Soyut ve Sanal

Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Soyut ve Sanat Firdevs Ersoy Yaşam hepimizden ve herşeyden büyük... Pandoranın kutusu gibi, bir taraftan büyüyor bir taraftan küçülüyor, kutu içinden kutu çıkıyor. Bu karşı konulamaz ve çekici kutunun kapağını açtığın anda sanal - soyut yaşam gibi, yaşamın kendisi ve yaşamın içindeki bütün maddeler gibi sonsuza doğru uzanıyor.

 

Aynen, renk çeşitliliğinin sonsuza doğru gidip, her rengin diğerleri ile kombinasyonlar yaparak sonsuzluğa açılması gibi... Ya da tıpkı hayallerimiz gibi...

 

İnsan duyguları, hisleri, tasarımları, sanal dünyamızdaki yaşantımız en uç noktalara doğru bırakıldığında o da uzayıp sonsuza doğru gidiyor ki "sanal uzay" deniyor buna, aynen evrenin uzayı gibi insanın iç dünyasının da bir sonsuzu var, sınırsıza ulaşan, başı var ama sonu olmayan bir şey...

 

Bu sanal uzay dediğimiz şey hayallerimizle ve daha bir çok şeyle kendi arasında birleşerek, sinerji gibi birbirleriyle katlanarak, çığ gibi toplana toplana çoğalıyorlar.

 

Bizler aslında, fiziksel, somut bir dünyada yaşadığımızı düşünüyoruz ama insan sanal dünyasında daha çok yaşıyor. Bizim hayatımızın büyük bir kısmı iç dünyamızda geçiyor ama biz, dış dünyada yaşamış gibi yaşıyoruz.

 

Yani biz fark etmesek de kesintisiz olarak sanal dünyanın, somut dünya ile devamlı bir çağrışımı ve titreşimi var. İnsan düyasının sanalı bu kadar büyük olunca his dünyası, sevgi dünyası da bundan nasibini alıyor.Bu sanal çarpışma aşkta da var. Sanal dünyanın önlenemez sorunlarından birisi de bu...

 

İnsan hep ideal kişiye aşık oluyor ama o ideal aşkı bulması ya da bulmaması önemli değil, hayalinde onun parçalarını görüyor, çakıştırıyor, kendini ikna ediyor, kabulleniyor. İnsan süblit, kendi tasarladığı, kompoze ettiği, istediği ve arzuladığı hayalen oluşan sanal sevgiliyi baş tacı yapıyor.

 

Bu karmaşık olay, son okuduğum "Ahmet Arif'in Leyla'ya Mektuplar" kitabında da çok net görünüyor. Ahmet Arif hapishaneden Leyla'ya sürekli mektuplar yazıyor. Şairin şiirlerinde bir sevgili kavramı var ve Leyla olarak somutlanmış ama öyle bir Leyla olamaz, o sadece şairin duygu dünyasındaki, gönlündeki sevgili, masalımsı, şiirimsi, mit bir şey .

 

Bu sevgili onun duygu dünyasında çoğalıyor, uzuyor, büyüyor, bambaşka bir şekle giriyor. Tabii ki, gerçekte böyle bir sevgili var ama o sevgili Leyla'nın çok ötesinde, ilerisinde başka yönlere doğru büyümüş , Leyla'dan kopmuş bir sevgi, Sanırım Leyla'da o şiirde geçen sevgilinin kendisi olmadığının, sadece şairin kendi kafasında yarattığı sevgiliyi yansıttığının farkında olmalı ki, cevapsız bırakmış tüm mektupları... Ne cevabı yazsın ki...Acıklı, dramatik bir durum var orda, tamamen sanal ve gerçekten uzak, Sadece bir tek mektup yazmış.

 

İnsanın gerçekle yaşaması çok ağır, çabuk göğüsleyemiyoruz gerçeği, böyle bir yapımız yok, sanaldan geldiğimiz için hazmedemiyoruz. Güzel şeyleri çok az yaşadığımız ya da hiç göremediğimiz için, iç dünyamızda arıyoruz onu. Sanatta falan arayıp bulmaya çalışıyoruz. Resim de müzikte, şiir de sevgili de...

 

Gerçeklerden hep kaçıyoruz çünkü , sanalda yaşamak daha kolay, hayalini değiştirdiğin anda bir şeyleri değiştiriyorsun ama gerçek o kadar kolay değişmiyor. Sanalda oynamak kolay, çizgileri değiştiriyorsun, boyama kitabındaki bir peri gibi, bir melek gibi boyuyor, süslüyor, püslüyor, gönlünce sevgilinin üzerinde değişiklikler yapabiliyorsun.

 

Hayalindeki sevgiliyi kendine benzetebiliyorsun , bunun pek çok kolaylıkları var. Somuttaki sevgilinin üzerinde değişiklik yapma şansın ise hemen hemen hiç yok. Belki de sanal dünyada her şeyin üstünde bir sevgilinin olması ,bütün şairlerin sorunu ki, bu Nazım Hikmet' te de böyle Geothe'de de çok farklı değil, belki de şairlerin sanal olarak bir sevgiliye ihtiyaçları var, sürekli sevgiyle uğraşıyorlar, onunla ilgili cümleler, dörtlükler yazıyorlar ve oradan besleniyorlar.

 

Bu nedenle hayali , kafasında yarattığı süblit bir sevgilisinin olması gerekiyor . Sonuç olarak, insanın kendi hayatı sınırlı olduğu halde yazdıklarını sanallaştırarak sınırsıza ulaştırıyor, hayalleri ile sonsuza uzanıyor ve kendisini de sonsuzlaştırıyor.

 

Bunlar hep insanın sanal dünyasından, sonsuzluğa açılım isteğinden kaynaklanıyor ve kendinden sonra kalacak eserler bırakmasına da sebep oluyor.

 

Hayat çok sade, basit ve somut olmasına rağmen, bizler onu sanallaştırarak, sonsuzlaştırıyoruz. Gerçek dünyayı sanalın içerisine yerleştiriyoruz ve sonra da ismini değiştirip YALAN DÜNYA diyoruz.

 

İşte bu sanal dünya dediğimiz şey de böyle bir dünya... Aynen, Ahmet Arif'in Leyla'ya duyduğu ya da yazdığı aşk şiirleri ve mektupları gibi biraz gerçek ama daha çok sanal... Leyla değil de daha çok LEYLİM LEY !

 

Firdevs Ersoy

Balçova 01/12/2013

 

TOP