve stratejilerini anlamamızı sağlamıştır, Bu yazı sadece bir varsayımlar dizisi sayılabilir. Yorumlar doğru olmayabilir. Bu yorumların doğruluğunu onaylayacak tek kişi ise, Bekir Coşkun ve yaşadıklarıdır. Cengiz Eren
24 Aralık 2010
Kozyatağı Yazıya Ek:
 - Ağladınız mı hiç?
Ben biraz gözü suluyumdur. Bir de bağırarak ağlarım. Arabadayım. Kırmızı ışıkta yanımda duran tır şoförü 'Abi başın sağolsun' dedi. Arkada da paketler vardı. Hafif oraya da baktı. 'Genç miydi?' diye sordu. - Siz ne yaptınız?
Bağıra bağıra ağlamaya devam ettim canım. Ben böyle ufak şeylerle ara veremiyorum ağlamaya. Cengiz Eren'in Notu: Neden ağladığı konusunda yukarıdaki yazı önemli detayları veriyor.
http://www.ensonhaber.com/bekir-coskuna-zor-akp-sorusu-2010-10-24.html adresinde yayınlanan Bekir Coşkun Andre Coşkun röportajından.