Defne Joy Foster ve Köşe yazarları, yazdıkları ve Kishileaks

Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Defne Joy Foster ve köşe yazarları

Defne Joy Foster

Defne Joy Foster öldü. Kaderi biraz Charles Foster Kane'e benzedi. İkisi de yalnızdı ve CFK ölürken “Rosebud” demişti. Defne Joy Foster'in ne dediğini bilmiyoruz. Belki çocuğuna ölümü göstermemek için başka bir eve gitmiş bile olabilir. Ancak burada inceleyeceğimiz Defne Joy Foster değil onun ölümü hakkında yazılanlar. Hemen hemen her köşe yazarı onun hakkında birşeyler yazdı. Yazdıkları Defne Joy Foster ile ilgili görünse de kendilerini anlatıyorlarlardı. Çoğunlukla. Defne Joy sadece bunun için kullanılan bir araçtı. Ayşe Arman'ın yazdıkları hariç. Onun mesajı içinde de her an ölebiliriz mesajı ölümü kolaylaştırıyor olabilir. Okuyacağınız yazı, bu anlamda ilginç sonuçlar ortaya çıkaracaktır, sizin için de.

Reha Muhtar

Reha Muhtar ilk günkü yazısına şöyle bir başlık atmıştı.

“Defne Joy Foster... Kendini sevmeyen bir genç kadının öyküsü...”

Reha Muhtar'da kendisini geçmişte sevmediğinden örnekler vererek yazıyordu yazısını. Reha Muhtar, Defne'nin kendisini sevmediğini nereden biliyordu ki. Defne kendisini seviyor veya sevmiyor olabilir ama farkedilmesi gereken sevilmek istiyordu. Halk tarafından sevilmeye başlamıştı yeniden ama bu yetmiyordu. Baba sevgisi arayışı yaşadığı son güne kadar devam etmişti.

“İlaç üzerine içki içerken “bize bir şey olmaz” duygusunun özgüveninde, fırtınalı ve bohem bir hayatı yaşadığım günlerdi o günler...”

25 yaşının bohem Atina günlerinde antibiyotik üstüne rakı içtiğim saatlerde, ben de kendimi yeterince sevmediğimin farkında değildim...

Oysa kendisini sevmeyen insanların, “bilinçaltı vücutlarına zarar veriyordu...”

Kişinin kendini yeterince sevmemesi, kendi suçu değil bir çocukluk travmasıdır...”

Yukarıda yazılanlara dikkatli olarak bakıldığında Reha Muhtar, kendisini geçmişte sevmediğini ancak şimdi sevmeye başladığını ve kendisini sevmemesinin nedenin ise çocukluktan kaynaklandığını yazarak suçu kendi üzerinden atmaya da çalışmaktadır. Aslında yazı Defne Joy Foster hakkında yazılmış görünse bile, Reha Muhtar'ın kendisi hakkındadır. Bu anlamda Defne Joy Foster öldükten sonra bile kullanılmıştır. Reha Muhtar için ise şu söylenebilir. Bir kişi farkında olarak kendisini sevmeye çalışıyorsa, henüz süreç tamamlanmamış, farkında olmadığı aklında sevgisizlik devam ediyor demektir.

Bir sonraki yazısında ise ölümler ve rating arasındaki bağlantıları kurmaya çalışmakta ve televizyonda varolabilmenin ne kadar zor olduğundan dem vurmaktadır. Uzun yıllardır televizyonda olan ve hala da orada kalmaya çalışan bir kişi için kendisini reddetmeye benzer cümleler. Televizyon ile ilgili olan kişilere duyulan sevgisizlik. Kendisini sevmeye çalışan Reha Muhtar farkında olmadan, başkalarına duyduğu sevgisizliği hissederek zihnini bir başka şekilde kirletmektedir.

“ÜNLÜLERİN CENAZELERİNE NİYE GİTMİYORUM?..

Allah şahit, ünlü çok tanıdığımın cenazesine gidemedim ben...

Hep içimde ukde kaldı, ailelerine, yakınlarına ayıp oldu diye...

Üzerimde hep midemi bulandıran, o halet-i ruhiye...

Merhum için toplanandan çok, kameralar için toplananlar var o cami avlularında...

Ya kameralara görünecekler...

Ya da birbirlerini görecekler...

Hoşbeş sohbet, tanıtım, gösterim...

“Ben de buradayım halinde dikilme”ler, yanlamasına, diklemesine markajlar, kameralara üzgün ve süzgün yakarışlar...”

Bu yazılanlar ise Reha Muhtar'ın neden ünlü cenazelerine gitmediğini açıklamaya çalışırken, cenaze törenine katılan ünlülerin tümünü suçlamaktadır farkında olmadan. Böyle ikinci günkü yazısı da Defne Joy Foster ile ilgili değildir. Yazdıkları sadece ve sadece kendisi ile ilgilidir. Kendi kararı ile gitmediği halde suçluluk duymakta ve bunu yazısı ile aktarmaktadır. Okuyan kişilerin Reha Muhtar'ın cenaze törenine neden gitmediği konusunda bilgisi olmasına gerek yoktur. Reha Muhtar kameralardan kaçmaktadır ama sadece cenaze törenlerinde.

Hıncal Uluç

Hıncal Uluç ise yazısında “ Bu nasıl Mahalle Baskısıdır” başlığını atmış ve yazısının sonunda

“Ama benim görüşüm değişmeyecek.

Defne'nin ölümü tipik bir "Su testisi, su yolunda kırıldı" olayıdır!..”

cümlelerini kullanmıştır. Ölen bir insanın arkasından ne olursa olsun bu cümleleri kullanmak ölüye saygısızlıktır. Türk toplumu ölüye saygı göstermeyenleri pek affetmez. Bu cümleler aslında Ahmet Hakan'ın şu cümlelerine cevap gibidir, ayrıca.

Ahmet Hakan

Ahmet Hakan şöyle yazmış “Artık laf sokmak, incitmek, sempatik ya da antipatik bulmak, söz oyunu yapmak, alay etmek, kafa bulmak “küt” diye devre dışıdır. “. Hıncal Uluç kavgalı olduğu Ahmet Hakan'a “sen yazmaya cesaretin yok ama benim cesaretim var, su testisi su su yolunda kırılır, yazabilirim demek" istemektedir. Narkoz almanın etkileri bu olsa gerek Hıncal Uluç'ta.

Aynı yazı içinde kendisi ile sürekli sempatik olarak çatıştığı Ayşe Arman'a laf atmakta ve aşk yapmak ve aşka düşmek arasında farkı Defne Joy Foster'i kullanarak iddiasının doğruluğunu savunmaktadır.

“Defne'yi nerdeyse "Azize" ilan eden Ayşe kardeşim..

İşte anlatmak istediğim bu..

Bizim zamanımızda Aşka düşülürdü.. Falling in love..

Daha tanıştığın gece, eve, yatağa koşmanın adı da love.. Ama onun fiili başka.. Aşk Yapmak.. Making love..

Benim aşka düşmeye saygım var.. Ama aşk yapmaya yok..”

Bu örnekte de görüldüğü gibi Hıncal Uluç'un yazısının Defne Joy Foster ile ilgisi pek yoktur. Sadece kendisini anlatmakta ve kendisini doğrulamaya çalışmaktadır.  Hıncal Uluş Defne Joy Foster'in ailesinin açtığı davada , yukarıdaki yazısı yüzünden 10.000 TL tazminat ödemek zorunda kalmıştır. Bu yazının yazılma nedeni ise Hıncal Uluş Defne ve Deprem yazımızda açıklanmaktadır. Okuyabilirsiniz.

 Yılmaz Özdil

Yılmaz Özdil ise DEFNE başlıklı yazısında haberin hazırlanması sırasında neler konuşulabileceğini  ve neler düşünüldüğünü kısa cümlelerle anlatmış ve yazısının sonunda Defne Joy Foster ile ilgisi hiç olmayan ama kendisinin sevmediği gazetecilik ve televizyonla ilgili duygularını dile getirmiştir.

“İletişim fakültelerinden sık sık davet gelir, gazetecilik televizyonculuk işini anlatayım diye... Vakit darlığı nedeniyle hiçbirine gidemiyorum maalesef, diyeceğimi topluca burdan diyeyim.

Limon satın...

Bu işi yapmayın. “

Bu cümlelerde yine garip bir çelişki bulunmaktadır. Davetlere vakit yokluğundan gidemeyen ve öğrencilere limon satmayı öneren kişinin, gidip neden limon satmadığı ise sorgulanması gereken bir durumdur. Gazeteciliği sevmeyen, gazetecileri zavallı olarak gören bir kişi neden hala bu sektörde yer almaya devam etmektedir. Başka bir iş yapabilmesi hiç mümkün olmadığından. Ancak yazıdaki Defne başlığı sadece bir başlıktır ve bu örnekte de Defne Joy Foster, Yılmaz Özdil'in medyaya ait düşüncelerini aktarmak için kullanılmıştır.

Oray Eğin

Oray Eğin ise yazısında 04 Şubat 2010 yazısının “ Sana Ne” başlıklı bölümünde Defne Joy Foster'i kullanarak yazısı içinde şu cümleleri kullanmaktadır.

"Genç bir kadın, kendi rızasıyla bir başkasının evine gidebilir. İstediği saatte gider. İstediği amaçla gider. İster hamile olur, ister olmaz. İster evlidir, ister bekar. İster sevgilisi vardır, ister yoktur.

Bundan sana ne?”

“Bu ikiyüzlülüğü, sahte ahlakçılığı, kendi hayatlarına bakmadan başkalarını yargılayanları gördükçe utanıyorum. Utanmak, kullanabildiğim en kibar ifade.”

Kendisine karışılmasından, özel hayatına karışılmasından hiç hoşlanmayan Oray Eğin, kendisine karışma ihtimali olan herkese, bana karışamazsınız mesajı vermektedir. Kendisine ait bir durumun açıklanması için Defne Joy Foster yine ve yeniden kullanılmıştır, Oray Eğin tarafından.

Bu cümleler ile  kendisine de karışılmasını istemeyen Oray Eğin , Defne Joy Foster için “Su testisi su yolunda kırılır” cümlelerini kullanan Hıncal Uluç için de şu cümleleri bir gün önceki yazısında yazmıştır. Sana ne diye yazı yazan kişi, Hıncal Uluç'un kendisine karışmasına izin de vermektedir. Hıncal Uluç herkese karışabilir, o her zaman doğrudur, doğru olmasa da duyulan korku yüzünden kabul edilmelidir, Oray Eğin tarafından.

"Yazılarıma 'bir proje üzerine çalışmak için ara verdiğimi yazdığım gün Hıncal Uluç'tan bir telefon aldım. Beni iyi bir haşladı telefonda. Ne dediysem de ikna edemedim. 'Kitap iznindeyim, Batı'da da gazeteciler böyle izinlere çıkarlar zaman zaman, en kısa zamanda bitirip döneceğim' dedim ama hiç anlayışlı davranmadı. Hiçbir açıklamam karşılık bulmadı onda.

“Kitabını yaz, ama senin sorumluluğun okuruna karşı, gerekirse köşeni küçült ama yazılarını aksatma' diye uyarıldım. Hıncal Abi'yle her konuşmadan insan mutlaka haksız ayrılıyor ama illa ki söylediği bir şey insanın aklına takılıyor, beynini kemiriyor, bir şekilde doğru söylediğine ikna oluyorsunuz. İnsanın canını sıkacak kadar haklı ve doğru söylüyor.

Bir de onun öfkesini üzerime çekmektense dediğini yaparım, daha kolay!”

Hıncal Uluç'u bu kadar haklı gören bir yazarın, yazdıkları arasındaki garip çelişki çok net olarak ortaya çıkmaktadır.

Bütün bu yazılanlar yazarların ölümle sonuçlanan bir olayda herkes kendi hesabını yapmakta, ölümle sonuçlanan bir olayı bile insafsızca kullanabilmektedirler. Bu yazılanların aile, ve özellikle çocuk üzerinde şimdi ya da gelecekte ortaya çıkacak etkiler hiç düşünülmemektedir. Başka yazarları incelemeye gerek yok. Hepsinde benzer bir durum olduğu görülebilir. Gündemi takip edelim derken yazarlar farkında olmadan kendi yaşadıkları sorunlarla yüzleşip, sorunları ile bilgileri farkında olmadan ele vermektedir.

Cengiz Eren

http://www.erenlp.com

NLP Uzmanı ve  Eğitmeni

NLP Nedir diye sorarsanız, NLP Duyular Duygular Kullanılan dil ve davranışlar arasındaki bağlantıları gösteren yapının kavranmasıdır. Böylece kişiin davranışlarından ve sözlerinden bu yazıda olduğu gibi önemli verilerin elde edilmesini sağlayan teknikler bütünüdür.

İlgili Linkler:

 

 

TOP