Duygu Depremi (öykü)

Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Pablo pacasso, cahide yormaz öz, duygu depremi, yazarOtuzundan bile genç durduğunu söylüyorlardı. Oysa kırkına yaklaşıyordu.

Öyle zarif öyle duru. Sevmezdi makyajı, sadelikti tarzı. Bir tatil dönüşü, yakmış Bodrum’un güneşi. Kızıl uzun saçları, ayaklarında bilekten bağlı espadril pabuçları. Ağaçlıklı bahçede gezinirken öğle tatili, bir iş yeri, adı çapkına çıkmış , yeşil gözlü şeytan tüylü bir serseri. Sormuş onu , kim bu sarı elbiseli. Takılmış aklı ona aradığım bu demiş, aramış bina bina. Hınzırlığına dememişler kimdir aradığı, arasın biraz demişler, girsin hizaya.

 

Sarı elbiseli çıkmıyormuş bir süredir bahçeye. Geçmiş günler. Sarı elbiseli ile yeşil gözlü iş yerinden görevli gitmişler aynı yere. Ne onların haberi var ne de gönderenlerin. Karar verilmiş bir projeye iki ayrı bölümden . Kampta gelenler karşılanır o da ne.” Aa sarı elbiseli aradığım kız ,bir iş emri ile karşılaştım” diyecekti sonraları serseri. Gündüz işler, akşam buluşmalar. Kampta var gençler. Bir sahil kasabası. Balık roka,bira bazen şaraplı yemekler, bolca gülmeler. Gidilen diskolar. Romantik danslar. Kurlar...

 

Bir kolu kızın omuzunda diğer kolu başka bir kızda tuhaf bir karizma.

 

Hiç flört etmemişti sarı elbiseli kız. Bir de bir kitle tesbit etmişlerdi rahim dışında büyücek bir şeydi. . Kızmıştı hatta doktor ona. Kızım sevdalansana evlen ya da aşık olsana. Niye büyüttün bu uru sanki çocuk niyetine. “Sevgi yumağım olmalı o , toplamalıyım bütün sevgileri bu yumakta, sonra atarım onu gönülden kim yakalarsa” demişti doktora sevmek istiyorum ama sevilir miyim bilmiyorum. Sınırlarda hapsolmuşum urum gibi. Proje dönüşü ameliyat olacaktı. Anacığı ne çok ağlamıştı. Gözyaşlarını katmıştı aşa tuz niyetine. Sanki flört etmedim de ne oldu! Bu ur ona sanki özgürlüğün yolunu açıyordu.. Bu hoş biri ona cevap vermeli. Lakin demesi kolay da zincirleri kırmak zordu ona. Dans ediyorlardı akşamları kelebekler gibi uçarcasına. Kaçamak öpücükler de oluyordu arasıra. Hiç böylesine mutlu olmamıştı. Beline sarılan o kol hep dursaydı hep dönselerdi kadehler dolusu şaraplar eşliğinde. Ondan daha genç kızlar vardı ama o onlardan daha genç duruyordu ki söylemler öyle geliyordu. Çok çok mutluydu kız. Gündüzleri daha başarılı işler yapıyor beğeniler katmerleniyordu.

 

Döndüler şehirlerine. Buluşacaklardı. Bunda ne vardı. Gerçi o , çok yaramazdı. Onunla buluşacakken başka kaçamakları vardı. Zaten kesmişlerdi yolunu, onu üzme o bildiğin kızlardan değildir, denmişti. Gururlandım demişti gülerek. Hatta onunla ne yapıyorsun onu üzersen biz buradayız demişler göz dağı bile vermişler. O da” valla el ele tutuşuyoruz börek çörek yiyoruz” demiş bunları da kıza gülerek anlatmış birlikte kahkahalara boğulmuşlardı. Ameliyata giderken hiçbir şey umurunda değildi kızın sadece onun ,hastaheneye gelip ziyaret edeceğini, elini tutacağını düşlüyordu. Gülerek aldı narkozu. Bir dargın bir barışık sadece el tutuşacaklardı.

 

Bir keresinde kız hayatında ilk kez ailesine yalan bile söylemiş” iş yerinden bir grup İzmir fuarına hafta sonu gideceğiz” demişti. Onunla Kuşadası’na gittiler. Otobüste başını omuzuna dayamış sabaha kadar uyumamıştı kız. Ama zincirlerini de beraberinde götürmüştü. Kaldıkları pansiyonda ayrı odalar tutmuşlar. Biri koridorun başında biri sonunda bulunan odalarda kalmışlardı. “Gördün mü pansiyoncu bize ne kadar saygı ile baktı” diye de kıza takılmıştı. Aralarındaki sessiz anlaşma böyle idi. Üzmedi kızı saygı gösterdi. Akşam bir yerde balık yediler biralarını içtiler. Kadınları anlattı kıza.” Sen farklısın , yatmayacağım bir kadınla böyle bir seyahat yapmak ben de şaştım kendime” demişti. Samimiydi. Bu benim için tehlikeli bir durum diyerek masadan kaybolmuştu. Kız ürkmüş beni bırakıp gitti mi ne kızdı galiba gece vakti yabancı bir tatil beldesinde ne yapacağım , pansiyonu bile bulamam diye paniğe kapıldı. Bir dolu yerlerde yürümüşler aklı karışık dikkati dağınıktı. Tam da bir korkuya kapılmışken onu görmüş ve sevinmişti. Neyse kaçmamış dedi. Elinde minik bir kutu vardı. Bir yüzük kutusuydu ama içi boştu. Her anlama gelebilirdi. “şimdi kutusu sonra yüzüğü de olabilirdi ya da bu boş kalacak “demekti.

 

Sonra bir gün piknik yapacaklardı. Kızın arabası ile gidecekler o da kızın çok beğendiği profiline bakacaktı. Kadınlar araba kullanırken yanda oturmayı sevenlerdendi. Ekmek peynir karpuz yeterdi. Çok mutluydu kız. El ele tutuşmak ne güzeldi. Ama çapkına yetmezdi zaten bu yüzden küserlerdi. İş yerininin yedek kulübesindeki hatunlar bu işten hoşlanmadılar. Buldular kızın künyesini. Ahh ne sevindiler. Kız büyüktü yeşil gözlüden bilgi hemen servis edildi. Hiç yaş sorulmamıştı. Sanki evleneceklerdi. Serseride derin haller sordu kız neden. Bilgi düştü dilinden. Üzüldü kız. Doğamam dedi yeniden. Sonra üzüldüğünü görünce, yazan önemli değil önemli olan görünen dediyse de kırılmıştı heyecandaki yelken.

 

Bir küs bir barışık ikisinde de kafalar karışık geçti tam üç yıl .Kız kaybetmişti umudunu vaz geçmişti hayallerinden zaten hayal değil miydi her şey. Kız sevildi mi hiç bilemeyecekti. Ama o kutu ilaç kutusu olarak kullanılacak hiçbir şeye şifa olmayacaktı.

 

Bir gün kız çok hastaydı ateşi kırka yaklaşıyordu ve o aramıştı. Buluşmak istiyordu. Zaten o istediği zaman buluşuyorlardı. Kız ateşli hali ile kalktı giyindi arabasına atlayıp onunla buluşacağı yere gitmiş baba çok şaşırmıştı. Kızın umurunda değildi. Utanmayı bile unutmuştu. Oysa onun için ne zor hallerdi. Cep telefonları yokken salonun orta yerinde çalan telefonda konuşmak anne baba dinlemesi eşliğinde ne sıkıntılı hallerdi.

 

Sonra koptu birşeyler. Bitmiş gibiydi. Sessizlikti beliren.

 

Bir gece çaldı telefon. Onun sesiydi. Biraz üzgün biraz mahçup acaba pişmanlık mı vardı yürür mü bu yeniden o anda hayaller başladı .Kısa bir sessizlikten sonra; Önce benden duy evleniyorum derken, düşmüştü ahize elden. Hazır değildi kız buna.

 

Mutlu ol dedi duydu mu o bilinmez dilinde dua, kalbinde beddua. Aylar geçti üzerinden.Ne çok yıkıntı kalırmış her bir sevmeden her bir aşk bir acı bir boşluk derken derken...

 

Ve aylar öylesine geçerken görevine..

 

Trafikte iki araba yan yana durdu birkaç ay sonra.” Baby on bord” yazıyordu camda. Ona bakarken kız takıldı gözleri tanıdık plakaya . Ahh kız sen daha ellerin sıcaklığında iken zincirsiz kadınlardan biri üstelik genç ve daha güzel değilken çok yol almıştı bebe yapımında. Işıklar yandı söndü kızın arabası kalmıştı olduğu yerde ardından korna sesleri nasıl evi buldu bilmeden..

.

İki kez aşık olmuştu. Orta yaşlarında kırkına dört kala hemde ilk kez geç mi geç. Hayli geçkinceydi yaşı bomba düştü yüreğine. Hani uykuda yakalayan bir deprem gibi. Beklenmedik düşmecesine. İkinciydi bu vurgun. İlkinin artçıları yoktu yüreğinde. Unutmuştu aşka dair ne varsa. Nasıl bir fay hattıymış bu yıllarca uyumuş. Sonra birden bu kırılma, bu sarsıntı, bu kaybolma. Nasıl bir dip dalgaydı bu tarumar etti uyuyan duyguyu. Şaşkındı kadın yıllarca beklediği bu muydu?

 

Biliyordu umutsuzdu bu duygular. Zaten haberdar değildi o gördüğü fotoğraf.

 

Şiirler yazdı sahibi olmayan birine, hayalinde mektuplar. Sinemada patlamış mısır bile yediler aynı paketten, o görmediğiyle.

 

Fallar tuttu şarkılardan gençliğindeki gibi. Hep mi çıkar hüzzam.

 

Hatta kıskandı onu. Sitemler etti açılmayan telefonlarda. Bayramlar tebrik etti. Pasta yaptı doğum gününe. Yemek yapmayı artık sevmezken ona yufkadan börekler döşendi, o sever diye hayalinde... Bir de kaşkol ördü ebruli yünden.

 

Ama vermedi.

 

Yoktu ki öyle biri.

 

Varsılda yoktu

 

Sarı elbiseli kız, ya da siyahlı kadın hep yaşadı hayalleri ile.

 

Artık o terk etmek istedi hayallerini. Vakit gelmişti.

 

Seyahat edecekti bilinmeyen bir ülkeye sanrıydı nasılsa her şey...

 

Kendi şehrinden olmalıydı uğurlanması.

 

Öyle yazacaktı bir yerlere.

 

Gönüllü oldu arkadaşları. Eski evinden arayan birileri vardı.

 

Yıllar sonra arayan bilinmeyen numaralardan soruşturmuş hayalindeki adamdı.

 

Birbirlerini göremeyecek bir buluşmada karşılaşacaklardı.

 

“iyi ve beni seven biriydi o, ama rakamlara kilitliydim” diye konuşuyordu onu duyanlar. Ona öylece bakıyorlardı. Belki de bir başka adam “beni çok sevmişti” diyecekti sadece bir zaman.

 

Yeşil gözleri solmuş, saçları dökülmüş, kilolarını zor taşıyan bu adam !

Ya da diğer adam

 

Kimlerdi bunlar ?

 

Kimseler bilmeyecekti.

 

Sarı, yeşil ya da siyah ne fark edecekti!

 

Cahide Yormaz Öz

26. 12.  2014

 

TOP