siz,

 

  • Abuzer Kadayıf

    Oynayanlar: Metin Akpınar, Talat Bulut, Özlem Savaş

    Bu filmi gördüğüme hiç memnun olmadım ve çevirenlere de teşekkür etmiyorum, tabii oynayanlara da, Talat Bulut haricinde.


    :brahim Tatlıses Abuzer Kadayıf

    İbrahim Tatlıses’in hayatının anlatıldığı söylenen film, biraz dikkat edildiğinde ‘Aydaki Adam’ (Man in the Moon) filminden çalınmış çatısıyla gözönüne geliyor. O filmde de Jim Carrey ayrı iki karakteri canlandırıyordu ve sonunda birini kendi isteğiyle öldürüyordu. Bu açıdan benzerlikler oldukça fazla.

    Profesör ve Abuzer

    Bu çatı üzerine kurulmuş olan filmde Metin Akpınar bu rolü üstlenmiş, profesör ve Abuzer rolünü birlikte okuyor. Vücudundaki ve yüzündeki içkinin yarattığı deformasyonlar Profesör rolünün nasıl görünmesine sebep oluyor, siz söyleyin . Kimbilir belki bilerek bu şekilde oynatılmıştır,son zamanlarda profesörlere yapılan saldırılar gözüne alınırsa ve depremci profesörlerin de halka yaptıkları incelenirse. Profesörlerin Hülya Avşar’a tepki göstermek yerine bu filme tepki göstermeleri gerek diye düşünüyorum.

     

    Çocuklara yardım amacıyla Abuzer rolüne bürünen profesör, Abuzer rolünü daha iyi oynuyor ki, bu da Metin Akpınar’ın Abuzer’e benzeyen kişilerle daha fazla arkadaş olduğunu gösteriyor, gerçek hayatında. Çocuklar için yapacağı sığınma evini yapmaya kalkan profesör, mafya, medya, politikacı, seyirci sarmalındaki hareketlerini gayet güzel organize ediyor, gelen bütün önermeleri kolaylıkla kabul ediyor ve sonra kendi hayatına ve sevgilisine dönüyorsa da, özel hayatı çıkmaza giriyor sevgilisi ile görüşemediği için. Böylece devam eden filmde olaylar, kesikli olarak sahnelerle birbirine bağlanmaya çalışılıyor.

    Abuzer Kadayıf’ın bu role ne kadar zamandır devam ettiğini de bilmiyoruz. Başlangıcında ilişkisi olan kadına meşhur olduktan sonra yüz vermeyen Abuzer’in bu işi uzun zamandır yaptığını a öğreniyoruz farkında olmadan. Belki araştırma görevlisi, belki yardımcı doçent, belki de doçent iken bu seçimi yapmıştı ama bu konuda bilgi verilmiyor. Mafya ile girdiği ilişkilerinde ödenen paralar ile ekranda ifade edilenler arasındaki farkların olması filmi çevirenlere, gerçeği anlatıyoruz diye bir tatmin duygusu da veriyordur zannediyorum.

    Kendi  Hayatını Yaşamak

    Abuzer rolünü bırakıp, kendi hayatına dönmek isteyen profesör bu seçimle başbaşa kaldığında, Abuzerliği bırakamıyor, ödenecek senetleri, kazanacağı paraları olduğu ve Talat Bulut’un önermeleriyle Abuzer Kadayıf olmaya devam ediyor.

    Bu sonuç film içinde verilmek istenen bir mesaj mı ama bizi sarsıyor ve hepimizi belki de farkında olmadan Abuzer olmaya itiyor. Bir profesör bile buna karşı koyamıyorsa, gencecik çocuklar ne yapsın. Abuzer olmak isteyenler Abuzer olabilirler ama bu film bizi açıkça Abuzer olmaya ikna etmek istiyor. Bu, filmin gerçek mesajı mıdır? Bunu çevirenlere sormak gerekiyor. Doğru kurgu Aydaki adam’da oynanan iki karakter olabilirdi. Örneğin Metin Akpınar hem kendini, hem de Abuzer Kadayıf’ı oynayabilirdi ama bunun mümkün olması ortaya çıkacak farkların fazla olmamasından dolayı mümkün değil.

    Talat Bulut ve Özlem Savaş

    Bu filme gidebilirsiniz ama gittiğiniz zaman Talat Bulut’u seyretmeye gidin, mükemmel oynuyor ve filmin seyredilebilmesini sağlıyor. Yönetmenlerin biraz daha dikkatli olması, Türk Toplumu anlamaz düşüncelerinden uzaklaşarak, kendi keyifleri ve para kazanmak için film çekmeleri gerekiyor. Eğer kendi kaynakları yeterli ise, zaten filmde doğru mesajlar aktarılacaktır. Bir de hep aklıma sorma gereken şu soru geliyor. Türk yönetmenler neden korku filmi çeviremezler?

    Özlem Savaş ise bu filmdeki rölü daha sonra bir müddet hayatında aynen yaşanmış ve daha sonra kendi yolunu bularak kendi hayatını yönetmeye başlamıştır.

    Son olarak bu filme İbrahim Tatlıses hiç kızmamalı, hatta teşekkür etmeli, çünkü kendi yaptıklarının daha doğru olduğunu, bu film ona da anlatıyor.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

  • Defne Joy Foster ve Köşe yazarları, yazdıkları ve Kishileaks

    Defne Joy Foster ve köşe yazarları

    Defne Joy Foster

    Defne Joy Foster öldü. Kaderi biraz Charles Foster Kane'e benzedi. İkisi de yalnızdı ve CFK ölürken “Rosebud” demişti. Defne Joy Foster'in ne dediğini bilmiyoruz. Belki çocuğuna ölümü göstermemek için başka bir eve gitmiş bile olabilir. Ancak burada inceleyeceğimiz Defne Joy Foster değil onun ölümü hakkında yazılanlar. Hemen hemen her köşe yazarı onun hakkında birşeyler yazdı. Yazdıkları Defne Joy Foster ile ilgili görünse de kendilerini anlatıyorlarlardı. Çoğunlukla. Defne Joy sadece bunun için kullanılan bir araçtı. Ayşe Arman'ın yazdıkları hariç. Onun mesajı içinde de her an ölebiliriz mesajı ölümü kolaylaştırıyor olabilir. Okuyacağınız yazı, bu anlamda ilginç sonuçlar ortaya çıkaracaktır, sizin için de.

     

  • Değişime Direniyor Olabilir misiniz?

    Değişime DirençDeğişime Direnç

    Yaşadığımız olaylar hayatımızı düşündüğümüzden çok daha fazla etkiliyor. Bunun nasıl etkilediğini bilmek kolay değil. Farkında olmadan bu stratejiler değiştirilmeden bunların farkında varmadan değişim çok kolay olmayacaktır.


    Farkında olarak değişmek isteyen insanlar farkında olmadıkları bir direnç gösteriyorlar. Aslında her insan ve hatta her madde sabit kalmaya devam etmek istiyor. Bir taşı kaldırıp attığınızda taş düştüğü yerde sonsuza kadar kalabilir. Rüzgar ve buharlaşma olmasa deniz hareket edemez. Nehirlerdeki sular kod farkından dolayı akar ama denize ulaştığında hareketsiz hale gelecektir.

    Basınç farkları olmasa rüzgarlar da ortaya çıkmayacaktı. Bu bilgiler her maddenin sabit kalma isteğini ortaya çıkarıyor olabilir.

    İnsanlar da yaptıklarını yapmaya devam etmek istiyorlar. Bir yolu öğrenen bir insan hep oradan gitmeye başlıyor ve diğer yolların olduğunu bile unutuyor. Aynı kokular, aynı tatlar, aynı manzaralar, aynı sesler duyuldukça, zihnmize giren yeni bilgi sayısı da azalmış oluyor. Bunun nedeni bildiklerimizi yapmanın kolay olması. Tıpkı bilgisayarda kullandığımız kısa yollar gibi.

    Kısa Yollar ve Kitaplar

    Kısa yollar hayatı kolaylaştırıyor ama gelişmemizi de engelliyor.

    Kişiler kendilerini değiştirmek için çok sayıda kitap okuyor, kişisel gelişim seminerleri, nefes terapileri, eft ve benzeri bir çok yöntemi kullanıyor ama kısa bir müddet sonra herşey eski haline dönüyor. Çünkü bilinen bilinen yol yeni yoldan daha iyidir. Diyebiliriz. Gelecek hafta Zihinsel Detoks hakkında bilgi vereceğim.

    Bu anlamda zihnimizde oluşan programların değişimi kadar geçmişte yaşadığımız olayların duygusal etkilerinden de kurtulmak gerekiyor. Buna ait çok sayıda örnek verilebilir.

    Çok içki içen sürekli olarak kendisi ile çatışan biriyle birlikte olan kadın, kendisine yapılanlardan memnun olmadığı için bu kişiden ayrılıyor. Daha sonra yeni biriyle tanışıyor. Sonrasında herşey yolunda giderken, bir yemekte kendisi garsona siparişi vereceği sırada “Benim masamda oturan kadın garsona sipariş veremez” cümlesini duyduğunda başlangıcında olan birliktelik sona eriyor. Yeni tanıştığı kişinin beklenmedik tepkisi onu rahatsız etmiştir. Daha sonra ne yapıyor dersiniz? Ayrıldığı içki içen sevgilisine geri dönüyor. Çünkü eski sevgilisinin bütün davranışlarını bildiği için beklenmedik hiçbir durumla kaşılaşmayacaktır. (Kurgudur)

    Bu yüzden acı çekmesini öğrenen insanlar acı çekmeye, razı olmayı bilen insanlar razı olmaya, başarışız olmayı çğrenmiş insanlar başarısız olmaya, kaybetmeyi öğrenen insanlar kaybetmeye devam ediyor. Çünkü bu da bilinen bir kısa yol haline dönüşmüştür, diyebiliriz.

    Beklenmedik,  Beklenir

    Beklenmedik olaylarla karşılaşmamak için yaşayacağı bir konuyu, yaşamadan bütük sonçlarını düşünüp beklenir hale getirip tedbir almaya çalışan kişiler farkında olmadan önemli bir yetkinliklerini de kullanamaz hale gelebilirler. Risk almadan, macera yaşamadan ve en önemlisi yaratıcılıklarını hiç kullanmadan yaşamaya devam edeceklerdir. Bu da değişimi biraz daha zorlaştıracaktır.

    Değişime direncin ortadan kalkması için yeni öğrenme süreçleri başlatmak çok önemli. Ama bu yapacağınız şey sorunlarınızdan kurtulmak için yapıldığında ve başkasının kararı ile gerçekleştiğinde istenen sonucu hayatınıza taşımayacaktır.

    Bir düşünün, bugüne kadar kendi kararınızla, kimseye sormadan, onay almadan neler yaptınız? Öğrendiğiniz bilgileri davranışlarınıza aktarıp kullanmaya başladınız mı? Bilgi davranışlara aktarılmadığı müddetçe öğrenmemiz gereksiz. O yüzden çok bilen çok yanılır diyorlar. Arşimed kanunu biliyor ve denizde doğuluyorsak Arşimed kanununu öğrenmemize gerek yok. Deniz de kendimizi rahat bırakabilsek, su bizi yüzeye taşıyacaktır. Korkarak yanlış hareket ettiğimizde boğulmamız kolaylaşıyor. Ölen balıkların hepsi yüzeye çıkıyor ve rüzgarla oluşan dalgalar onları kıyıya atıyor. Böylece deniz temiz kalmaya devam ediyor. Denizin bile kendisini koruduğunu söyleyebiliriz. Siz Kendinizi koruyor musuz?

    Kendi Kararlarınız

    Bugün 14 Şubat Sevgililer günü, sevgilinizle, eşinizle, arkadaşınızla ya da kendi başınıza “yeni” bir şey yapın, daha önce hiç yapmadığınız. Göreceksiniz ki bunu devam ettrdiğinizde değişim de hayatınıza gelecektir. Davranışlarınızı, kullandığınız kelimeleri, düşüncelerinizi, çevrenizi değiştirdiğinizde değişim kolaylıkla gerçekleşebilir.

    Daha önce de ifade ettiğimiz gibi değişim herkesi rahatsız edebilir. Zira değişmeyen insan kolay yönetilir.

    Karar Sizin

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Bu yazı Posta Gazetesi Pazar Günü Bölge eklerinde yayınlanmıştır. NLP bilgileri ve NLP teknikleri ile yapılan NLP Seminerlerinde aktarılan bilgilerden oluşturulmaktadır. 

     

     

  • Devşirme Posta NLP

    fetullah gülen devşirme

    El Condor Pasa

    Zarzuela isimli tiyatro eserinin müziğidir, El Condor Pasa. Özgürlüğün şarkısı olmuştur, Peru'da ve Peru milli değeri olduğu 2004 yılında kabul edilmiştir. Bu şarkı ingilizce sözlerle Bridge Over Troubled Water isimli albümünde Simon ve Garfunkel tarafından seslendirilir. Adı “If I could” 'dur ve albüm Amerika müzik listelerinde 152 hafta birinci sırada yer alarak rekor kırar.

    Sarkı içinde yazılan “I'd rather be a hammer than a nail” ( çivi olmak yerine çekiç olmak isterdim) sözleri bu anlamda önemli. Çivi yerine çekiç olmak daha iyi görünüyorsa da, çekicin kimin elinde olacağı hiç aklımıza gelmeyecektir, bu şarkıyı dinlerken.


    Devşirme

    Son darbe teşebbüsünü yapanlar çivi ise, çekiç kim ve çekiç kimin elinde. Zeki ve gelir seviyesi düşük ailelerin çocuklarının ele alınıp, onların yetiştirilmesi ve bir yerlere köstebek olarak yerleştirilmesi ve sonra da bunların kullanılması. Devşirilmiş çocuklar büyüdüklerinde kendisine bu fırsatları sağlayan kişiye/kişilere bağlılık duymaya devam edecek, ne söylenirse yapmaya devam edeceklerdir.

    Darbe teşebbüsünü yapan bu kişilerin uzun yıllardır kendilerini gizleyen insanlar olduğunu görüyoruz. Devşirilmiş ve kendilerini gizlemiş kişiler. Ve bunlar bir gün ortaya çıktılar darbe teşebbüsü ile, insanların üzerine ateş saçtılar, yüzlerce kişi şehit oldu ve yaralandı. İnançları içinde insan değeri olmadığı anlaşılıyor. Kendi insanının üzerine ateş açmak, kendi insanını düşman gibi görmek anlaşılır gibi değil. İnsan sevgilerinin olmadığı anlaşılıyor.

    Fetullah Gülen ve Beddua Konuşması

    Hocası Said'i Nursi VAN'da yaşamışken, kendisi PennsilVANia'da yaşayan Fethullah Gülen ise, meşhur Beddua konuşmasında olacaklara ait mesajları veriyordu. Şöyle diyordu.

    “Dinin Ruhuna aykırı birşeyler yapmışlarsa,

    Yaptıkları şey Kuran'ın temel disiplinlerine aykırı ise,

    Sünneti Sahiya'ya aykırıysa,

    İslamın hukukuna aykırıysa,

    Modern hukuka aykırıysa,

    Demokratik telakkilere aykırıysa,

    Allahbizi de onları da yerlerin dibine batırsın.

    Evlerine ateş salsın,

    Yuvalarını başlarına yıksın,

    Ama öyle değilse hırsızı görmeden hırsızı yakalıyanın üzerine gidenler,

    Cinayeti görmeyipte masum adamlara cürem atmak süretiyle onları karalamaya çalışanlar,

    Allah onların evlerine ateşler salsın,

    Yuvalarını yıksın,

    Birliklerini bozsun,

    Duygularını sinelerinde bıraksın,

    Önlerini kessin,

    Birşey olmaya imkan vermesin,”

    Burada Din, Kuran, Sünneti Sahiha, İslam Hukuku, Modern Hukuk, Demokratik Telakkiler tanımları Fetullah Gülen'in zihnindeki hiyerarşiyi göstermektedir. Din'in Kuran'dan önce gelmesi de önemli bir gariplik sayılabilir.

    15 Temmuz

    Aslında bu konuşmasında 15 Temmuz kalkışmasında neler yapılacağına dair mesajları verdiğini anlıyoruz. Bir çok yere ateşler yağdı, insanlar öldü, yaralandı, düzenleri bozuldu. Bu hareketlenme sessiz Türk insanının sahaya inmesiyle önlendi. Bence en önemli değişim bu. Türk insanı kendisine, bizler de Türk insanına güvendiğimizde sorunlar kolaylıkla hallolacaktır.

    Buradan anlaşılan şey herhangi bir şeyi kendinizden daha fazla önemsiyorsanız sorun yaşarsınız. Ayrıca Ne çekiç, ne çivi olmaya da gerek yok. Kendiniz gibi olmak en önemlisi. Tabii Karar her zamanki gibi sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     

     

     

  • Doğan Cüceloğlu Ölümle Değişim Hıncal Uluç ve Yorumlar

    ahmet hincal

    Hıncal Uluç Doğan Cüceloğlu

    Hıncal Uluç köşesinde yazılan yazı ders verir nitelikte. Ama alınması gereken ders, düşündüğünüz ders değil.  Yazıyı okuduğunuzda daha detaylı olarak anlamanız sağlanacaktır. Hıncal Uluç sarsıcı yazılar yazar,  herkesi sarsmaya çalışır.  Sebebini yazının sonundaki Hıncal Defne ve Deprem linkinden okuyabilirsiniz.


    Doğan Cüceloğlu'nun Anlattıkları

    Ölümü düşünmeden yaşamak güzel de.. Ünlü anekdottur..
    - Yaşamınızın son saati olduğunu bilseniz, kimi arardınız?..
    - ??????
    - Peki ne duruyorsunuz o zaman?..

    Zeynep Saçkırk

    Zeynep Saçkırk'ın yolladığı satırları okurken aklıma geldi birden.. Zeynep kendi notlarını mı yollamış, internetten mi derlemiş, ya da Cüceloğlu'nun kitaplarından da nakletmiş, bilmiyorum.. Ama önemli..Ölümle çok iç içe yaşadığım bu günlerde, yaşamı nasıl durmadan, nasıl anlamsızca ertelediğimizi bir daha düşündüm.. Sonra dedim ki..

    "Bu Cüceloğlu'nu mümkün olduğu kadar fazla insan okumalı.. İşin bana düşen kısmı, bana gönderilen notu, size nakletmek..

    Hıncal Uluç'un yazısı böyle başlıyordu. Bir pazar sabahı bir gazete köşesinde bu yazıyı görmek gerçekten üzücü. Zira pazar günleri sabahı insanlar için keyif aldıkları bir zaman. Uzun kahvaltı, yavaş dokunuşlar ve sohbet, televizyonda br kovboy filmi seyretmek ve Hıncal Uluç'un yazısı. Yazının devamında ise Doğan Cüceloğlu'nun bir seminerde anlattıkları. Bunları okuduğunuzda ayarınızın ve keyfinizin bozulması sonucunu ortaya çıkarabilir, pazar günü sabahı.

    Doğan Cüceloğlu'nu tanıyoruz. Kişisel gelişimin Türkiye'deki öncülerinden biri. Aşağıda anlattıkları ise artık Kişisel Gelişiminden vazgeçip bir tarikat şeyhinin söylediklerine yakın şeyler söylemeye başlaması artık yaşlandığını ve ölümü düşünmeye başladığını gösteriyor. Daha öncesinde tavır koymak ve hayır demek konusunda hiçbir şey söyleyemeyen Doğan Cüceloğlu şimdi ise kişilere ölümü düşündürterek bilgi aktardığı kişilerin daha kolay yönetilmesini da sağlamaya çalışıyor. Bu anlamda kendisine Yaşam koçu yerine Öbür Dünya koçu diyebiliriz.

    Peki, Hıncal Uluç bu yazıyı neden köşesine almıştır. Bunu almasının nedeni kendisinin de ölümü düşünmeye başlaması olabilir ya da insanlara ölümü düşündürterek tavır koymalarını engellemeye çalışması olabilir. Ancak kendisi için şanssızlık olduğunu söyleyebiliriz.

    Katılımcılarla Konuşma

    Doğan Cüceloğlu'nun konuşmasını aşağıdaki şekilde vermiş Hıncal Uluç. Yazının altına da bir yorum eklememiş.

    Doğan Cüceloğlu'nun eğitimindeki katılımcılarla bir konuşmasından:

    Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı? 

    Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok. 

    Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?

    Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm.

    Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?

    Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...

    Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

    Katılımcılar: Hayır

    Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?

    Bir katılımcı: Var. 

    Cüceloğlu: Yarın?

    Bir katılımcı: Evet. 

    Cüceloğlu: 30 yıl sonra?

    Bir katılımcı: Olabilir. 

    Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?

    Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.
    Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti? 

    Bir katılımcı: Yoktur Hocam. 

    Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?

    Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.

    Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek? 

    Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

    Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam. 

    Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?

    Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

    Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

    Ölümle Değişim ve Tarikat Şeyhleri

    Bu yazılanları okuduğunuzda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Herhalde katılımcılarla aynı duyguları yaşayıp kendinizi rahatsız hissetmenizin normal olduğunu söylenebilir. Ancak anlatılanların ortaya çıkaracağı sonuç Doğan Cüceloğlu'nun anlattıklarından çok uzak noktalara ulaşacaktır. Böylece kişiler kendilerini kötü hissedecekler, evde bıraktıklarının her an öleceklerini düşünecekler, tavır koymaları veya hayır demeleri gereken yerde "ölebilir" diye düşünerek tepki göstermekten vazgeçeceklerdir. Dahası her an ölebilirim diye düşünmeye başlayıp büyük ölçüde pasifleşmeye başlayıp bir müddet sonra ölüm korkusu duymaktan ötürü hiçbir şey yapamaz hale gelecekledir.

    Bunun adına kötünün kötü ile tedavi edilmeye çalışılması diyebiliriz. Kötünün kötü ile tedavisi olmaz, olursa bile sonuç daha kötü olacaktır, normal olarak. Kanser hastalığını yaşayan birine daha kötü bir hastalığı örnek vererek onu rahatlatmaya çalışmanın hiçbir yararı olmadığı gibi onun söylenen hastalığı da düşünmeye başlaması sağlanacak ve o hastalığın da kendisinde çıkma ihtimali ortaya çıkacaktır. Bir tarikat şeyhinin söyleminin bir psikoloji profesörünün dilinden aktarılması bana oldulça ilginç gelmektedir. Çok sayıda kardeşini kaybeden kişinin, belki de kardeşleri için yapamadıklarını da sorgulaması anlamına gelebilir, bu  anlatım modeli. 

    Bütün bunlar Doğan Cüceloğlu'ndaki gelişim sürecin sona erdiğini anlatmaktadır. Bu noktadan itibaren ne kendisine ve nede başkalarına katkıda bulunması zor hale gelecektir. Bir seminerinden sonra sorulan bir soruya vermesi gereken cevap yerine anlattığı hikaya dikkate değer.

    Doğan Cüceloğlu'na bir  seminer sonrasında bir kişi şu soruyu sorar. "Doğan Bey, neden 6 ay Türkiye'de 6 ay Amerika'da yaşıyorsunuz? Türkiye'de neden sürekli yaşamıyorsunuz?" Doğan Cüceloğlu "ben cevap yerine size bir hikaye anlatayım" der ve anlatmaya başlar.

    "Köyde yaşayan uyuz bir köpeğe hiç kimse bakmaz ve köpeğin de uyuzu giderek artarmış. Köpeğe hiç kimse de dikkat etmezmiş. Bir gün bu köye bir Amerika'lı aile gelir, yerleşir. Yerleştikten sonra uyuz köpeği görürler ve bakmaya başlarlar. Günler geçtikçe köpeğin uyuzları kaybolur, tüyleri parlar, normal kilosuna kavuşur. Köpek güzelleşmektedir ve köylüler de köpeğin ne kadar güzel bir köpek olduğunu anlarlar.

    Amerika'lı aile köyden ayrılacaklardır ve köpeği de birlikte götürmek isterler. Fakat köylüler güzelleşen köpeğin götürülmesine izin vermezler. Amerikalı aile köyü terkeder ve köpek kalır. Bir kaç ay sonra köpek zayıf, uyuz ve yaralı haline geri döner. Doğan Cüceloğlu kendisini dinleyen bir kaç kişiye bakar ve "İşte ben bu yüzden Türkiye'de sürekli yaşamak istemiyorum" der."

    Kendisi için böyle bir metaforik hikaye anlatabilen bir kişisel gelişimcinin Türkiye'de sürekli yaşamaya başladıktan sonra yukarıdaki ölümlü cümleleri dinleyenlerine söylemesi çok da anormal değil. Daha fazla da bir yorum yapmanın gereksiz olduğunu düşinüyorum.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

     

  • Dolores O'Riordan Cranberries ve Çocuk Tacizi

    Dolores O'RiordanYaşananlar ve Sonuçları

    Dolores O'Riordan ünlü İrlandalı topluluk solisti 46 yaşında vefat ettiği haberi hepimizi şaşırttı.  Yaşadığı olayları anlattığı 2003 yılında verdiği röportajda çok önemli verileri aktarıyordu, kendi hayatı hakkında.  8 yaşından başlayan cinsel tacizin 4 yıl boyunca devam ettiğini öğreniyoruz.


    Çocuk Cinsel Tacizi

    Yıllar boyu devam eden tacizin çocuğun ilerideki hayatını etkileyeceğini biliyoruz.  Tacizin uzun yıllar devam etmesi ise çocuğun anne ve babası tarafından hiç korunmadığını biraz daha gösteriyor.

    Çocuk bunu ifade ettiğinde çocuğa inanmamak 2yok canım sen yanlış anlamışsındır' demek görülen örnekler arasında. Çocuğunu taciz ederken bir adamı yakalayan annenin eline bir odun alıp kendi kız çocuğunu dövmesi ve "dişi köpek kuyruk sallamazsa" diyerek dayağa devam etmesi görülebilen örneklerden.

    Dolores O'Riordan'ın anlattıkları bu açılardan önemli.

    'Kendimden nefret ediyordum'

    Ünlü şarkıcı, 2013 yılında verdiği bir röportajda çocukken cinsel tacize uğradığını, bu yüzden depresyona girdiğini anlatmıştı:

    "Anoreksiya oldum, depresyona girdim ve çöktüm. Neden kendimden nefret ettiğimi biliyordum. Neden kendimi kustuğumu biliyordum. Neden yok olmak istediğimi biliyordum."

    2011 yılında ise kanser olan babasının ölümünün ardından çocukluğunda kendisini taciz eden adamla babasının cenazesinde karşılaştığını aktarmıştı.

    Belfast Telegraph gazetesinden Barry Egan'a bu karşılaşmayla ilgili olarak şunları söyledi:

    "Babam ölmeden önce bir yıl boyunca onunla karşılaşacağıma dair kabuslar görüyordum. Cenazede tahmin ettiğim gibi ağlayarak geldi ve üzgün olduğunu söyledi. Babam daha yeni ölmüştü. Onu yıllardır görmemiştim ve sonra babamın cenazesinde gördüm. Onu yıllar boyunca hayatımda engellemiştim."

    Kaynak <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42699971>

    Yazılan ve Söylenen Şarkılar

    Yazdığı ve söylediği şarkılarda geçmişinden bir türlü kurtulamadığını da anlıyoruz. Zira geçmişte yaşanan tecrübeler ve oluşturduğu stratejiler hayatını etkilemesi devam edecektir. Yaşanamayan çocukluk, cinselliğin erken yaşta uyanması çocuğa yapılacak en büyük kötülüktür denebilir. Taciz eden kişi kadar, anne ve baba  da çocuğu korumamış olmaktan dolayı bu olaydan sorumlu sayılabilirler, kendileri çocuklarını taciz etmemiş olsalar bile.

    Dokunmak temel duyu organlarımızdan biri ve dokunma duygusu üzerinden yapılan kayıtlardan kurtulmak çok kolay değil. Bu bir taciz olduğu gibi, bir tokat, yenen bir dayak, vücudun bir yerin  yanması farkında olunmayan sonuçları ortaya çıkarabilir.

    Uzun süreli tacizlerde ise, zihinsel olarak yaşanan bölünme hayatın içinde yaşanmaya devam edecektir. Bir tarafın kötü olarak algıladığı, diğer tarafın ise karşı gelemediği durumlar kişiyi eşiğe taşıyacaktır.  Dolores O'Riordan da şarkı sözü yazarken ve sahnede şarkı söylerken bu durumdan daha doğrusu eşikten çıkmakta ve sahneden inince aynı durumu yaşamaya devam etmektedir.

    İçinden çıkaramadığı duyguları kendi tanımıyla anoreksiya ile çıkarmaya çalışmakta veya depresyonla kapatmaya çalışmaktadır.

    Birkaç yıl öncesinde intihar girişiminde bulunan sanatçı, hayata çocukları ile bağlandığını da anlatmaktadır.

    Zombie

    Şarkılarında yaşadıklarını üstü kapalı olarak anlatan sanatçının, kendisini taciz eden kişiden kaynaklanan otorite ile çatışması her zaman olmuştur diyebiliriz.  Bu yüzden polise tükürme eylemlerinde veya gücü kullanan insanlara karşı şarkılarında hep mesajlar bulunmaktadır.

    Söylediği şarkıda olduğu gibi yaşananlar birçok insanı zombie haline dönüştürmekte ve hiç bir şey hissedemez hale getirmektedir.

     

    Zombie ve Analyse şarkıları yaşadığı içsel duyguları anlatan önemli veriler iletmektedir.

    Analyse

     

    Belfast Telegraph gazetesine verdiği röportajında ünlü şarkıcı, "Hayatın para ve ünle ilgisi olmadığını anladım. Hepsi çöp. Sevgi en önemli şey" demişti.

    Kaynak <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42699971>

    Sevginin önemsenmesini ifade eden bu cümle ile Dolores O'Riordan'a veda ediyoruz.  Rest in Peace.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

  • Duygusal Kekemelik ve Sonuçları

    Duygusal KekemelikDuygusal Kekemelik

    Bilgi kavramlaştırılabilirse daha kolay anlaşılır ve sonra da kullanılır hale gelecektir. İçeriksiz Düşünme Modeli, Zihinsel Detoks, Eren Altıgeni, Farkındalık Hipnozu gibi ürettiğimiz kavramlardan sonra yeni bir kavramı daha ilginize ve bilginize sunuyoruz. Duygusal Kekemelik. İnsanın hayatını yaşarken karşılaştığı durumlarda, korunmasız ve savunmasız durumda yaşadığı olayların etkisinin ne olduğunu açıklamaya çalışan Duygusal Kekemelik kavramı söyleyemediklerinizin nedenini açıklayacaktır.

    Copyrigth:Duygusal Kekemelik adı ve  makalesi  tescil edilmiştir.  Herhangi  bir sitede, basılı veya görsel medyada izinsiz olarak kullanılamaz ve alıntılanamaz.

     

  • Elif Şafak Ayşe Arman Siyah Süt Röportaj incelemesi (Kishileaks)

    Ayse Arman Elif Şafak Siyah Süt RöportajıAyşe Arman Röportajları

    Ayşe Arman röportajları çok şey anlatır. Gerçekten de uzun yıllardır yaptığı röportajlar hep ses getirdi ve önemsendi. Kendisi doğru sorular sorarak ve ilerleyerek kişinin zihnindeki düşünceleri ortaya çıkarıyor. Elif Şafak'ı daha derinden  incelemek için Ayşe Arman'ın 2007 röportajını da bu araştırmaya dahil ettim. Ayşe Arman'da, Elif Şafak'ta hem Türk insanı ve hem de Türk kadını için çok önemli fenomenler.  Bu araştırmayı yazma nedenim ikisinin de çok önemli olması , hem kendileri ve hem de benzer duyguları yaşayan kişiler açısından da önemli olduğunu düşündüğümdendir.  Bu yüzden geçmişte yaptığı röportajlardan yola çıkarak onun hakkında kendisine de yararlı olabilecek bir yazı daha hazırlamaya karar verdim. Politics of Fiction konuşması ile ilgili olarak hazırladığım yazı sitede yayınlanıyor ve gerçekten yoğun olarak okunuyor.

     

  • Farkındaysanız Dışındasınız

    Cengiz Eren FarkındalıkFarkındaysanız, Dışındasınız..


    Bugünlerde çok konuşulan biri farkındalık. Farkında olalım, farkına varalım, farkına vardım, farkındayım, cümleleri çok söyleniyor. Bize önerilen blgiler içinde de farkındalık önemli görünüyor.

    Duyu Organları ile Korumak

    Farkındalık gerçekten iki süreç için çok önemli. Birincisi ve en önemlisi kendimizi koruma süreçleri için farkındalık gereklidir. Duyu organlarımızdan çok sayıda bilgi alıyoruz. Bu bilgiler görsel, işitsel, kokusal, dokunsal ve tatsal kanalarımızdan geliyor. Bir arabanın sesini duyduğumuzda dönüp bakıyoruz. Üzerimize doğru geliyorsa hemen kendimizi korumak için harekete geçiyor ve koruyoruz.

    Öğrenme Süreçleri

    Farkındalık sürecinin gerekli olduğu ikinci süreç ise. Öğrenme süreçleri. Yeni bir şeyi farkında olarak öğrenmeye çalışıyoruz. Daha sonra da bu bilgiyi düşünmeden kullanabiliyoruz. Bisiklete ilk bindiğiniz zamanları düşünün. Öğrendiğinizde bisiklete binmeyi bilip bilmediğinizi düşünmeden, nereye gideceğinize, ne kadar süre bisiklete bineceğinize ve nereden döneceğinize karar veriyorsunuz.

    Bisiklete binmek bu anlamda önemli. Zira insanın kendi gücü ile hareket edebildiği ender araçlardan biri, bisiklet. O yüzden çocukların bisiklete binmeyi küçük yaşta öğrenmesi çok önemli. Bilmiyorsanız, siz de hemen bisiklete binmeyi öğrenirseniz iyi olur. Kendi kararları ile hareket edebilen çocuklar, bisiklete binerken zihinsel sınırlarını da öteleyebilirler. Bisikletle dünyayı dolaşanlar bile var.

    Hayatın her anında ortaya çıkacak farkındalık, kişiyi farkında olmadan hem çok yoracak ve hem de hayatı izleyen biri haline haline getirecektir. Bu daha sonra yazacağımız yazılardan birinin konusu. Eşikte kalmak.

    İnsan hayatında öğrendiğimiz bilgiler de önemli. Dış dünyadan, sözlü olarak, kitaplardan, internetten, sosyal medyadan çok sayıda bilgi alıyoruz. Bu bilgilere karşı da kendimizi korumamız önemli Öğrendiğimiz bilgiler fırsat ve seçeneklerimizi arttırıyorsa, bunları zihnimize almalı geri kalanlarını ise, başka kullanmak isteyenlere bırakmalıyız.

    Fırsat ve Seçeneklerin Arttırılması

    Örneğin ingilizce öğrenmek. İngilizce öğrendiğimizde iletişim kurabileceğimiz insanların sayısı artacaktır. Türkçe konuşurken iletişim kuracağımız insan sayısı, ingilince öğrendiğimizde, 75 milyondan 3.5 milyara çıkacaktır. Fırsat ve seçeneklerimiz artacaktır. Bisiklete bindiğimizde daha uzağa, araba kullanabildiğimizde çok daha uzaklara gitmemiz bizi geliştirecektir, kendi kararlarımızla olduğunda.

    Bu yüzden bize aktarılan bilgilerin yorumlanması önemli hale geliyor, kendimizi farkında olarak korumamız için. Öğrendiğimiz bilgileri kullanmamızda çok önemli. Bilgi davranışlarımıza aktarılmıyorsa, herhangi bir yararı olmayacaktır. Ben ingilizce biliyorum ama yabancılarla konuşmam diyen bir kişinin durumu gibi olabilir.

    Herhangi bir anınızın iyi ya da kötü olduğunun farkındaysanız, o anın dışına çıkmışsınız demektir.
    “Biz seninle ne kadar mutluyuz” cümlesini kurduğunuzda, kısa bir müddet sonra o içerikte, kötü hissedeceğiniz bir durumla karşılacaksınız demektir. “Bu dersten çok iyi not aldım” diyen öğrenci bir sonraki sınavda, istediği notu almakta zorlanacaktır.

    Düşünmeden

    Bir karar verdikten sonra düşünmeden yaşamaya başladığınızda istediklerinizin gerçekleşmesi kolaylaşabilir. Farkındalık, sorgulamaları, sorgulamalarda sürecin tamamlanmasını engeller. 1-0 öne geçtiğinde “şampiyon olduk” diye düşünen futbolcular, bir gol yediklerinde telaşlanıp bir gol daha atamaz ve şampiyonluğu başkalarına kaptırabilirler. Buna ait örnekleri hatırlıyor olabilirsiniz.
    Böylece şunu özet olarak söyleyebiliriz. Yeni bir şey öğrenirken ya da yeni bir durumlar karşılaşıp kendinizi korurken farkında olmanız önemli. Bunun dışındaki haller için “farkındaysanız, dışındasınız” diyebiliriz. Hayatın dışında kalmadan yaşamak, duyu organlarınızdan içeri mümkün olduğu kadar zengin bilgi girmesi yararlı olur. Bu da diğer bir yazının konusu.

    Buradaki bilgileri de yorumlamanız düşündüğünüzden daha önemli, her öğreneceğiniz yeni bilgiyi yorumlamanız gerektiği gibi.

    facebook/cengiz.eren
    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

  • Kayıplar ve Zihinsel Surecler

    Pervane, Zihinsel SüreçlerTerör ve Kayıplar

    Son dönemde yaşadığımız olaylar ve en son yaşanan Ankara Tren garındaki olay ve çok sayıda insanımızın hayatını kaybetmesi ve yaralanması hepimizi üzdü ve üzmeye devam ediyor. Böyle bir katliamı planlamak, organize etmek ve gerçekleştirmek inanılır gibi değil. İçinde en küçük insan sevgisi olan bir kişi bunu yapamaz ama yapılıyor. Bunu engellemek için neler yapıldı, istihbarat hatası neler bu emniyet güçlerinin ve devletin sorunu. araştırmalardan bir sonuç ortaya çıkacağını düşünüyorum.


    Terör ve Şiddet

    Burada ilgileneceğimiz konu is,e şiddeti bu kadar yüksek olayların üzerimizde farkında olmadan yarattığı etkiler ve zihinsel süreçlerdeki sonuçları. İnsan hayatında kayıplar ve ölümler bizleri hep etkiliyor. Kaybettiklerimiz bizi çok etkilerden, toplumsal olaylardaki kayıplarımız bizi düşündüğümüzden çok daha fazla etkileyecektir.

    Gezi Parkı 17 Ağusto 11 Eylül

    Gezi Parkı'dan itibaren yaşamaya başladığımız baskılı ve kayıplarla dolu dönem, Suruç'ta yaşananlarla üst noktalara taşındı. Terörün yeniden başlaması ile biraz daha artan etkiler, Ankara Katliamı ile çok farklı bir noktaya geldi. Şimdi toplumda yaşayan herkes farkında olmadığı acı hissettiği, çaresizleştiğini düşündüğü, ne yapması gerektiğini bilmediği bir durum ortaya çıkacaktır.

    17 Ağustos 1998 Depreminde yaşadığımız etki ne ise, Ankara Garı olayında da yaşadığımız aynı duygusal ve zihinsel sonuçları içeriyor. Orada çok sayıda insan kaybı doğanın ortaya çıkardığı bir sonuç olurken, bu olayı bir insanın yaratanın olması dolayısı ile daha korkutucu. Bu olayın etkisi ile 2001 yılında yaşadığımız ekonomik krizde 17 Ağustos depreminin de etkisi olduğu düşünülebilir.

    11 Eylül 2001'de Amerika'da Dünya Ticaret merkezi yıkıldığında Amerika'lılarda böyle bir durumu yaşadılar. Yıllar sonra Amerika'lıların yaşadığı ekonomik krizin ardında 11 Eylül'de yaşananların etkisi olduğunu bilmek gerekiyor.

    İki tane temel korkumuz var. Bunlardan birincisi düşme korkusu. Fiziksel veya zihinsel olarak kendimizi düşmüş gibi hissettiğimizde ortaya çıkan sonuç. Diğeri ise aşırı gürültü veya patlamalar.

    Ankara'da pazar günü yaşanan olayda ikisi birden ortaya çıktı. Hem patlama vardı ve hem de çok sayıda insanın hayatını kaybetmesi ve yaralanması zihinsel olarak düşmemizi sağladı. Türkiye'nin başkentinde, izin alınmış Barış için yapılan yürüyüşte bu sonucun ortaya çıkması hepimizi derinden sarstı.

    Bu olayı yaşadığımızda, duyduğumuzda, haberleri dinlediğimizde farkında olmadığımız bir şaşkınlık ve donup kalmayı yaşadık. "Önce böyle Bir şey olamaz" dedik ve gerçekliğini kavrayınca giderek daha fazla acı çekmeye kendimizi düşmüş gibi hissetmeye başladık. Giderek ağırlaşma duygusu, acı hissinin yaygınlaşması, içimizden bir yapma isteğinin gelmemesinin nedeni geçmişte kapattığımız tecrübelerin ortaya çıkmasından dolayı hissettiğimiz, oldukça ağır olarak hissettiğimiz bir sonuçtur.

    Bu dönemin uzun sürmesi ve hissettiğimiz ağırlaşmanın fazlalaşması, bizi hiç bir şey yapamaz hale getirebilir. Geçmişte yaşadığımız kayıplarımız, mutsuzluklarımıza, başarısızlıklarımıza ait sonuçlar farkında olmadan sorgulanacaktır. Duygularını hissetmemeye başlayan kişinin iletişimi zayıflayacak, kendisi da hayattan uzaklaşacaktır.

    Hayatı Yaşamak ve Yönetmek

    Yaşanan acının büyüklüğüne rağmen, hayatı yaşamaya başlamak ve kendiniz için bir şeyler yapmak tek çıkar yol olarak görünmektedir. Kaybettiklerimizin yapmak istediklerini yapmaya başlamak da bir yol olabilir. Yoksa kaybettiklerimizi ve onların ölümlerini düşünmek, hiçbirşey kazandırmayacağı gibi bu duyguların çevremize de yayılmasını sağlayacaktır.

    Zor olsa da kaybettikleriniz ve kendiniz için yaşamaya başlamanız ve biraz zor olsa da devam etmeniz düşündüğünüzden daha yararlı olacaktır. Korku duymadan işinizi sürdürmeniz, sinemaya gitmeniz, doğaya çıkmanız, yeni öğrenme süreçleri başlatmanız, spor yapmanız, yazı yazmanız, yemek yapmanız çok şeyi değiştirecektir.

    17 Ağustos Depremi sonrasında çadırkentlerde verdiğim “Depremle, Hayatla ve Kendimizle Barış” seminerleri çok sayıda insanın yeniden harekete geçmesinde önemli etkiler sağlamıştı.

    Hayat Devam ediyor.Zor da olsa yaşamaya devam... Karar Sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı Eğitmeni

    Posta Gazetesi Bölge Ekleri köşe yazısı.

     

     

  • KGM Kişisel Gelişim Müteahhitliği

    koklerToplum Mühendisliği Toplum Müteahhitliği

    Kavramlar sürekli olarak değişiyor. Yenileri yerine ekleniyor. Toplum Mühendisliği kavramı daha önce o devrin Başbakanı Tansu Çiller tarafından kullanılmıştı.. Milliyet Cumartesi ekinde ise “Toplum Müteahhitliği” kavramını ortaya attım. Bunun nedeni toplumsal ve kimlik tanımlarının inşaat malzemesi ile yapılması ile ilgiliydi. Tartışma “Din Çimentodur” ile başlamış, kum, demir, antifriz ile devam etmişti..

    Topluma Şekil Vermek

    Toplumu kendi amaçlarına göre yönlendirmek isteyenlere “Toplum Müteahhidi” adı verilebilir. Bu anlamda toplum müteahhitliğine en güzel örnek Bush’un Irak’ta yaptıkları olsa gerektir. Benzer şekilde ülkemizde de toplum müteahhitliği yapmak isteyen çok sayıda yönetici ve tarikat şeyhi olduğu da söylenebilir. 

    Ancak bu düşünceler farklı bir takım yeni düşüncelerin oluşmasını sağlamış ve Toplum Müteahhitliği’nden “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” kavramına bir açılım sağlamıştı. “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” ne olabilir diye düşünmeye başladığımda ise ortaya çıkan sonuçların daha da farklı açılımları sağlayacağı görünüyordu.

    “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” nedir? Kişisel gelişim müteahhitliği, kişisel gelişimi kullanarak kendilerinin yuvasını yapmak isteyen kişilerin yaptığı çalışmalara denebilir. Müteahhitlik, yapılan bir şeyin “sabitlenmesi” demek ise, kişisel gelişim müteahhitliğinin de gelişimi “durduran” bir tarafı olsa gerektir.  

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri kendileri yeni bilgiler üretemezler. Sadece başkalarının hikayelerini ve bilgilerini kendilerine aitmiş gibi kullanırlar.  Örneğin balık vermek yerine balık tutulmasının öğretilmesini önerirler. Ama Galata köprüsü üzerinde balık tutmasını bilen ancak hayatını yönetemeyen çok sayıda insan olduğunu da hiç göremezler. Hayatın içinde yaşayamadıkları için  Konfüçyüs’ten gelen bu hikayeyi “Konfüçyüs bugün yaşasaydı, nasıl organize ederdi”, diye düşünmek akıllarına bile gelmez. Olsaydı herhalde insanlara” bilgisayar vermek yerine bilgisayarı kullanmayı öğretin” derdi. Şimdi ise ASP, html, XML, .NET, ASP.NET gibi konuların da öğrenilmesi gerekiyor. O çağlardan çok ilerideyiz çünkü.

    Copy Paste Yazarlar

    Kişisel gelişim müteahhitleri genellikle tercüme edilmiş bilgileri veya başkalarının önemli sözlerini kullanırlar. Kamuoyunda bilinen, herhangi bir yararı olmayan ancak insanı rahatlatan sözleri, cümleleri, hikayeleri sıkça kullanırlar. İç dil kullanamadıkları için dış dile yönelim sonucunda, kıssadan hisseler veya  sözler, sonuçları düşünülmeden kullanılacaktır. Hatta bazı kitapları sadece önemli cümleleri kopyalamak için okudukları da bilinenler arasındadır. Bunları ise daha önceleri copy-paste yazar olarak tanımlamıştık.

    Şarkılar

    Kişisel gelişim müteahhitleri insanları rahatlatan ama çaresizleştiren ve durumun kabul edilmesini sağlayan bir yapıya da sahiptirler. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Sezen Aksu ve Yılmaz Erdoğan ve daha birçokları da bu anlamda kişisel gelişim müteahhidi olarak adlandırılabilirler. “Batsın bu dünya” şarkısı, bu şarkıyı duyan insanı rahatlatmakta ancak pasifleştirmektedir de. İstanbul’a göçün arttığı tarihlerde, İstanbul’a gelip istediği gibi yaşayamadığı için kendini baskı altında hisseden kesimlerin köye dönüşünü hızlandırmak amacıyla “Hadi gelin köyümüze geri dönelim” şarkısının söylenmesi de anlamsız değildir. Bu şarkıyı söyleyen kişinin fareli köyün kavalcısı gibi köyüne dönmesi gerekir miydi? Bu hiç sorgulanmayacaktır.

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri söyledikleri sözlerin ne temeline, ne çatısına, ne de içine bakmazlar. Söylerler ama yanlış olduğu ifade edildiğinde, “Ben o anlamda kullanmadım” diyerek kaçmaya çalışırlar. Sonrasında ise depremin 17 Ağustos’ta yıktığı binalar gibi, cümlelerinin altında kalıverirler, ya da o cümleyi bırakıp, başka bir yanlış cümleye sarılırlar. 

    Roma’yı fethetmeye kalkan, gemilerini Cebelitarık’ta yakan, “Ya bir yol bul, ya da bir yol aç“ dedikten sonra Alp dağlarının üstünde önce savaşı ve hayatını kaybeden Hannibal’in , bu cümleyi söyleyebildiği halde neden bu hale düştüğü üzerinde pek de düşünmezler. 

    Inner Child

    İnner Child’ı “İçimizdeki Çocuk”, Learned Helplessness’i, “Öğrenilmiş Çaresizlik” olarak Türkçe’ye çevirirler ama bunun sonuçlarının ne olacağını ve nerelere kadar ulaşabileceğini de bilmezler. Kişisel Gelişim Müteahhitleri şiddeti onaylayan Hülya Avşar’ı, insanları dizilere bağlamayı, zihinsel sınırlar yaratan dizilerin Senaryo yazarı Birol Güven’i de çok takdir ederler. Hatta onların kendilerinden daha ileride olduğunu da söylerler. Topluma örnek olması gerektiğini de önerirler. 

    “Kişisel Kurtuluş Savaşınızı başlatın” diyerek hayatın savaş olarak algılanabileceğinin farkına varmayıp, herkesin kendileri gibi hayatla savaşmasını isterler. Savaşın sonunda Hannibal’in kaybettiği savaş gibi bir sonucu yaşarlar mı? Bu da şimdilik bilinmez. “Korkaklar her gün cesurlar bir kere ölür” diyerek hayatın sadece ölüm içeriğinde algılanmasını sağlayanlar Kişisel Gelişim Müteahhitleridir. Sonuçları ise Milli maç sonuçlarına benzer sonuçlar olacaktır.

    KGM

    Kısaca KGM diyebileceğimiz Kişisel Gelişim Müteahhitleri, insanlara “karşınızdakini anlayın, ona göre davranın” diyerek tavır konmasını da engelledikleri için, insanları pasifleştirirler. Hatta Passi Flora etkileri de vardır denebilir. Aktardıkları bilgiler içinde, “hayır” kelimesi yoktur veya tavır koymak konusunda bir şey anlatamazlar, zira kendileri de tavır koyamazlar. Bilgiye karşı tavır koyamadıkları gibi, o bilgileri doğru kabul ettikleri için eleştirmeyi bile düşünemezler.  

    Kişisel Gelişim Müteahhitlerinin en önemli özelliklerinden biri de “normalleştirmek” temeli üzerine kurulu olmasıdır. “Normalleştirmek” yaratıcılığın önündeki en büyük engeldir. Şiddetin normalleştirilmesinin şiddeti arttırdığı gibi, çaresizliğin de normalleştirilmesini sağlayıp kendilerine “Belki bu kitapta olmadı ama yeni kitapta olabilir” diyecek, kendilerinin tüketicisi haline gelecek insanlara ulaşmaya çalışırlar.

    Sonuç olarak Kişisel Gelişim Müteahhitleri daha çok kazanmak, daha çok tanınmak ve yukarıda da ifade ettiğim gibi aslında “kendi yuvalarını yapmak” için çalışırlar. Dinlendiğinde doğru olduğunu düşündüğünüz ama üzerinde düşündüğünüzde yanlış olduğu apaçık ortaya çıkacak şeyler söylerler. Örneğin yanlış tercüme olabilir ama “Bilge Ferrari’sini sattığına göre bilgelikten Ferrari kazanılabilirmiş” şeklinde düşündürtülür insanlar. Ama “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen’in Ferrari’sinin tahta bir varil olduğunu da bilmezler. Tırtılın koza yapıp kelebek haline gelmesinden bahsederler ama kelebeklerin ömrünün bir gün olduğunu da hiç söylemezler.

    Kişisel Gelişim Müteahhitlerinden korunmanın tek yolu duyu organlarını doğru olarak kullanmaktır. Önce kitapları ele alınır bakılır, “Maskeler gerçeği gizliyor olabilir mi?” ya da “İnsanlar ipli kuklalar haline getirilmeye çalışılıyor mu?” şeklinde sorgulanır. Kitabın arka sayfası okunur. Toz duman arasındaki bağlantılar kurulur. “Tozu dumana katmak” tanımının “kaçmak ve yakmakla” bağlantılı olup olmadığı sorgulanır. Anlatımın ise “dışlaşmış” mı, “içleşmiş” mi olduğuna bakılır. “Anlatmak istediği şeyi kendi mi anlatıyor yoksa başkasına mı anlattırıyor?” buna da bakılır. Bu sorgulamalar sonunda inliyorsanız “Sen inle her şey başlar” diyebilirsiniz. “İnleyen Nağmeler Ruhumu Sardı” müziği eşliğinde okuyabilirsiniz, tabii okumak isterseniz. “GÜLEN şen sevdalılar vardı” sözleri de tam oturdu bence.

    NLP ve Kişisel Gelişim

    “Değişim” yerine “olmak”, “tavır” yerine “karşınızdakine göre davranmak”  önerisi ile karşınıza gelen KGM’cilere dikkat etmeniz ve kendinizi korumanız gerekmektedir. Korumadığınızda ise siz de farkında olmadan önce “savaşmaya”, sonra “ayrışmaya”, daha sonra da “pasifleşmeye” başlayabilirsiniz.

    KGM’cilerin kullanmayı pek de bilmediği Türkçe’yi ve Türkçe konuşmayı öğrenmeye çalışmanız, kelime haznenizi zenginleştirmeniz ve nominalizasyonlardan uzaklaşıp, fiillerde  de geniş zaman kullanımına geçmeniz, hayatınızı yönetmenizi düşündüğünüzden daha çok kolaylaştırabilir. Bunu yaptığınızda KGM’ciler aktardıkları bilgilerin ne sonuçlar yarattığını kendilerinde görmeye başlayıp, onlar da “olmak” yerine “değişimi yapmak” zorunda kalabilirler. Karar tabii ki sizin!!!!

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     Kozyatağı 

    İlgili Linkler:

     

  • Lions For Lambs Robert Redford Meryl Streep

    lions for lambs Cengiz eren, film yorumları, nlp teknikleri

    Lions For The Lambs


    Alan Parsons Project Şarkısı

    La Sagrada Familia
    (Lead vocal - John Miles)

     Who knows where the road may lead us, only a fool would say
    Who knows if we'll meet along the way
    Follow the brightest star as far as the brave may dare
    What will we find when we get thereLa Sagrada Familia

    We pray the storm will soon be over
    La Sagrada Familiafor the lion and the lamb

    Lions for Lambs filminin müziği buolabilirdi. La Sagrada Familia kilisesi de arslanlar ve kuzular için yapılmıştı. Yüksekliği arslanların gücünü gösterirken, genişliği kuzu kapasitesinin fazla olmasını sağlayacaktı, henüz tamamlanamayan Gaudi'nin kilisesi.  Alan Parson’s’un bu müziğini de bildiğim için bu filme gitmeye karar verdim. Kuzular kim? arslanlar kim? görmek için. 

    Bağlantılar

    Babel filmine benzer bir kurguyu fark etmek kolaylıkla mümkün olabiliyordu. Oradaki uluslarası bağlantılar burada da kurulmuştu. Kader ağlarını örüyordu. Amerika’da bir Üniversite, Savunma Bakanlığı, Gazete, Afganistan arasında kurulan coğrafik ilişkiler ilginç ve hepsi için acı duyguların yaşanıyor olması daha da ilginç.

    Şarkıda ve Babel filminde olduğu gibi yollar kesişecekti ve kesişmişti. Bize de izlemek düşüyordu. Hollywood’da önce star, sonra da yönetmenliğe soyunan aktörlerin yönetmen olduklarında geçmişte yaptıklarını reddetmeleri de ilginç geliyor, bana. Unutulmayanlar filminde Yönetmen Clint Eastwood, aktör Clint Eastwood’a şu cümleleri söyletiyordu. Genç kovboyun sorduğu “bu güne kadar kaç kişi öldürdün” sorusuna  “ Bilmiyorum, hepsinde sarhoştum” cümlesi Clint Eastwood’un kovboyluğu reddettiğine dair önemli bir veri sayılabilir.

     Eğitim Sistemi ve Yönetilir Olmak

    Amerikan eğitim sisteminin, kişisel hırsların, neoconların oluşturduğu yeni stratejilerin eleştirildiği filmde ayrıca verilen kararlar sonuçları sorgulanıyor. Arslanlar ve kuzular arasındaki ilişkilerde medya ve televizyon aracılığı ile sağlanıyor.  Temel amaç ise “ikna”, kuzuların ikna edilmesi veya tepki göstermesinin engellenmesi. Oluşturulan yeni strateji küçük gruplarla nokta vuruşları yapmak. Bu ise  bizim de gündemimizle ilgili teröre karşı savaş dolayısı ile.   Teröristle terörist gibi savaşmak. Yeni strateji uygulanmaya başladığında stratejiyi oluşturanlar, operasyon planlarını yapanlar ve bu stratejiyi uygulayanların yaşadıklarının farkı da ilginç şekilde aktarılmaya çalışılmış, bu filmde. Teknolojik imkanların üstün olması bile sahada arslanlaşarak hayatını kaybeden kuzuların zarar görmesine engel olamıyor.  Ekran üzerinde görülen görüntülerin gerçekte neler hissettiğini de böylece öğrenebiliyoruz.

     Robert Redford

    Robert Redford ise kendi gençliğini ve gençliğinde yaptıklarını geldiği noktada yeniden sorguluyor, genç ve yetenekli olan öğrencisi ile yaptığı konuşmada. Filmdeki rolünün amacı ise eğitim sistemi içinde az bulunan yetenekli öğrencileri fark ederek, onların  başarılı olmasını sağlayıp arslan haline dönüştürmek.

    Tom Cruise

    Tom Cruise ise başarılı öğrenim hayatından sonra politikaya atılan senatörün savunma bakanlığı görevinden sonra oluşturduğu yeni strateji ile başkanlığa doğru ilerlemek istediği anlaşılıyor.  Başarılı, hırslı, güçlü ve ikna edici olmaya çalışırken onun da yaşadığı çelişkiler göz önüne seriliyor. Stratejiler başarılı olmayabilir.

    Kuzular ve Arslanlar

    Kuzularla arslanlar arasında iletişimi sağlayan tecrübeli gazeteci rolündeki Meryl Streep ise her şeyin farkında ve karşı olmasına rağmen tepki gösterse de kendisinden istenen modelde davranmaya devam ediyor. Zira geldiği noktadan geri dönüş ekonomik olarak kendisini etkileyecektir. Filmin sonunda ekranın altında kayan yazılar ise yeni dünya düzenindeki stratejilerin uygulamaya başlandığına dair ikna edici bilgiler haline dönüşüyor arslanlar için.

    Askerlik ve Savaş

    Sahada yaşananlar ise askerlerimizin Cudi Gabar dağlarında nasıl ve neler yaşadıklarını da bize anlatabilir. Savaşmak, arkadaşı için hayatını tehlikeye atmak ve gerekirse can vermek. Ancak aradaki fark biz kendi ülkemiz için bunu yaparken onlar Amerikalı olduklarını göstermek için verilen kararın sonuçlarını başka ülkelerde yaşayan kişiler. Bu anlamda onların başarılı olması ne  kadar zor ise bizim başarılı olmamız o kadar onlardan çok daha kolay.

    “Harita bölge değildir” cümlesini “Ekrandaki görüntü bölge değildir” olarak değiştiren bu film, bölgede yaşanan duyguların durum ve zamana bağlı olarak değiştiğini gösteren mesajlar açısından da ilginç sayılabilir.

     Sisteme Sistemin Muhalefeti

    Filmi görmek Amerikan sistem eleştirisini fark etmek açısından iyi olabilir. Ancak bu eleştiriyi bile kendilerinin yapıyor olması da seyredenlere yani kuzulara hiçbir iş kalmasın ve düşünmesinler isteğinin belirtisi olsa gerek. Eleştiri dahil her şeyi arslanlar ve arslanların ekibi yapıyor. Türkiye'ye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz, diyen zihniyetin bir benzeri. Hollywood sineması, amerikan yönetimi ile içiçe geçmiş durumda.  Dünya kamuoyunu etkilemek için bir araç olarak da kullanılıyor. Yıllarca izlediğimiz savaş filmleri ve amerikan ordusunun gücünün sürekli vurgulanması. Aynı şey National Geographic, Discovery kanallarında da yapılıyor, olabilir.

    Silence of The Lambs

    Son olarak filmin adının Silence Of The Lambs ile benzerliği de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Orada biri insanları, -kuzuları- yerken bu filmde de kuzular arslanların iktidar savaşında kurşunlara hedef oluyor, bir başka ülkenin karlı dağlarında ve ölüyorlar. Kuzular ölür, arslanlar saygı durşunda bulunur, silahların atıldığı cenaze törenlerinde.

    Kuzu olduğunuzda da aslan olduğunuzda da sorun çıkabilir, ya siz?

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Linkler

    Citizen Kane Yurttaş Kane Orson Welles Florence Meryl Streep Hugh Grant 2001 A Space Odyssey Sırları

     

  • Mantıklı mı? Mantıksız mı?

    Mantıklı MantıksızNeden?

     

    Hayatınıza ve yaşadıklarınıza baktığınızda sürekli olarak benzer durumların tekrar ettiğini görmeye başladınız. Aynı acıları çekmek, aynı başarısızlıkları yaşamak hoşunuza gitmese de, bunların devam ettiğini görüyorsunuz. İnsanların size karşı davranışlarında değişiklik olmuyor. Bir işyerinde çalışıyorsanız, hep sizi engelleyen birileri oluyor ya da mobbing'e maruz kalıyorsunuz. Size acı veren bir sevgiliden ayrıldıktan sonra yeni birlikte olduğunuz kişi de size aynı acılı süreçleri yaşatıyor.


     

    Mantıklı Düşünmek

     

    Bunları aşmak için bir çözüm bulmaya çalışıyorsunuz. Kişisel gelişim kitapları okumaya başlıyorsunuz. Umut içinde okuduğunuz kitaplar size bir çözüm olmuyor aynı süreçler devam etmeye devam ediyor. Diyorsunuz ki, bu böyle olmuyor. Bu sırada çalıştığınız işyerinde verilen seminerlere de katılıyorsunuz. Aktarılan bilgiler çok güzel ve öğrendiğinize seviniyorsunuz ama bir süre sonra eski süreçlerin aynen devam ettiğinizi görüyorsunuz.

     

    Neden bunları yaşıyorum? Ben bunları haketmedim? sorularını da kendinize sormaya devam ediyorsunuz.

     

    Çünkü mantıklı düşünüyorsunuz. Herşeyi doğru yaptığınız halde sonuç neden istediğiniz gibi olmuyor? Geçmişte yaşadıklarınızın sonucunda oluşan stratejiler farkında olmadan kullanılmaya devam ediyor. Zekanız hızlı, algı seviyeniz yüksekse yaptığınız her davranışı kendinize mantıklı olarak açıklayabilirsiniz. Bu yüzden zeki insanların sorun yaşaması çok daha kolay hale gelecektir.

     

    Hayatınızı başkaları, başkalarının söyledikleri ya da kararları yönetmeye devam ediyor.

     

    Mantığı Bir kenara bırakmak Mantıksız

     

    Zira beynimiz mantıksız çalışıyor. İçine aktarılan bilgileri ve tecrübeleri içeriksiz modelde kullanmaya devam ediyor. Bu yüzden mantıklı düşünmeyi bir kenara bırakmanız yerinde olabilir.

     

    Sizin yaşadıklarınıza benzeyen çok sayıda mantıksız örnekler verilebilir. Trafikte yapılan tartışmalar, kavgalar, cinayetler, kadına şiddet olayları, verilen alınan rüşvetler hepsi mantıksız ama kendilerine sorarsanız, size mantıklı bir açıklama yapmaya çalıştıklarını göreceksiniz. Ama değişen Bir şey olmayacaktır.

     

    Her davranışımızın altında pozitif bir neden olsa da, davranışlarımız pozitif sonuçlar ortaya çıkarmıyorsa, değişim zamanı gelmiş demektir. Değişim gerçekleşmediği müddetçe mantıklı olarak açıklanan davranışlar ama mantıksız stratejiler kullanılmaya devam edecektir.

     

    Zihninizde varolan stratejiler değişmediği müddetçe istediğiniz kitapları okuyun, istediğiniz seminerlere katılın, sonucun aynı olduğunuz göreceksiniz. Kendi sorunlarınızı düşündükçe konuştukça, anlattıkça kendi zihninizde sorunlarınızın arttığını farkettiğinizde şaşırmamanız yerinde olur.  İyi tecrübelerde, kötü tecrübelerde paylaşıldıkça artar.  Yaşadığınız sorunları kötü tecrübeleri anlatın rahatlarsınız diyenlerin kimler olduğuna bakın. Birilerinin işine yaradığını göreceksiniz.

     

    Doğru Bilinen Yanlışlar

     

    Birinci olarak söylenmesi gereken şey, Bilinçaltı diye bir kavramın yanlış olduğu veya bilinçaltı olmadığı. İnsanlar çocukluktan bu güne kadar yaşadıklarını kaydediyorlar ve yaşadıklarını hatırlamasalar bile duygularını sürekli olarak farkında olmadan hissediyorlar. İşyerinde mobbing gören birinin çocuklukta susturulmuş, sindirilmiş, ya da taciz edilmiş biri olduğunu görmeniz şaşırtıcı olmayacaktır.

     

    İkinci olarak, beynimizi yaşanan tecrübelere ait sonuçları sürekli olarak kullanıyor. Ve beynimizxde herşey herşeyle bağlantılı. Bugün yaptığınız işlere, seçtiğiniz mesleklere baktığınızda, seçimlerinize ve veremediğiniz kararlarınızın sizi farkında olarak istemediğiniz ama farkında olmadan istediğiniz sonuçları ortaya çıkardığınızı göreceksiniz.

     

    Üçüncu olarak, zihin temiz olmadıktan sonra ne öğrenirseniz oğrenin, ne yaparsanız yapın, geçmişteki sonuçların aynen tekrarlandığını göreceksiniz.

     

    Trafik kazalarında yapılan uyarılara rağmen trafik kazalarının artması, kadına şiddeti önleme kampanyalarının yoğun olarak yapılmasına rağmen kadına şiddetin artması, bir kaç yenilgi sonrasında başkanın ya da antrenörün değiştirilmesinin istenmesi mantıksız hem de çok mantıksız. Ama bu süreçler devam edecek görünüyor.

     

    Bir sonraki yazımızda bunun nedenlerini açıklamaya çalışacağız.

     

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     

    fotoğraf  ve Çizgi Uğur Gürsoy

     

     

  • NLP ve Uçak Korkusu (Uçuş Korkusu)

    uçak korkusu, nlp teknikleri ile değişimUçak Korkusu ve NLP İle Zihinsel Detoks

     
    Uçak Korkusu  kişileriin uçağa binmekten korktuğu durumları ifade ediyor. Ancak Uçak veya Uçusş korkusu çeken insanların lunaparklardaki sandal veya kamikazeye binemediklerini, rafting yapamadıklarını, yamaç paraşütüne binemediklerini de görüyoruz.

     


    Uçak korkusu ortaya çıkmadan önce kişinin mutlaka beklenmedik bir darbe yemesi veya bir olayla karşılaştığını da görüyoruz.
    Yaşanan bu olaylar kişinin o güne kadar olan zihinsel yapısını farklı hale getirdiği ve kişi de bunun farkında olmadığı için sonucu uçak korkusu olarak adlandırıyor veya adlandırılıyor.

    Bu anlamda uçak korkusu buzdağının sadece görünen ucu.  Zihinsel süreçler farkedildikten ve iç tarafta neler olduğu net olarak anlaşıldıktan sonra  uçak korkusu kendiliğinden ortadan kalkıyor

    Uçak Korkusu Uçak Korkusu Değil

    Biraz daha dikkat edildiğinde uçak korkusunun ortaya çıktığı an gerçekten kişinin o güne kadar kullandığı stratejilerin yetersizliğini gösteren bir yapının olduğunu gösteriyor. Bir çok korkumuz gibi uçak korkusu bir değişim sinyali. Kişi bu değişimi gerçekleştirmedikçe uçak korkusu artarak devam edecektir ve kişi farkında olmasa da değişime zorlayacaktır.

    Kişisel seminerlerde aktarılan bilgiler ve yapılan uygulamalarla Uçak Korkusu ortadan kalkmakta ve kişi kolaylıkla uçabilmektedir.  Zira süreçler ve stratejilerin ve elde edilen sonuçların dikkatli şekilde incelenmesi, kininin o güne kadar neden değişime direnç gösterdiğini ortaya çıkarmaktadır. O andan sonra geleceği planlayabilmek için farkında olmadan oluşan etkiler ortadan kalktığı için karar vererek harekete kolaylıkla geçebilmektedir.

    NLP ve Uçuş Korkusu

    Uçak korkusu ile ortaya çıkan durumların neler olduğunu farketmek ve bunun ve diğer korkularınızın ortadan kalmasını istiyorsanız Zihinsel Detoks programına katılabilirsiniz.

    NLP ile Zihinsel Detoks programı yaklaşık 12-16 aat sürmekte ve kişi bir uçağa binip sonuçları gördükten sonra  1 yada iki kez daha görüşülmektedir.

    Uçak Korkusu ile olarak yapılan bilgi aktarımları için Zihinsel Detoks programı uygulanmakta ve  2.500 TL+ KDV ücret alınmaktadır. İlk görüşmelerden sonraki görüşmeler değişim süreçlerinin takip edilmesi ve geleceğin planlanması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Uçak korkusu ortadan kalktığı gibi, hayatın başka içeriklerini de yönetmede, kaynakları daha zengin olarak kullanmada önemli farklılıklar ortaya çıkmaktadır.

    Randevu ve Rezervasyon için 0216 464 17 27'den randevu  alabilirsiniz.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    NLP ve Zihinsel Detoks Köşe Yazısı Hannibal ve Zihinsel Detoks Geçmişi Maziye Gönderen Program: NLP İle Zihinsel Detoks Zihinsel Detoks Programı

     

     

  • Öğrenilmiş Çaresizlik ve Learned Helplessness

    Öğrenilmiş Çaresizlik Learned HelplessnessKavramların Tercümesi

    Son dönemlerde yoğun olarak kullanılan öğrenilmiş çaresizlik kavramı, birşey yapamayan insanların, hiç bir şey yapamaz hale gelmesini sağlamaktadır. Tercümesi yanlış olan bu kavramı bu hali ile kamuoyuna ifade eden kişilerin de çaresizlik yaşayacakları söylenebilir. Genellikle copy-paste yazarlar tarafından Türkiye'ye duyurulan bu kavramların yanlış tercüme edilmesi istenen sonuca ulaşmayı engellemektedir, kavramı doğru kabul eden ve üzerinde yorum yapmayı düşünmeyen kişilerde.

     

  • Önermeler Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre

    Hacı Bektaş Veli Yunus Emre

    Anlatılan bir menkıbedir. Yunus Emre Yunus Emre olmadan birgün buğday istemek için Hacı Bektaş Veli'ye gider.Toprakla uğraşan bir kişidir, Yunus. Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre'ye “ Buğday mı istersin? yoksa Erenlerin himmetini mi?” Yunus Emre ihtiyacı olan “buğday” cevabını verir. Buğdayı alıp giderken, hata yaptığını anlar ve geri dönüp “himmet istiyorum” der. Hacı Bektaş Veli ise, kendisine “senin kısmetin Tabduk Emre'de” der.

    Yunus Emre buğdayı da bırakıp Tabduk Emre'nin dergahına gider. Kırk yıl orada kalır. Sonra da biz onu Yunus Emre olarak tanırız. Özlü şiirleri çok uzak yıllardan bugüne ulaşıp, okuduğumuzda bizi duygulandırır. (Himmet: yardım, kayırma, çalışma, emek, gayret, lutuf anlamlarına gelmektedir. TDK)

    Önermeler

    Önermeler hayatımızda çok önemli. İnsana çok sayıda ulaşan önerme ve bu önermelerin sonuçları farkında olmadan hayatı etkiliyor. Önermeler açısından Hacı Bektaş Veli İle Yunus Emre arasındaki iletişime baktığımızda ilginç sonuçlar ortaya çıkabilecektir.

    Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre kendisinden buğday istemeden ona iki önerme sunar. Buğday mı? Himmet mi?. Bu iki önermeden birini kabul eden Yunus Emre, geri dönüp, himmet istediğinde Hacı Bektaş Veli 'den gelen bütün önermeleri kabul etmek zorunda kalacaktır. Çünkü kendisine ulaşan iki önermeden birini kabul etmiştir. Bu Hacı Bektaş Veli'nin Yunus Emre'de daha gelişmiş olduğunu gösteren bir delil sayılabilir.

    Buradan anlamamız gereken nokta şu. Eğer bir önermeyi kabul ederseniz, aynı kişiden gelen başka önermeleri de kabul etmek zorunda kalırsınız. YunusEmre “Senin Kısmetin Tabduk Emre'de” önermesini kabul etmiş ve o dergaha gidip orada kırk yıl hizmet etmiştir.

    Hayatımızı yönetmek istiyorsak, önermeler konusunda çok dikkatli olmamız önemli. Bir arkadaşınız telefon edip “Sinemaya gidelim mi?” diye sorduğunda düşünmeden evet diyorsanız, önermeyi kabul etmiş olursunuz. Bu bir kaç defa tekrarlandığında ve evet dediğinizde “şu arkadaşım, beni arasa da bir sinemaya gitsek” diye düşünmeye başladığınızı göreceksiniz. Sinema içeriğinde hayatınızı arkadaşınızın yönetmeye başladığınızı söyleyebiliriz.

    Yunus Emre kendisine sunulan önermeyi reddetseydi, ne olurdu bilemeyiz. Bugüne ulaşır mıydı? söyledikleri, yazdıkları farklı olur muydu? Bunu da bilemeyiz ama kendi yönettiği bir hayat yaşamış olabilirdi.

    Önermenin Gücü

    Eğer bir içerikte yeteri kadar güçlüyseniz, tek önerme sunar ve bunu kabul ettirebilirsiniz. Ancak genellikle hayat böyle bir durumu çoğu zaman ortaya çıkarmıyor. Bu sebepten size bir önerme ulaşıyor ve reddedemeyecek durumdaysanız, size yapılan önermeyi kabul etmek yerine, yeni bir önerme üretmek yararlı olabilir.

    Oldukça basit görünen “ Sinemaya gidelim mi?” önermesini kabul etmek yerine, “evet ben de sinemaya gitmek istiyorum. Şu sinemaya, şu seansa gidebilirim” dediğinizde, arkadaşınızın önermesi yerine kendi önermenizi uygulamış olursunuz. Buradaki önemli nokta önermeyi kendi isteğinizle de kabul edebildiğinizde sorun olmayacaktır. “Şimdi senin bu önermeni kabul ediyorum” demeniz gelecekte sizin de önerme yapmanızı sağlayabilir.

    Marlon Brando ve Oscar'ı Reddetmek

    Marlon Brando'nun Oscar kazandığı ancak ödülü almak için gönderdiği kızın, “Hollywood filmlerinde kızılderilileri vahşi ve saldırgan gösterdiği için Marlon Brando teşekkür ediyor ama Oscar ödülünü almayı reddediyor” şeklinde ifadesi ile Roger Moore'u şaşırttığı sahnenin yaşanmasını sağlayan, oynadığı Godfather filmindeki sinema tarihinin en önemli repliklerinden biri konumuza da açıklık getiriyor. (kabul ediyorum cümle biraz uzun oldu)

    On  The Waterfront

    Godfather  Oscar'ı reddediş...

    Don Corleone'nin “Ona reddemeyeceği bir teklfte bulunacağım”, cümlesi önermenin itirazsız , kabul edileceği anlamını taşıyor.

    Biri, pek de istemediğiniz hadle flört etmeyi sizekabul ettirdiğinde, ayrılma önermesini de size kabul ettirecektir. İş konusunda başkalarının kararlarına göre hareket ediyor ve önermeleri kabul ediyorsanız, işten başkasının önermesi ile ayrılmak zorunda kalabilirsiniz. Evlilik kararlarında da böyle olduğu çoğunlukla görülebilir.

    Politik Önermeler

    Özellikle politika da önermelerin kabul edilmesi hayatın yönetiminin başkalarına bırakılmasını sağlayabilir. Dışarıdan çok güzel bir hayat görünse de, içinde korku, tedirginlik barındıran, başkalarının ağzından çıkan bir cümleye bağlanan bir hayatı yaşatabilir. “Seni Milletvekili adayı yapıyorum” cümlesi çok sevindirirken, “seni aday yapmıyorum” cümlesi de o kadar üzebilir ama daha üzücü olan hayatın yönetiminin başkasına bırakıldığıdır.

    Size ulaşan önermeleri farketmenizi, bilerek kabul etmeniz, reddetmeniz, ya da yeni önerme üretmeniz hayatınızın yönetimini kolaylaştıracaktır. Karar, yine sizin tabii ki.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

    Posta Gazetesi Bölge Eklerinde yayınlanmış, NLP Teknikleri ve NLP Bilgileri İle Hazırlanmıştır.

     

     

  • Play-Back veya Sahibinin Sesi

    Play Back şarkılarPlay Back

    Bildiğiniz gibi play-back terimi televizyonlardan dilimize düşen bir kelime. Arka planda çalınan müziği veya sesi anlatan birlikte kullanılan bu iki kelime aslında düşündüğümüzden daha fazla şey anlatıyor olabili mi? Televizyon programların hızı ve stüdyo olanakları elvermediğinden sanatçılar kendi şarkılarını söylerken bu tekniği kullanırlar. Arka planda müzik çalar ve bu ses ekranda duyulur. Sanatçı ise elinde çalışmayan mikrofona şarkıyı söylüyormuş gibi yapar. Zira mikrofonu eline almasa play-back olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır. Bazen ses ile dudaklar arasında senkronizasyon kaybolduğunda play-back yapıldığı anlaşılır, tabii sanatçının da play-back yapamadığı söylenebilir.  Özellikle sanatçının kaseti yeni ise ve bütün şarkıları henüz ezberleyememişse, bu terslikler çok sık tekrarlanır.  

    Sanatçı ne kadar gerçekmiş gibi söylüyorsa o kadar iyi bir play-back üstadı olduğu söylenebilir. Bu iyi midir? Kötü müdür? Pek düşünülmez.  

    Başka İçeriklerde Play Back

    Play-back aslında hayatın başka içeriklerinde de görülmektedir. Kendisine verilen rolü oynayan kişi de play-back yapmaktadır. Başkasının kullandığı kelimeleri ve cümleleri kullanmak da benzer şekilde play-back olarak adlandırılabilir. Bu sadece bu kadarla da kalmaz. Kendi hazırladığınız bir metni veya prezentasyonu aynı şekilde iki kez bile yapıyorsanız, ikincisinde play-back bile yaptığınız söylenebilir.

    Kişisel Gelişim ve Play Back

    Kişisel gelişim konusunda verilen seminerlerde de bu sıklıkla görülebilir. Tabii yazılan kitaplarda da.  Bir kişi bir anlatıyı başlangıçtan bitişe kadar aynı şekilde ikinci kez anlatıyorsa play-back kişisel gelişimci olduğu söylenebilir. Kişisel Gelişim konusunda yazanlar eğer “copy-paste yazar” ise “play-back” yapıyor olmaları çok da anormal karşılanmamalıdır.  

    Üzerinde bir gramofonun ve bir köpeğin yer aldığı “His Master’s voice” yazan bir logoyu hatırlıyorum.  Galiba gramafon markasının logosu idi, bu yazı ve şekil.  Türkçe’ye ise “Sahibinin Sesi” olarak tercüme edilmişti. Gramofon plağı, teyp, kaset, cd ve şimdilerde mp3’ler üzerinde kayıtlı olanın binlerce defa seslendirilmesini sağlamaktadır. Bu şekilde kayıtlı olan bir şeyi birçok kereler dinlenebilir.  

    Şarkılar ve Kader

    Ses ve müzik sanatçıları, besteci veya söz yazarının şarkılarını yeniden çalar ve söylerken aynı notaları tekrar etmekte veya aynı sözleri söylemektedirler. Bu da bir anlamda kayıtlı olan için play-back demektir. Sadece kendilerine ve seslerine göre bir yorum ortaya koyarak, az da olsa bir farklılık yaratırlar. Klasik müzik dünyasında bu kolaylıkla görülebilir. Yehudi Menuhin notalarını bildiği bir parçayı çalar ve ona kendi yorumunu da katar. Ne kadar çok şarkı veya nota biliyorsa ve bunu farklı yorumluyorsa o kadar ünlü bir sanatçı olur.  

    Şarkıcılar için sürekli olarak söyledikleri şarkılardan biri ve bir kaçı farkında olmadan kaderleri de olabilmektedir. Berkant’ın söylediği Samanyolu şarkısı bunu yazan ve söyleyen kişilerin hayatı boyunca sürecek ve sonra unutulacaktır. “Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek” sözleri bu sonucu yaratabilir mi? Benzer şekilde Mary Hopkin “Those were the days my friends”şarkısı ile büyük başarı kazanmış ancak daha sonra söylediği şarkıların hiçbiri bu başarıya ulaşamamış ve unutulmuştur. Bu şarkıyı yazan Beatles’te bu şarkıdan sonra dağılmış ve sonrasında ise bir araya gelememişlerdir. Benzer bir durum “Bu akşam ölürüm “ şarkısını söyleyen Murat Kekilli'nin de başına gelmiştir. Birden patlayan bu şarkı açıklanması uzun sürecek olan nedenlerden dolayı, Murat Kekilli bir daha benzer etkide bir şarkı yazamayacak veya söyleyemecektir.  

    Zihindeki Şarkılar

    Bir şarkıyı dinlerken benzer süreç dinleyen kişinin zihinde de yaşanmaktadır. Bildiğiniz bir şarkıyı dinlemeye başladığınızda, zihninizdeki kayıtlarda play-back yapmaya başlamaktadır. Bilinen şarkının birkaç notası duyulduğunda zihnimizde şarkı çalınmaya başlamış demektir. Bu şarkı zihnimizde çalınırken şarkı ile ilgili duygusal bir durumda birlikte çağrılıyorsa, o zaman bu şarkının kişi tarafından sevildiği söylenebilir. Sanatçı bir ayrılık şarkısı söylüyorsa, dinleyen kişi de bu şarkıyı zihninde ayrıldığı sevgilisine söylediği anlaşılabilir. Böylece müzik sözleri, sözler, duyguları, duygular ise hissetmeyi sağlamaktadır. Dinleyen kişi de farkında olmadan yaşadığı boşluklarının büyüklüğüne göre duygusal yoğunluğu yaşamaya başlar ve davam ederler. Öyle ki bazı şarkılarda hüngür hüngür ağlandığı da olur.  

    Bu yazının konusu olmamasına rağmen iyi söz yazarları iyi sosyologdur da denebilir. Şarkıların içeriklerini toplumdaki geniş kesimlerin duygusal boşluklarının neler olduğunu fark ederek bunları şarkıları ile uyarmaya çalışırlar. Aşk en çok kullanılan içeriktir. Sonrasında ise ayrılık, ölüm içerikleri kullanılır. Son zamanlarda yoğun olarak cinsellik kavramı da şarkılarda etkili olmaya başlamıştır.  

    Bütün bunlar play-back davranışının yoğun şekilde kullanıldığını göstermektedir. Model başka içeriklerde de devam etmektedir. Masal ve fıkra anlatan kişilerde play-back yapmaktadır. Aynı şekilde başka kişilerin sözlerini kullananlar da aynı şekilde davranıyor denebilir.  

    Dış Dil Kullanımı Play Back'tir

    Kişisel gelişim konusunda da play-back oldukça yaygındır. Zira verilen bilgiler içinde çoğunlukla daha önce ifadelendirilmiş kelime ve cümleler yoğunlukla kullanılmaktadır. Örneğin Konfüçyüs’ün bir cümlesi kullanıldığında farkında olmadan bir süreç de başlamaktadır. Bu cümleyi söyleyen kişinin zihninde Konfüçyüs’ün yeri de belirlenmektedir. His Master’s Voice veya Sahibinin Sesi tanımına uygun olarak Konfüçyüs o kişinin beyninde Master veya sahip olarak yer almakta ve Konfüçyüs binlerce yıl öncesinden o kişiyi yönetmeye başlamaktadır. Bu cümleleri dinleyen kişiler de bu cümleyi, cümleleri doğru kabul ettiklerinde benzer sonuç onların zihninde de gerçekleşmekte ve böylece Konfüçyüs’ün sahiplik alanı genişlemektedir.  

    Bu sadece bir örnek tabii ki.  Kişiler neler yaptıklarının farkında olmayabilirler. Taa ki bu yazıyı okuyana kadar. Ama bu kadarla kalsa iyi . Bir de farkında olarak ve bilerek bu mesajları aktaranlar da olabilir mi? Başkalarının anlattıklarını veya sözlerini kullanan kişiler “dış dil” kullanarak, o bilgileri doğru kabul ettiklerini ve dinleyenlerinde doğru kabul etmeleri gerektiğine dair mesajı vermektedirler. Böylece bilgi aktarımı kişisel gelişimi durağanlaştırmakta ve bu bilgiyi anlatan kişilerde ortaya çıkan “öğrenilmiş gelişememezlik” süreci de başlamaktadır.  

    Hem bilgi sahibi olduklarını  düşünen ama gelişemeyen kişilerde sorunlar giderek artmakta ve kişisel gelişimcilerden öğrendikleri “öğrenilmiş çaresizlik”’in gerçek olduğunu kabul ederek, kesilmeyi bekleyen kurbanlar haline dönüşmektedirler. Bu benzetme yazı kurban bayramında yazıldığı için içeriğe dahil edilmiştir. Yaratıcı düşüncenin ve yaratıcı düşüncenin sözelleştirilmesi, “iç dil” kullanılmaya başlanması ile “play-back” anlatılarınızın önüne geçecek ve “istenen sonuca” daha kolay ulaşmanızı sağlayacaktır. Bir denemenizde bir mahzur olmasa gerektir.  

    Beynimize Aktarılan Bilgiler

    Beynimize aktarılan yazılı, sözlü, müzikli, şarkılı her türlü bilgiye dikkat etmek gereği gün gibi ortadadır. Zira her cümle farkında olmadığımız bir takım sonuçların beynimize aktarılmasına sebep olabilir.  Kitaplarda, televizyon programlarında yorumlarda, yazılarda farkında olmadan alınan bilgilerin sonuçları daha sonra hayatımızda ortaya çıktığında şaşırmamak da gerekmektedir. Bundan kurtulmanın en kısa yolu ise kişinin kendisini korumasıdır. Anlatılan konu kendi sesi ile mi yoksa sahibinin sesi olarak mı aktarılıyor, bu ayrımın fark edilmesi, korumayı çok daha kolaylaştırabilir. Mevlana bile “artık yeni bir şeyler söylemek lazım” cümlesini söyleyene kadar yaratıcılığını kullanmamış olsa gerektir. Bu cümleyi söyledikten sonra başkaları Mevlana’nın cümlelerini bize aktarmaktan başka bir şey yapmamıştır.  

    Daha da ileri giderek size önerilen bir hayatı yaşaıyorsanız da, hayat boyuyunda "long play-back" yapıyor olabilirsiniz.  Ancak bu durumda şarkının sonu hiç de istediğiniz gibi bitmeyebilir.  Dünyayı değiştiren insanlara bakıldığında play-back değil, sadece kendi istediklerini yapan insanlar olduğunu da görürüz.  Ama nasıl yaşayacağınıza dair bir karar vermeniz gerekiyorsa, bunu sadece siz verebilmelisiniz.

    Yeni şeyler söylemekten de ileri olarak kendi dilimizi oluşturup kendi cümlelerimizi dış dil etkisinden uzakta kelimelendirmeye başladığımızda yaratıcılığın kullanılmaya ve sınırların ötelenmeye başladığını siz de kolayca görebilirsiniz, kendinizi hiç olmadığı kadar iyi hissederken.  

    Bu yazıdan sonra play-back, play-back olmaktan çıkacaktır. Daha da iyi anlaşılabilmesi için son cümle şu olabilir. “No Play-back, No copy-paste, please”.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

    Kişisel Gelişim Posta NLP YazılarındanKGM Kişisel Gelişim Müteahhitliği Bir Kishileaks yazısı daha Üstün Dökmen Kişisel Gelişim Dergisi Röportajı

     

  • Şiddet ve Kişisel Tarih

    Kadına Çocuğa ŞiddetÖfke ve Şiddet

     

    Hayatı yaşarken bir çok durumla karşılaşıyoruz. Gülüyoruz, eğleniyoruz, keyifli anlar yaşıyoruz, kızıyoruz, öfkeleniyoruz. Bazı kişilerde bu kızgınlık ve öfke geçici bir durum olarak yaşanırken, bazılarımızda şiddet ortaya çıkarıyor. En çok da kadına ve çocuklara erkeklerin gösterdiği şiddet.


     

    Bilmediğimiz şeyi düşünemediğimiz, öğrenmediğimiz bir şeyi yapmamız mümkün değil. O zaman şiddet nereden öğreniliyor? Sorusu bu anlamda önemli sayılabilir.

     

     

     

     

     

     

     

    Evde öğrenilen şiddet,

    Okulda öğrenilen şiddet,

    Sokakta öğrenilen şiddet,

    Bilgisayar oyunlar ile öğrenilen şiddet,

    Filmlerle ve çizgi filmlerle öğrenilen şiddet,

    Askerlikte Öğrenilen Şiddet

    Terör olaylarından öğrenilen şiddet

    Şarkılardan öğrenilen şiddet,

    Hayvanlara uygulanan şiddet,

    Doğaya karşı şiddet,

    ve daha bir çoğu.

     

    Sinirlenmek

     

    Herhangi bir duruma sinirleniyorsanız, o içerikte hayatınızı yönetemiyorsunuz demektir. Herhangi bir kişi gelip sizi sinirlendirebiliyorsa, sinirlenmenizin nedeni o durum ya da insan olmayabilir. Geçmişte yaşadığınız tecrübelerde gösteremediğiniz tepkileri, o durum ya da o kişiye gösterdiğiniz anlamına gelecektir. Buna zihninizde varolan kapakların açılması ve geçmişte yaşanan duyguların özellikle kötü tecrübelerdeki duyguların ortaya çıkması diyebiliriz.

     

    Genellikle bu durumlardan sonra gözyaşı ortaya çıkmasının da bir nedeni olduğu bilinmelidir.

     

    Öfkelenmek

     

    Öfke ise,, bu durumun biraz daha ileri bir halidir denebilir. Genellikle kişinin kendisini güçsüz hissettiği durumlarda ortaya çıkacaktır. Kendisini sinirlendiren ve kızdıran içeriğe zarar vermeye doğru bir sürecinde başlangıcıdır, aynı zamanda. Sinirlendiğiniz durumlarda ortaya çıkan zihinsel kapakların açılması, biraz daha fazlalaşmıştır. Kişi kendisini güçsüz hissettiren durumu veya kişiye zarar vermeye .çalışabilir. Bu aynı zamanda şiddetin ortaya çıkabileceğinin bir başlangıcıdır, diyebiliriz.

     

    Bu noktada kişi gözlerini kıpmaz hale gelir, burundan nefes alır ve nefes alma süreleri uzar. Kişi farkında olmadığı bir transa geçer.

     

    Kişinin geçmişte yaşadığı tecrübeler içinde dayak ve şiddet var ise, o zaman karşısındaki kişiyi, geçmişte nasıl cezalandırıldıysa, benzer şekilde cezalandırmaya çalışır. Böylece kendi gerçeğini kaybetmiş ve karşısındaki kişi insan olmaktan çıkıp bir objeye dönüşmüştür.

     

    Şiddet

     

    Bir sonraki aşama ise, zihinsel kapakların tamamen açılmasından sonra bu kapakları açan kişinin sürekli olarak ve kötü hissedilerek düşünülmeye devam edilmesi, öfkede ortaya çıkan trans durumunun biraz daha derinleşmesidir. Ortaya çıkan her şiddetin bir tarihçesi olduğunu bilmek, o kişinin kişisel tarihçesini anlamak gerekir.

     

    Genellikle kadın cinayetlerinde görülen bir durumdur. Kişi sürekli olarak aynı konuyu takıntılı olarak düşünmekte ve planlar yapmaya başlamaktadır. O kişinin zihninde kadın insan olmaktan çıkıp bir obje haline gelmiştir.

     

    Kasım ayında 27 kadın erkekler tarafından öldürülmüş. 2016 yılında toplam 328 kadın kadın cinayeti işlenirken, 2017 yılında Kasım ayı dahil 366 kadının öldürülmüş olması tabii ki çok üzücü. Bu cinayetleri işleyen kişiler genellikle kadınların en yakınında olan kişiler.

    http://www.hurriyet.com.tr/eskisehir-kadin-meclisi-10-ayda-337-kadin-oldu-40658102

     

    Kadının bir obje ve erkek tarafından sahip olunan bir meta olarak görülmesi bu sonuçları ortaya çıkarmaktadır. Şiddeti küçük yaşta öğrenen kişiler ileri yaşlarda bu durumlarla karşılaşmakta, ve hakim karşısında geçtiğinde “Ne yaptığımı hatırlamıyorum, hakim bey” diyebilmektedir.

     

    Şarkılar, Filmler,  Bilgisayar Oyunları

     

    Tom and Jerry, Temel Reis ve benzeri çizgi filmler ile “seni saran kucaklar kara toprakla dolsun”, “kafama sıkar giderim”, seni versinler ellere, beni vursunlar”, “ya benimsin ya toprağın” "yakarım Roma'yı da yakarım" sözlerini aktaran şarkı sözlerinin de şiddete katkısı olduğunu söyleyebiliriz. Daha fazlasını siz bulabilir, yorumlara yazabilirsiniz.

     

    Sinirlenmenin, hiddet ve öfkenin ve şiddetin ortadan kalkması insan değeri ile yakından ilgilidir. Kadın, erken çocuk ayrımı yapmadan insan değerli olduğuna inanmak ve insanları aptal akıllı salak zeki ve benzeri sınıflamalardan uzak tutmak, daha doğrusu ayrımcılık yapmamak şiddetin azalmasını sağlayabilir.

     

    Kişinin zihni temiz değilse, geçmişte yaşadığı tecrübeler içinde şiddeti bir şekilde öğrenmişse, bir gün ortaya çıkabilir.

     

    Özellikle yaşadığımız dönem herkesin zihinsel kapaklarının kolayca açıldığı durumları ortaya çıkarıyor. Bu sebepten araba kullanırken, tanımadığınız insanlarla iletişim kurarken, birileri ile tanışıp yakınlaşmadan önce onların neler yaşadığını öğrenmeniz yerinde olacaktır. Karşı tarafın sinirlendiğini, bakışlarının tek noktaya kilitlendiği durumları gördüğünüzde, oralardan uzaklaşmanız yararlı olabilir. Aynı durumlar sizde ortaya çıkıyorsa, duygularınızı sakince ifade edebileceğiniz durumları öğrenmeniz güzel olur.

     

    Sık sık sinirleniyorsanız, öfkeleniyorsanız, birilerine ya da bir şeylere kızıyorsanız değişim zamanı ve kendi kişisel tarihinizi gözden geçirmenin zamanı gelmiş demektir.

     

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı Eğitmeni

     

    http://www.erenlp.com

     

  • The Trial, Dava Orson Welles'in Kafka Yorumu

    dava, orson welles, kafka, nlp, cengiz eren.Ortson Welles Kafka  Dava

    Orson Welles'in çektiği ve kendisinin de avukatı oynadığı Dava filmi Kafka'nın aynı isimli kitabından uyarlanmıştır. Kafka'nın karamsarlığını ve zihninde yarattığı ortamı yaratmaya çalışmıştır Orson Welles.  Yurttaş Kane filminden sonra aforoz edildiği Hollywood'dan ayrılıp, bu filmi çekmeye çalışmış, parasız kaldığında küçük roller alarak film için para kazanmıştır.

    Bugünü özellikle Türkiye'de yaşanan davalarla da benzeştiği noktaların olduğunu seyrettiğinizde göreceksiniz. Başlangıçtaki kapı hikayesi ve Guard ve God arasındaki fonetik cinası önemli bulduğumu söylemeliyim.

     Joseph K.

    Joseph K. bir sabah suçlanır ve suçsuz olduğunu ispat etmeye çalışıri, çalışır, çalışır, çalışır.  Sonrasında kurtulmaya çalışır, destek arar, avukat arar ve direnci kırılır.  Karanlık içinde ve sıkıcı bir ortamda suç, adalet, yargıç, avukat ve de kadınlar bağlamında dava anlatılmaktadır. Suçlanmak ve sonrasında insanların kişinin suçlu olduğunu yüzünden anlaması,gibi noktalarla önemli mesajları da aktarmaktadır.

    Anthony Perkins

    Anthony Perkins'in önemli performanslarından biri olan Dava filminde Romy Schnieder, Elsa Martinelli, Akim Tamiroff gibi önemli isimler yer almaktadır, yönetmenliğini Orson Welles'in yaptığı filmde.

    Yurttaş Kane ve Dava

    Orson Welles bu filmi ile belki de Hollywood'u kendisini Yurttaş Kane filmi ile suçlamasına bir cevap olarak da çekmiş olabilir. Suçum neydi? ben de bilemedim mesajı, filmdeki mesaj ile aynıdır.

    Bugün yaşanan mantıksız durumları, rüyada yaşanan kabus içeriğinde aktaran bu filmle kavramak kolaylaşmaktadır. Sistem sizi her zaman sorgulayabilir ve suçlayabilir.

    Filmi seyredebilirsiniz.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     

    .

     

     

  • Uyarılar, Bayram ve Trafik Kazaları

    Trafik Kazaları otobüs taksi

    Bayram ve Trafik Kazaları

    Bayram Geldi ve geçti. Aile içinde bayramlaşmalar, el öpmeler, küçük çocukların topladığı paralar, yenen dondurmalar. Birçok kişi hem tatil yerlerine ve hem de memleketlerine gitti. Ama bazıları hiç dönemeyecek ve bazıları da bayramı ve sonrasını hastanelerde geçirecek.


    Bayram ve Uyarılar

    Bayram öncesi o kadar çok uyarı yapıldı ki, “arabanızı dikkatli kullanın, trafik kurallarına uyun, yolların kralı olmaz, kuralı olur, trafik hayattır” ve benzeri sloganlar ortalıkta dolaştı, havalarda uçuştu. Bunlar herkesin zihnine bir şekilde yerleşti.

    Kaza İstatistikleri

    “Türkiye'de son 10 yılda idari olarak uzatılmasıyla birlikte 125 günü bulan Ramazan ve Kurban bayramları tatilllerinde toplam 29 bin 573 trafik kazası meydana geldi. Bu kazalarada 1457 kişi öldü, 61 bin 998 kişi de yaralandı. Verileri Emniyet Genel Müdürlüğü açıkladı.

    Bu uyarıcı bilgiler ve bu istatistik sonuçlarla yola çıkan insanlar ne düşünebilir ki? Trafik tehlikeli. Bu ise, Türkiye'de trafiğin tehlikeli olduğuna dair varolan inancı biraz daha güçlendirecektir. Güçlenen bu inanç, farkında olmadan korku yaratacak ve yola çıkacak kişiler tedirgin olarak kullandıkları arabalar yüzünden daha fazla yorulacaktır.

    Trafiğin Tehlikeli Olduğuna Dair İnançlar

    Aynı zamanda tehlikeli olduğunu düşündüğünüz trafik içinde çok kalmak ister misiniz? Tabii ki hayır. Uzun yollarda varolduğuna inanılan trafik kontrolları yüzünden uzun yolda kurallara uyarak araba kullanırken, kontrolun azaldığı şehire yakın çevre yollarında trafikte daha az kalmak için daha fazla sürat yapar hale gelecekler ve yorgunlukla da birleşince kaza ihtimali artacaktır.

    Yapılan uyarılar, yayınlanan kaza istatistikleri insanları gerçekten uyarmakta, sürücüler ve yolcular bir an önce gidecekleri yere ulaşıp, tehlikeli olduğuna inandıkları trafikten kurtulmaya çalışırken hayatlarını kaybedebileceklerdir.

    Halbuki araba ile seyahata gitmenin amacı, gülmek, eğlenmek, yakın akarabaları görmek ve tatil yaparak iyi hissetmektir. Ancak yapılan uyarılar bu durumu değiştirmekte sürücüler “bi'an önce” gidecekleri yere ulaşmaya çalışırken, hayatlarını kaybetmek, yaralanmak ve yakınlarının üzülmesine neden olacaklardır. Bilinmesi gereken "bi'an önce"  "bir anda" olan kazaya dönüşebilir.

    Terörün de, ölümün kutsanmasının da bu kazalar üzerinde etkisi olduğu bilinmelidir. Son dönemde artan kazalar ve intiharlar arasında terörün ve şehit haberlerinin de önemli bir etkisi olduğu düşünülmelidir.

    Gerçek gündem sitesinin haberine göre:

    Kazalar

    “Geçen cuma akşamından itibaren bayram tatilinde meydana gelen kazalarda toplam 64 kişi yaşamını yitirdi, 379 kişi yaralandı.

    DHA- Ramazan Bayramı'nın 3'üncü gününde meydana gelen kazalarda 6 kişi öldü, 30 kişi yaralandı. Böylece geçen cuma akşamından itibaren bayram tatilinde meydana gelen kazalarda toplam 64 kişi yaşamını yitirdi, 379 kişi yaralandı.

    DHA muhabirlerinin bildirdiği haberlere göre, bugün Ramazan Bayramı'nın son gününde, 9 kentte kaza meydana geldi. Bugün saat 16.00'ya kadar İzmir, Sakarya, Antalya, Kocaeli, Şanlıurfa, İstanbul, Adıyaman, Çorum ve Bursa'da meydana gelen kazalarda 6 kişi öldü, 38 kişi yaralandı.

    Bayram tatili sırasında gün gün kaza bilançosu ise şöyle: 23 Haziran Cuma: 1 ölü, 20 yaralı; 24 Haziran Cumartesi: 26 ölü, 128 yaralı; 25 Haziran Pazar: 15 ölü, 103 yaralı;  26 Haziran Pazartesi: 16 ölü, 90 yaralı.

    Kaynak: Bayram kazaları bilançosu: 64 ölü

    Keyifle Dönebilmek

    Henüz bayram tatili bir çok kişi için devam ettiğine göre, dönüşler hafta içinde de devam edeceğinden, kaza sayısı da artacaktır. Yola çıkacakların korku ve tedirginlikten uzak araba kullanmaları, her 100 km'de bir küçük su içmeleri, yoruldukları ve özellikle enselerinde ağırlık hissettiklerinde ilk mola yerinde 15-25 dakika arası ihtiyaç molası vermeleri, kazaları büyük ölçüde azaltacaktır. Tedirginliğiniz varsa, korkuyorsanız, lütfen trafiğe çıkmayın.

    Uyarılar zihnimizde korku yaratıyorsa, uyarıldığımız yönün tersine bir sonuç ortaya çıkar. Keyifli sürüşler diliyorum.

    Cengiz Eren

    28 Haziran 2017 Kozyatağı

    Hurriyet Haberi

    Uyarılar

    Annesi 4 yıl önce vefat eden Altan’ın cenazeye katılan babası İsmail Sabahattin Altan ise “Motoru kazadan birkaç gün önce almıştı. Sürati severdi. Bodrum’a giderken Erdek’te benim yanıma uğradı. Ona ‘Çok hızlı gitme, kendine de başkasına da zarar verirsin’ dedim. İçime doğdu herhalde. Çok hız yapardı çünkü” diye açıklamada bulundu.

     

     

TOP