Sanal gerçeklik ve Kendin Olmak

Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

sanal gerçeklik, firdevs ersoy, cengiz erenSon zamanlarda köpeğim Miki ve kedim Bal ile daha fazla vakit geçiriyorum. Onların yaşam modellerini gözlemliyor, ilgiyle izliyor ve yeni şeyler öğreniyorum.

Bal’ın hatır gönül için “eyvallah” etmeyen hallerini, beğenmediği istemediği bir durumla karşılaştığında hiç tereddüt etmeden tavır geliştiren ve ne pahasına olursa olsun doğru tepki gösteren huylarını hayranlıkla izliyorum.

Uzun sabah yürüyüşlerimizden sonra yuvasına dönen Miki’nin koridorda aheste adımlarla, salınarak bir iki tur attıktan sonra evin en sıcak köşesini bulup, yüzünü güneşe vererek, sere serpe uzanmış, “dünya yansa umurumda değil sakın kimse beni rahatsız etmesin, yorgunum ve artık dinlenme saatim” diyen hallerine bakınca bazen söyleniyorum, kızıyorum kendime.

 

Yaşam modelim yanlış diyorum.

 

Ben de bu kocaman evle uğraşmak istemiyorum, bunun ne başı var ne sonu, sadece tozla uğraşsan dünyanı karartıyor. Ayaklarımı uzatıp dinlenmek istiyor, sadeleştirmelerimi yapıp basit yaşamak istiyorum fakat bu her zaman mümkün olmuyor ki, Çamaşır makinesi garip sesler çıkarıyor, servisi aramak gerekiyor. Arabanın bakıma girmesi lazım, iyi yaşamak için iyi beslenmek gerekiyor, evde yemeklik malzeme eksik, annen seni evladı yapmak istiyor, patronun üretim, başarı, performans bekliyor. Çocuğun iyi anne olmanı, arkadaşın ona zaman ayırmanı, kardeşin beklentilerine karşılık vermeni, komşun tatlı dil güler yüz ve bir kahve içimi sohbet istiyor.

 

Herkes seni, bir şey yapmak istiyor. Sen bunları yapmak istiyor musun diye soran yok, biz kendimizi böyle bir yaşamın karşısında buluyoruz.

 

Yaşam sana sormadan seni yaşamın içine atmış, bizim seçmediğimiz bir şey bu. Günlük ihtiyaçlar böyle akıyor, varlık ve hayat böyle yaşanıyor, yaşamın akışı böyle belirleniyor.

 

Peki, insanla hayvan arasındaki farkı ne yaratıyor?

 

İnsanda, hayvandan farklı olarak ürettiği, biriktirdiği bilgi birikimi, akıl ve hafıza var. İnsanın başına gelen bütün olaylar aklın sonsuza açılmasından sonra oluyor. Yani insan doğadan kopuyor, aklıyla yaşamaya başlıyor ve sosyal bir hayat kuruyor.

 

İnsan aklının kendi içinde ve sosyal olarak sonsuza açılan bir kapısı var.

 

Yaşam bilinmezden geliyor, bilinmeze gidiyor.

 

Sonsuzdan geliyor, sonsuza gidiyor.

 

İnsan aklı da insanın başına bela olacak bir şey olarak hayata katılıyor.

 

Oysa, yaşam hayvanlar tarafından iç güdüsel olarak yaşanıyor. Hayvan KENDİNİ BİLMİYOR ama insan KENDİNİ BİLİYOR. Kendini bilince, kendinin sorun olduğunu da biliyor. Bilinç ÇÖZÜM getirirken, SORUN getiriyor.

O zaman bu demek oluyor ki, insan bilinci genellikle hata içeriyor, yanılsama içeriyor.

 

İnsan yalanlarla yaşamak istemiyor, öğrenebildiği kadar gerçeği öğreniyor ve yaşamına dahil ediyor eğer edemezse bunun içinden çıkamıyor, anlamlandıramıyor, amaçlandıramıyor, cevaplarını veremiyor.

 

Çatışma yaşıyor ve dengesi bozuluyor.

 

Yaşamın akışına geri dönersek, yaşamın derinlerdeki özünün yaşamın kendisiyle hiç ilgisi yok. Yaşamın kendisi son derece yavaş ve basit akıyor. İnsan da öyle yaşamak istiyor ancak basit, sade ve özgün yaşamak isteyen bir varlık olmasına rağmen otomatik yaşıyor, her şey saniyeler içerisinde çok hızlı ve motor olarak yaşanıyor.

 

Üstelik, bunlar düz giden şeyler de değil, hep gel-git şeklinde, dalgalanmalar halinde oluşuyor. Doğruya yanlışa doğru gitmiyor, çelişkilere göre gidiyor, ama biz hepsini yapmaya çalışıyoruz.

 

DOĞRUYA doğru gitmeye, YANLIŞLARI düzeltmeye çalışıyoruz. Hayır diyemiyor ve tavır koyamıyoruz.

 

Kısaca, bizim başımıza musallat olan akıl ve entelektüellik yüzünden, yaşam modelimiz de hayattan kopmuş ve sinmiş. Bizim şu an ki mevcut bilgi kaynaklarımız kendi modelimizi oluşturabilir hatta yeter de artar bile ancak bu bilgilerle daha iyi, daha cesur ve hayatı iyi göğüsleyen insanlar olmamız gerekirken, bu yüzleşmeler, hesaplaşmalar yapılmadığı için, gerçekçi olman gerektiği yerde gerçekçi olmadığın ve bütünleşemediğin için doğru yaşam modeli oluşmuyor.

 

Ne oluşuyor ?

 

Geriye çekilme oluşuyor, yaşanmayan şeyler oluşuyor,

Sanal gerçeklik oluşuyor.

 

O zaman, insan buralara kadar getirdiği bilgilerle, analizlerle kişisel yaşamını yaşamakta zorluk çekiyor. Kişisel yaşama modelinde, hayatla çakışan, hayatla uyumlulaştırılmış bir şey oluşmuyorsa bu da demek oluyor ki yeni bir yaklaşım ve yeni bir çaba gerekiyor.

 

Burada esas olan, herkes kendi modelinden ve yaşamından sorumlu, bunu ertelememek ve bundan kaçmamak lazım.

Ömer Hayyam söyleyeceklerini söylese de, Nasrettin Hoca sorularımızı yanıtlasa da, Miki ve Bal iyi bir örnek olsa da bu modeller onlara ait, bizim kendi kişisel modelimizi oluşturmamız gerekiyor.

 

Bunu belirleyen birinci şey de senin kendi sürecin, çelişkilerin, çatışmaların, bulunduğun ve geldiğin noktadır. Kendini yeniden tanımlaman, bilinç arkasını açman, yaşama modelini yeniden gözden geçirmen ve yenilenmiş, geliştirilmiş bilgilerini hayatına dahil etmen, hayat amaçlarını, anlamlarını sıklıkla gözden geçirmen ve anladığın kadarıyla yaşamına dahil etmen, bu çözümlemeleri yapman gerekiyor.

 

Zira, bunlar ters yada yanlış yapıldığında insana kişisel yaşamını yaşatmadığı gibi, senin de CANINA OKUYOR.

Kendin olmak için hayır demeye ve tavır koymaya başlamanı zamanı olsun yeni yıl, yılmadan.....

 

Firdevs ERSOY 19.12.2014 / İSTANBUL-KUZGUNCUK