Kırılan Cam, Kesilen Top ve Rauf Tamer

Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 
Rauf Tamer Köşe Yazarı, baş yazar, Posta GazetesiKishileaks yazılarımız devam ediyor. Röportajlar, köşe yazıları, bir kitaptan alıntılar ve söylenen sözler. Linguistik konuları içine giriyor, NLP terminolojisinde.  “Kishileaks” adı ise kişinin farkında olmadan aktardıkları ile ilgili.  Zira aktardıklarımız farkında olmadan zihinsel yapımız ve süreleri hakkında düşündüğümüzden çok daha fazla bilgiyi gözler önüne seriyor, eğer Stanley Kübrick'in filmin adında olduğu gibi “Eyes Wide Shut” değilse. Daha önce buna benzer yazıları yazdığımda bir cemaat lideri "cımbızlama" kelimesini kullanmıştı.

Ertuğrul Özkök, Bekir Coşkun, Derya Sazak, Yılmaz Özdil'den sonra, bu yazımızda Rauf Tamer'in yazdığı bir yazıdaki cümleleri inceleyeceğiz. Yazdıkları çok önemli özellikle kendisi hakkında bilgi verirken. Rauf Tamer genel olarak siyasi konularda yorum yapan, kelimeleri, cümleleri tasarruflu kullanabilen, farklı açıları gündeme getirmeye çalışan, ancak net bir tavır ortaya koymayan bir yazardır. Yazıları rahat ve kısa zamanda okunur. Anlaşılırdır ve kamuoyunun neler düşünebileceğini yazılarında aktarmaya çalışır. Böylece kamuoyunun ne düşündüğünü kamuoyuna aktarmaya çalışmaktadır.

 

13 Kasım 2010 tarihli Posta Gazetesindeki yazısında Rauf Tamer aşağıdaki cümleleri yazar. Yazının başlığı Bizim Mahalle'dir. Burada yazdığı kısa ama özlü cümleler kendi hayatını geçmişte yaşadığı bir tecrübenin ve hissettiği kötü duyguların nasıl etkilediğini göstermektedir. Hem bugün, hem de bugüne kadar yaptıklarını açıklayacaktır ama kendisi de bunun farkında değildir. “O mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler”, dediği gibi Fuzuli'nin.

 

"Cicili bicili bir lastik top getirmişti Buğra Dayım... Avrupa’dan getirmişti...

Okulun camını kırınca, Başöğretmen nasıl da bıçakla kesmişti topu. Hüngür hüngür ağladım."

 

Bu cümleler ilk kez okunduğunda geçmişte yaşanan bir olay anlatılıyor. Yoğun olarak mişli geçmiş zamanda. Getirmişti, getirmişti, kesmişti fiillerinden sonra ağlamıştım olması gerekirken aynı zaman kipi kullanılmıyor. Miş'li geçmiş zamandan, di'li geçmiş zamana dönülüyor. Uzak geçmişte yaşanan olayları miş'li geçmiş zamanda, yakın geçmişteki olayları ise di'li geçmiş zamanda anlatıyoruz. Ağlamıştım yerine kullanılan kelime “ağladım”'ın kullanılması, yaşadığı acıların dün gibi hissedildiğini gösteriyor. Olay yıllar önce ama duygular çok taze. Bu sonuç beynimiz hakkında bildiğimiz bir şeyi bir kez daha doğruluyor. Beynimizde zaman algısı yok. Dün yaşanan olayla, çocuklukta yaşanan olay aynı şekilde hissedilebiliyor.

 

Buğra dayısının getirdiği cicili bicili topla, arkadaşları ile birlikte oynayan Rauf Tamer'in ya kendisi ya da arkadaşlarından biri (büyük bir olasılıkla kendisi) topa vurduğunda cam kırılıyor ve öğretmen de topu bıçakla kesiyor. Arkadaşları arasında kendisine Avrupa'dan dayısının getirdiği topla prestij kazanan Rauf Tamer, bunu çok kısa bir zaman sonra, hem de cam kırılması ile beklenmedik bir şekilde kaybetmiştir. Olay bu şekilde küçük bir olay gibi görünse de Rauf Tamer'in zihinsel süreçlerinde farkında olmadığı etkilere ve stratejilerin oluşmasına yol açacaktır..

 

Dayısının getirdiği topu okula götürme kararı, topu arkadaşları ile paylaşma ve oynama kararı, topa vurma kararı sonucunda başöğretmenin topu kesmesi kararı, ilk olarak kaybetmenin ne kadar acı olduğunu öğretecektir. Bu kaybediş ona kendisine verilen herşeyin kaybedilebileceğini öğretebilecektir.

 

Yazıda bahsedilen olay dışarıda gerçekleşmiş, cam kırılmış, top kesilmiştir. Bu sebepten hep içeride olmak isteyecek, dışarıda olmamaya çalışacaktır. Evde oturmak, sınıfta teneffüse çıkmamak, yatılı okunduğunda haftasonu çıkmamak ve gazete içinde sürekli yer alarak köşe yazmak içeride kalmak olarak anlaşılmalıdır. Yazılarına bakıldığında içeride olup başkalarının (dışarıdakilerin) camı kırmaması için onları uyarmaya çalıştığı da görülecektir. Köşesindeki fotoğrafta camdan dışarı bakan biri gibi algılanabilir. Sebebi ise top kesilme anında kendi yaşadığı ağır duyguyu dışarıdakilerin yaşamaması için sarfedilen çabadır.
 

Yazılarında aktarmak istediği tam da budur. Kelimeleri uzun olursa yanlış anlamlar ortaya çıkararak camı kırabilir. Bu yüzden kısa cümlelerle yazmaya devam etmesi gerekmektedir. Böyle de olmaktadır. Değişik bakış açıları ile yazdığı uyarıcı yazılar çok uzun yıllardır aynı şekilde devam etmektedir. İzleyen ve inceleyen bir bakış ve gözlemin sonucudur, yazıları. Halbuki uzun cümleler yazanı ve okuyanı geliştirmektedir.

 

Yazılarında iktidarlara karşı da sert olmayan mesafeli bir duruş sergilemekte, okuyucularına yaptığı uyarıları iktidarlara da yapmaktadır. Uzun yıllardır yazdığı için köşe yazarlarının "duayeni" olarak anılmaktadır. Otorite ile olan ilişkisini yine Hülya Okur'un Haberx için olan röportajından bir alıntı net olarak ortaya koymaktadır ve bu hep böyle olmuştur. Böylece otorite kendisine otorite gösteremeyecek hale gelecektir. Böylece otorite topu kesemez hale gelecektir.

 

RAUF TAMER: Merhum Kemal Ilıcak önce patronumdu. Sonra çok değerli bir abim oldu. Eksikliğini daima hissediyorum.

Ancak daha önemli sonuçlar da ortaya çıkacaktır. Otoritenin kendisine otorite göstermemesi için, çevresinde çok sayıda insan olmasını sağlayacak, uzun süreli arkadaşlıkları oluşacaktır. Bu arkadaşlıklarını özellikle önemli toplantılarda ve düğünlerde görmekteyiz. Maddi kazançlar yerine duygu ifade eden dostluk, arkadaşlık gibi kazançlar onun başarısının altında yatan nedenlerden biridir, aynı zamanda. Etkiler Bu kadarla kalsa iyi. Etkilerden en önemlisi "sahip olmak" (ownership) duygusunun bu olay sonucunda yitirilmesi olacaktır. Şunu açıklamak gerekiyor ki, bu etki hemen o anda görülmeye başlamayacak, gelecekte yediği bir ikinci darbe ile etkinlik kazanacaktır. Bu yüzden herhangi mala, mülke sahip olmak istemeyecek, sahip olduklarını çevresindeki insanların üzerine devretmeye çalışacaktır. Sahip olma duygusundaki boşluğu ise kendisini bilen tanıyan insanların fazla olmasıyla doldurmaya çalışacaktır. Basında çalışması görünür olmayı, köşe yazarı olması ise tanınır olmayı getirerek, onun farkında olmadan bilerek yaptığı yazarlık sürecini devam ettirecektir. Hem izlemekte, hem gözlemlemekte ve hem de uyarmaktadır ve yapılmaya devam edecektir. Topun kesilmemesi için tek çare camın kırılmaması, camın kırılmaması için topun olmamasıdır. O yüzden içeride kalarak camın kırılmamaya çalışılması bu yüzdendir. Rauf Tamer'in Hülya Okur ile Haberx için yaptığı röportajda söylenenler yukarıdaki gözlemleri doğrulayacak niteliktedir.

RAUF TAMER: Okuyucu beni bıraktığı gün, ben de yazarlığı bırakırım.
Bunu hissettiğim anda bırakırım.
Yaşayan bir yazarım ben… girip çıktığım her yerde, aldığım her telefonda ve mektupta, hatta selamda ve kelamda “hal ve gidiş notumu” ölçüyorum. 35 yıldır yapıyorum bunu.


RAUF TAMER: Tek temennim var:

Sonuca saygı…

Akıbet’e rıza. Buradan anlaşılması gereken çok küçük bir olay bile hayatı düşündüğümüzden çok farklı şekilde etkilemektedir. Böyle bir tecrübeyi yaşayan kişi de yukarıda anlatılan sonuçların farkında değildir. Ertuğrul Özkök, Bekir Coşkun, Derya Sazak, Yılmaz Özdil, ve Rauf Tamer için yazılan bu yazılar, bir danışmanlık hizmeti olarak düşünülmelidir. Zihinsel Detoks çalışmalarımızın ve içeriksiz  düşünme modelinin sistematik sonuçları olarak görülmelidir. Bazen bir kelime, bazen bir cümle ya da paragrafta, kişi kendi hakkında çok önemli bilgiler aktarmaktadır. İnsanın zihnindeki yapılanmayı kolaylıkla anlamamızı sağlayan "KISHILEAKS" adı aynı zamanda http://www.cengizeren.info benzer yazıların yayınlandığı bölümün adıdır.