röportaj

 

  • Ağzını Öpeyim Senin NLP Yorumu

    Deniz Türkali Murat Çelikkan Daha Dans Edicem"Ağzını Öpeyim Senin"

    Murat ÇTanımlayıcı Bilgi Seçeneklerielikkan'ın yazdığı ve Deniz Türkali ile yaptığı Daha Dans Edicem kitabını okuyorum. Kitap röportaj olmasına rağmen hem Türk siyasi tarihi, sinema ve tiyatro tarihi önemli bilgiler aktarıyor. Aynı zamanda Deniz Türkali'nin hayatını nasıl yaşadığını veya yaşayamadığını okurlarına yansıtıyor.Murat Çelikkan'ı yazdığı ve Deniz Türkali'yi de yaşadıklarını bu kadar içten paylaştığı için teşekkür ediyorum.


    Kitaptan yapılacak alıntılar ve yorumlar zihnimizi aydınlatabilir.

     Deniz Türkali İlk okul üçüncü sınıfa giderken babası Vedat Türkali'yi Harbiye Cezaevi'nde ziyaret eder.

     “Dedim ya içeride tartışmalar başlamıştı.Anlaşmışlar aralarında siyasi savunma yapabilmek için birbirlerini ihbar edecekler. Böylece Türkiye Komünist Partisi ve üyeler olarak TKP adına siyasi savunma olmuş olacak.Babam bana “ Bize ahlaksızlık edin dediler, ihbarcılık yapın dediler, biz yapmadık bunu. Bazı arkadaşlarımız yapmadı dedi. Ben de çocuk aklımla “İyi ki yapmamışsınız” dedim. Ahlaksızlık deyince ne anladığımı hatırlamıyorum.Yani ahlaksızlık o yaşta benim için ne demekti.bilmiyorum ama kötü kir şey olduğunu biliyorum. Babam, benim “iyiki yapmamışsınız” dememe çok sevindi. “Ağzını öpeyim senin” dedi. Bu lafa çok sinir oldum yani babam niye ağzımı öpüyor diye. Onu hatırlıyorum. O “Ağzını öpeyim”lafına çok sinirlendiğimi, çok gıcık olduğunu hatırlıyorum. Hala da sevmem o lafları.” Sayfa 52-53 Daha Dans Edicem. Doğan Kitap.

    Buradan anladığımız Deniz Türkali'nin çok küçük yaşta cezaevini, komünist ideolojiye ait ağır bilgileri öğrendiği görüyoruz. O yaşta bir çocuk için saşırtıcı. Ama burada bahsetmek istediğim konu bunlar değil.

    Babasını Onaylayan Çocuk

    Babasını onaylayan Deniz Türkali'nin aldığı cevap ve ortaya çıkan duyguları. “Ağzını öpeyim senin” cümlesi karşısında hissettiği duygu aslında çocuklara nasıl davranılmaması gerektiğini de anlatıyor.

    Çocuklara Sevgi Göstermek ve Metafor Kullanımı

    Dil Jayatımızda çok önemli. NLP konusunda uzun yıllardır çalışan biri olarak, çok sayıda bilgiyi köşe yazılarımda, bu internet sitesinde ve bilgi aktarımlarında ifade etmeye çalıştım.  Dil bazen hayatımızın gidişatını belirler, söylenen cümleler insanın kaderi haline dönüşebilir.

    Çocuklara Söylenen Sözler

    Çocuklara söylenen bu ve benzeri kelimeler onların zihni herşeyi düz algıladığı için ortaya bu ve benzeri sonuçları çıkaracaktır. “Ağzını öpeyim” gibi, “Yerim senié, “İçime sokarım”, “Isırırım “bitanesiymis”, “bebişi de bebişi”, “fıstıkım benim”, “aşkım”, “bademim benim”, “sincabım”, éarslanım” benzeri kelimeler çocuklar tarafından düz olarak algılanacak ve onları rahatsız edecektir.

    Çocuklar metafor kullanımlarını da düz olarak algılayacakları için, onlara söylenecek sözler önemlidir. "Yerim seni" derken sevgi ifade ediliyor olsa da çocuk söyleyen kişinin kendisini yiyeceğinden korkacaktır. “Arslanım”, “kaplanım”, “minik kuşum”, gibi ifadeler de söylenme nedeni öyle olmamasına rağmen, hayvan ile bilgi aktarıldığı akılda tıutulmalıdır.

    Çoğu annenin çocuğuna “anneciğim” kelimesi ile hitap etmesinin de yanlış olduğunu söylenebilir. Anne bunu söylerken farkında olmadan kendisini anne olduğuna inandırmaya çalışmaktadır, diyebiliriz.

    Yukarıda yazılanlardan dolayı çocuklara adı ile hitap etmenin en doğrusu olduğunu söyleyebiliriz. Babası Vedat Türkali yaptığından emin olsa idi, ilkokul üçüncü sınıfa giden çocuğu tarafından onaylanmaktan memnun olmaz, hatta bundan kızına bahsetmeyebilirdi.

    Bu konuyu gündeme getirdikleri için kitabın yazarı Murat Çelikkan'a ve Deniz Türkali'ye teşekkür ediyorum. Kitaptan alıntı ve yorumlar devam edecektir.

    Cengiz Eren.

    http://www.erenlp.com

    #deniztürkali #muratçelikkan #dahadansedicem #vedattürkali #kitap #nlp #cengizeren

    İlgili Linkler:

     

  • Ayrışma, Kendine yabancılaşma

    AyrışmaDaha Dans Edicem Ayrışma

    Yaşadığınız bir iyi, bir de kötü tecrübeyi hatırlamanızı istesem? Gözünüzün önüne bir yaşadığınız tecrübeler gelecektir. Bu tecrübelerin neden geldiği başka bir yazının konusu ama nasıl geldiği önemli.

    Bu görüntüler kendiniz var iseniz, kendinizi izliyorsunuz anlamına gelecektir. Eğer görüntü içinde kendini göremiyor ve olayı kendi gözlerinizden görür gibi oluyorsanız, durum biraz daha farklı olacaktır. Burada iyi ve kötü tecrübe sorulduğuna göre hangisinde sorusunu da sormak gerekiyor.


    Eğer her iki durumda da kendinizi görüntü içinde görüyor veya izliyorsanız, bunun adına ayrışma diyebiliriz. Kişiler yaşadıkları ktü bir tecrübedeki duyguları hissetmemek için kendilerini dışarıya alıp, olayı başka biri yaşamış gibi hissedebilirler. Yaşanan duyguların şiddeti bu ayrışmayı arttırabilir.

    İnsanın kendi gözleri ile kendisini görmesi mümkün olmadığı halde, zihinsel süreçlerde bu kolaylıkla gerçekleşebilir. Aynada gördüğümüz kendimizin tersi, fotoğraflarda gördüğümüz ise, geçmiş bir görüntüye bakış anlamına gelir.

    Sezen Aksu'nun içinde acı olan şarkısı için de bu anlatılır. Şarkı içindeki acı ifade eden kelimeler bold, ayrışma ifade eden kelimeler ise bold-italik olarak gösterilmiştir.

    Sezen Aksu - Farkındayım

    Ne yapsan olmuyor gözüm

    Terk etmiyor bizi hüzün

    Bir macera yaşamak dediğin

    Küçük zamanlar harmanı

    Sevildiğin, üzüldüğün

    Hatırlamaktan ibaret

    Hatıralar nihayet

    Tesellisi çok zor sözün

    Ne gemiler yaktım

    Ne gemiler yaktım

    O kadar yandı ki canım

    Sonunda karşıdan baktım

    Ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım

    Bu kızı yeniden büyütmeliyim

    Kor ateşlerde yürütmeliyim

    Değirmenlerde öğütmeliyim

    Farkındayım

    Farkındayım

    Kazanmalı, kaybetmeliyim

    Aşk uğruna harp etmeliyim

    Kendini seçemiyorsun

    Bırakıp kaçamıyorsun

    Yazmadığın bir hikayede

    Uzun ya da kısa vadede

    Az biraz keşfediyorsun

    Öteki olabilmeyi

    Yerine koyabilmeyi

    Geride durabilmeyi öğreniyorsun

    Kaynak <http://sarki.alternatifim.com/sarkici/sezen-aksu/farkindayim>

    Farkındayım şarkısında , O kadar yandı ki canım,Sonunda karşıdan baktım, Ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktımkelimeleri ayrışmanın nasıl gerçekleştiğini ifade etmektedir. Çok acı çeken kişiler, yaşanan tecrübelerde bu acıyı çekmemek için kendilerinden uzaklaşır ve bu tecrübeleri başkası yaşamaış gibi algıladıklarından, geömişte yaşadıkları hissetmediklerini düşünürler, pek öyle olmasa da.Ayrışmayı anlatan bir başka güzel örnek Murat Çelikkan'ın yazdığı Deniz Türkali ile yapılan nehir röportajda kendisini anlattığı Daha Dans Edicem kitabında da görülebilir.

    Daha Dans Edicem kitabından

    Murat Çelikkan'ın sorduğu “Sahnede heyecanlanır mıydın?” sorusuna verilen cevap bu anlamda önemli. (Daha Dans Edicem Sayfa 131-132)

    "Provalarda heyecanlanıp, sahneye çıkarken sakin olmak çoğu atkadaşımın saşırtan özelliklerimden biri oldu, her zaman. Hala geçerli bu. Oyunculuğun en sevdiğim yanı hep provalar oldu. Oyunculuk büyülü bir şeydi benim için, hala da öyle... Kendim olmaktan çıkıp bir başkası olmak... O insanı kendinde aramak... Bedenini tanımak, kontrol etmeyi öğrenmek, sesini, nefesini kullanmayı öğrenmek, duygularını tanımak ve yönlendirmek, duygu geçişlerini kontrol altına almak, farkındalık, kendini seyretmeyi öğrenmekve her seferinde kendinde yeni birşeyler keşfedip şaşmak. Oyunculuk çalışmak kadar beni mutlu eden şey herhalde çok az oldu."

    Eğer herhamgi bir içerikte kendinizi izliyorsanız, kendinizden ayrışmış olduğunuzu farketmelisiniz.  Ayrışmanın olduğu durumların size acı vermediğini düşünsenizde, ayrışmanın sona erdiği anlarda kendinizi çok kötü hissedebilirsiniz. Başkası yaşamış gibi hissettiğini tecrübelerdeki duyguları tüm gerçekliği ile ayrışmanın sona erdiği anlarda ve aniden hissedebilir ve gözyaşlarına boğulabilirsiniz.

    Böyle bir durum var ise, en kısa zamanda değişime ihtiyacınızın olduğunu anlamak ve bu yolda adımlar atmak yerinde olur. Tabii, siz bilirsiniz ve karar sızın.

    Daha Dans Edicem kitabını bu açıdan da okumanız yerinde olacaktır.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Bu örnekleri verdikleri için Sezen Aksu ve Deniz Türkali'ye teşekkür ediyorum.

    http://www.erenlp.com

    #cengizeren #sezenaksu #deniztürkali #muratçelikkan #farkındayım #dahadansedicem #nlp #ayrışma #kendineyabancılaşma

     

  • Betül Ark Röportajı

    Posta Gazetesi NLP Küçük Büyük Yazılar RöportajıBetül Ark Posta Gazetesi

    Posta Gazetesi Pazar Postası Ekinde  Betül Ark'ın Cengiz Eren ile yaptığı Röportaj.

     

  • Bir Kishileaks yazısı daha Üstün Dökmen Kişisel Gelişim Dergisi Röportajı

    Üstün Dökmen Kişisel Gelişim dergisi röportajıÜstün Dökmen

    Aslında Kishileaks yazıları çok önceden yazılmaya başlanmış. Üstün Dökmen Yazısı da bunlardan biri. Kişisel Gelişim Dergisinde Kasım 2005'te yaptığı röportajın detaylı olarak incelemesinı aşağıda okuyacaksınız. Üstün Dökmen, öğrencisi olduğu Doğan Cüceloğlu gibi kişisel gelişimde önemli bir isim. Televizyon programları, yazdıkları kitaplar, verdikleri seminerlerle önemli bilgiler aktarıyorlar topluma. Ancak anlattıklarına dikkatli olarak bakılırsa "hayır" kelimesini göremiyoruz, söylediklerinde ve yazdıklarında. Karşı tarafı anlayın, ona göre davranın mesajları sürekli olarak veriliyor. Tabii ki karşı tarafı anlamamız önemli ama bu bizim tavır göstermemizi engelliyorsa, "yönetilmemiz" kolaylaşıyor. Yazıyı okuduğunuzda, hem bir yalnızlık ve hem de bu söylemlerin nedenini öğreneceksiniz, kishileaks açısından ve kendi söyledikleri ile. Tıpkı ayın görünen ve görünmeyen yüzü gibi.

     

  • Cüneyt Özdemir

    cüneyt özdemir, ayşe armanCüneyt Özdemir ve röportaj

    Çocuklukta yaşananlar  insan hayatını şekillendiriyor, farkında olmadan ama bilerek. Çocuklukta yaşanan kötü tecrübeleri bilmemiz ise  anlamamızı sağlıyor, bu tecrübelerin o kişinin hayatına neler getirdiğini.


    Çocukluk

    Daha önce Hıncal Uluç'un beş yaşında yaşadığı depremin hayatını nasıl etkilediğini, Bekir Coşkun'un 4 yaşında kaybettiği annesinin hayatına getirdiklerini, Rauf Tamer'in amcasının getirdiği topun, cam kırdığı için müdür tarafından kesilip pencereden atılmasını yazmıştım daha önceleri. Cüneyt Özdemir de onların arasındaki yerini alıyor. 

    Zeynep Kurtbay Röportajı

    Cüneyt Özdemir de çocukluğunda yaşadığı olayları Zeynep Kurtbay'a anlatmış. Güzel ve açıklayıcı bir röportaj.  Bu röportajda anlatılan olaylar bugünkü Cüneyt Özdemir'in yaşadıklarını çok net olarak açıklıyor.

    Cüneyt Özdemir'e bakıyoruz. CNNTürk'te 5N1K programını yapıyor. Radikal'de yazıyor. Fetullah Gülen'i ziyaret etmesi ile, flörtleri, evlenip boşanması ile de tanıyoruz.. Enerjik, haber peşinde koşan, televizyoncu ve gazeteci.

    Mehmet Ali Birand

    Mehmet Ali Birand ise televizyon tarihinde okul olmuş bir kişi. Bugün medyada gördüğümüz  önemli kişilerin çoğu 32.Gün'den yetişen insanlar.  Bugün hepsi önemli noktadalar. Bu açıdan kendisini tebrik etmek gerekiyor. Cüneyt Özdemir'de onlardan birisi.

    Çocuklukta yaşanan olayların belirleyici olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Cüneyt Özdemir'de çocuklukta yaşadığı kötü  hissettiği bir anını anlatıyor.

    Üzgün Anne Korkan Cocuk GMC'ler

    "O sahnelerden birini şöyle anlatıyor Özdemir; ''Çocukluğum ile ilgili hatırladığım ilk görüntü koskoca bir meydan. 4 yaşındayım henüz. Cemseler meydana dizilmiş. Vedalaşan babalar, ağlayan anneler… İşte o cemselerden biri babamı da alıp götürüyor. Annem her akşam transistörlü radyo başında haber bekliyor.'' Astsubay babası Kıbrıs Harekatı’na gidiyor ve elinde bir oyuncakla Kıbrıs gazisi olarak dönüyor."

    Koskoca meydanda çok sayıda insanın olduğu ağlayan anneler ve vedalaşan babaların  bulunduğu bir meydan. Cüneyt Özdemir o küçük yaşında olan olayın ne olduğunu anlamayacaktır. Ancak güçlü gördüğü çok sayıda insanın cemselere bindirilip götürülmesi ve arkasından bakakalması o anda yaşadığı duyguları çok derine kaydedecektir.

    Annesinin her akşam üzüntü ile radyo haberlerini takip etmesi, şehit olanların arasında kocasının adının olup olmadığını duymaya çalışmak ve sürekli kötü haber geleceğinden korkmak.  Bugün Cüneyt Özdemir'in haberci olmasını kolaylıkla açıklayabilir.  O aslında annesine ve annelere sevindirici haber vermekten hep hoşlanacaktır. Annelerin ağlamasını sağlayanlara ise tepki göstermesi çok doğal sayılmalıdır.

    5N1K

    Bugün 5N1K programı CNN Türk ile o kadar bütünleşmiştir ki, başka bir kanala geçmesi mümkün değildir. Başka bir gazetede yazması. Gideceği yer kalmadığı için programını yapmaya devam edecek ve devam edecektir.

    Babanın askeri otoritesinin yanında; üç kadının şefkatinden payını fazlasıyla almış Özdemir. İlkokul yılları asker uğurlanan asker gözlenen yıllar değil sadece Cüneyt Özdemir için. Geceyarılarına kadar sokağın yaşandığı yıllar aynı zamanda. Fonda Ümit Besen şarkıları; top peşinde koşuyor,  camdan kız kesiyor, caka satıyor; kapı zillerini çalıp kaçıyor; mahalleliden habire fırça yiyor…

    Astsubay olan babasının  sürekli olarak göreve gitmesi ile otoriteden uzak kalındığında elde edilen rahatlığı anlatıyor, yukarıda yazılanlar. Baba olduğu zaman uslu, olmadığı zaman yaramaz çocuk olarak büyüyor. Bu anlamda kendisi yer değiştirmekten, ev değiştirmekten, kanal ve gazete değiştirmekten de hiç hoşlanmayacaktır.

    Sonrasında orta okula ablalarının yardımı ve önerileri ile Yükseliş kolejine başlayıp, daha sonra mali koşullardan dolayı mahalle okuluna geri dönmesi başarısının birden düşmesini ağlıyor. Babasının para kaybetmesi ile okul değiştirmek gereği ortaya çıktığı için, paranın hayatta önemli birşey olduğunu o yaşlarda anlayacaktır. Hayatında belirli bir zaman sonra hiç geri dönüş yapmayacak ve geride bıraktıklarının adını bile anmayacaktır.

    Görüldüğü gibi yaşanan bir kaç olay Cüneyt Özdemir'in hayatını çok küçük yaşlardan belirlemiş ve onları gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Her ne kadar yaramazlık yapmak istese de, bulunduğu noktadan geriye düşebileceğini düşündüğü için, Türker Alkan'ın Radikal yönetimi ile çatışarak ayrılmasından sonra kendisine sorulan soruya " Ne diyebilirim ki" cevabını verebilmiştir. Yaramaz çocuğun daha farklı bir cevap vermesi gerekirken, bir şey söyleyememiştir. Otoritesini gösteren otorite karşısında "uslu" hale gelebilmektedir. Babasının evde olduğu zamanlardaki gibi.

    Bu anlamda Cüneyt Özdemir,  zarar görmüş ve darbe almış kadınlara karşı her zaman sevecen olmasına rağmen, kendisine otoritesini gösteren kadınlara karşı da o kadar insafsızdır.. Tabii ki zarar görmüş kadınları üzenlere de insafsız olduğu ve gazetecilik kriterlerini hiçe saydığı gibi.

    Röportajın diğer bölümlerinde ise Cüneyt Özdemir'in gazeteciler hakkında görüşleri de incelenmeye değerdir.

    Can Dündar : Fırça atarken iğneleyici,

    Erbil Tuşalp : Gazeteciliğine saygı duyulan kişi,

    Mehmet Ali Birand : Yetki veren, otoriter davranışı olmayan yönetici,

    Ayşenur Arslan : Sinirlenince çok bağıran yayın yönetmeni,

    Ali Kırca : Ayşenur Arslan kararlarını kabul eden anchorman,

    Çiğdem Anad : Mehmet Ali Birand'ın adamı iken, Kolayca Taha Akyol'un adamı olabilecek kadar esnek gazeteci,

    Serdar Akinan : İyi arkadaş, Mehmet Ali Birand'ı birlikte savunan televizyoncu,

    Bir de hüzünlü bir hikaye var röportajda. Cüneyt Özdemir şöyle anlatıyor.

    Trafik Kazası

    "Mahalleden bir kızdı. Karşılıklı apartmanlarda karşılıklı pencerelerden bakışırdık. 3-4 yıl sürdü bu bakışmalar. Ben ne zaman cama çıksam o da çıkıyordu. Bir gün sokakta  karşıma çıkıp ‘Ben sana aşığım’ dedi. Ben de ‘İyi ama sen daha çok küçüksün’ dedim. Aptallığa bakar mısın? Aşığım üstelik. Adı Ahu’ydu. Ben 12 yaşındaydım, o 9. Mahallenin varlıklı ailesinin kızıydı. Her yıl arabalarına binip yaz tatillerine giderlerdi. Bir gün gitti ve bir daha hiç gelmedi. Marmaris yakınlarında bir trafik kazasında ölmüş. Çok üzülmüştüm. Hala Ankara’ya gittiğimde o pencereye gözüm kayar…"

    O pencereye gözüm kayar diyerek, çocukluğunda yaşadığı bu olayı unutmadığını ifade eden Cüneyt Özdemir, röportajın daha sonraki kısmında şunu da söylemektedir.

    "Kırgınlıklarınız var mı?
    Var ama benim şöyle bir huyumda var tüm kırgınlıkları ve kızgınlıklarımı untuyorum. Hafızam siliyor. Resetliyor. Şu anda konuşmadığımız insanlarla biz neden küsmüştük hatırlamıyorum. Belki de en iyisi hatırlamamak. Zira bir kalbi soğutmak da , ısıtmak da kolay değil."

    Bu ise hiçbirşeyi unutmadığını zamanı geldiğinde gücü olduğunda bunu kullanacağını gösteriyor. Bir gazeteci kin tutabilir mi? Şu anda konuşmadığımız insanlarla biz neden küsmüştük hatırlamıyorum derken, hatırlamadığı nedenden dolayı küs kalmaya devam ettiğini ifade etmesi bunun bir göstergesi olsa gerek

    Ayşe Arman'a Kızgınlık

    Başarı Hayat Başarısızlık Ölüm mü yazısından  sonra Ayşe Arman hakkknda yazı yazan Cüneyt Özdemir, Kürtajın engellenmesine karşı direnen Ayşe Arman'a Twitter'dan saldırması da bunu net olarak gösteriyor

    Araları iyi iken verdiği röportajda  Cüneyt Özdemir Ankara şehri  için şöyle diyor.

    Ankara

    "Ankara'yı Özlüyor musun?

    Yok hayır, Ankara benim kurtulduğum yer, Ankara'ya dönmek en büyük kabusum, Ankaralıar alınmasın ama tamamen kişisel hikayemle ilgili travma."

    Bu kişisel travması, babasının Kıbrıs Harekatına katılması mı? Ahu'un ölümü mü?  Atatürk Lisesinde yediği dayaklar mı? bunu kendisi bilecektir. 

    Soner Yalçın

    Soner Yalçın ile ilgili söyledikleri de ilginç.

    İş, arkadaşlık, küslük, iş yapmadığında görüşememe, Türkiye'nin yaşadığı kırılma ve yapılan seçimlerle yolların ayrılması. Cüneyt Özdemir önemli bilgiler aktarmış.. Herhalde bu röportajı okuduğunda kendisini ne kadar açık ettiğini fark etmiş olsa gerektir. Yaptığı seçimler, işin ve paranın önemi, işin arkadaşlıktan önemli olduğu ve kendi zihinsel süreçleri röportajın son bölümünde aktarmış.   Gazetecilerin röportajlarını okumak bu anlamda daha da ilginç oluyor. Gazeteciliğin verdiği güvenle, sorulan sorulara düşünmeden cevap verdiklerinde çok açıkta kalıyorlar.  Cüneyt Özdemir'de böyle yapmış röportajının bu bölümünde. Soner Yalçın'la birlikte program yapan, başarılı olmayan Sağır Oda ve Ölüm Çiçekleri dizilerini birlikte yapan, Odatv'nin kurulması için baskı yapan ve kurduran ama daha sonra seçimini muhalif olmamak ve gücün tarafında olarak yapan Cüneyt Özdemir'in cümlelerini dikkatle okumanızı tavsiye ederim.

    "SONER’LE NEDEN Mİ AYRILDIK

    5N 1K’yı başta Soner’le birlikte yaptınız, onun içeride olması sana ne kadar koyuyor?
    - Soner, cezaevine girdiği ilk gün kendimi tuttum tuttum, sonra gecenin bir saati yalnız kaldığım bir an patladım, ağlamaya başladım. Çok üzüldüm. Soner’i benden daha iyi tanıyan çok az insan vardır. Kafasının içini bilirim. O da benimkini bilir. Bugün birbirimizle 180 derece zıt kutuplardayız, üç yıldır tek bir kez bile görüşmedik ama onca yılın yaşanmışlığı var.

    Dargın mısınız, küs müsünüz?
    - Ne dargınız ne de küsüz. Sadece konuşmuyoruz. Soner’le iş arkadaşlığımız biterken kendime şu sözü verdim: “Asla bir daha en iyi arkadaşınla iş kurma! Ya da iş ortağınla, en iyi arkadaş olma!” Zira işler kuruluyor, batıyor, ayrılınıyor ama o hengamede arkadaşlıklar da tuz buz oluyor.

    Peki neden ayrıldınız?
    - Soner’in nedenleri farklıdır kuşkusuz ama benim için, ortak iş yapamamanın sınırlarına dayanmıştık. İş yapış şeklimiz uyuşmuyordu.

    İdeolojik bir kavga mı...
    - Kavga hiç olmadı ama 2007 yılına kadar konuşabildiğimiz konuları konuşamamaya, tartışamamaya başladık. Türkiye, 2007 yılında çok ciddi bir siyasi kırılma yaşadı. Pek çok kişinin bunu çok kavradığını hâlâ düşünmüyorum. Biz bunu ilk görenler ve bizzat hayatımızın içinde yaşayanlar olduk. İkimiz de, siyasi düşüncenin iki ayrı yanına ayrıldık. Ama sessizce... "

    Bu cümlelerin yorumunu ise size bırakıyorum. Altı çizili olan cümleler çok şey anlatıyor. 

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Bu yazı NLP'nin Linguistik içeriğinde aktarılan bilgiler ve söylenen sözlerin gramatik, pragmatik, semantik açıdan incelenmesi ile hazırlanmıştır. Yorum niteliğindedir.  Yaşanan olayların kişiler üzerindeki etkisinin göstermeye çalışmaktadır.

     

  • Melike Birgölge Cengiz Eren Röportajı

    Melike Birgölge"4 Saatte Kendinizi Değiştirin, Zihinsel Detoks"

    8.11.2009 Hürriyet İnternet

    İşiniz, duygularınız, düşünceleriniz, aşkınız, kariyeriniz, hayatınız ile ilgili bazı şeylerden sıkıldınız ve bundan kurtulmak istiyorsunuz. İyi ama nasıl…

    İçinde bulunduğunuz, mutlu olmadığınız ya da değiştirmek istediğiniz bir durumdan kurtulmanın mümkün olduğunu biliyor muydunuz? Hem de 4 saatte!

    ‘4 Saatte kendinizi değiştirin!’ sloganıyla birçok kişinin hayatını değiştiren Cengiz Eren’le, NLP, değişim ve hayatla ilgili okuduğunuza değecek bir röportaj!

    HINCAL ULUÇ, BİLMEDİĞİ BİR ŞEY OLDUĞUNDA SİNİRLENDİĞİNİ GÖSTERİYOR!

    Hıncal Uluç’un dediği “İyi de NLP nedir? Mecbur muyuz Nöro Linguistik Program'ın ne olduğunu bilmeye’ cümlesinden yola çıkarak… Bilmeyenler için NLP’yi tanımlamanızı rica ederek başlayalım mı röportajımıza?

    Bence de çok güzel olur. NLP bir araç. İnsanı, insan davranışlarını, duygularını, söylediklerini anlamamızı sağlayan bir araç. Duyularla, duygularla, kullanılan sözlerle, yapılan davranışlarla ilgili. İnsanın olduğu her yerde kullanılabilecek bir araç ve teknikler bütünü. Hepimiz NLP’yi farkında olmadan kullanıyoruz. Farkında olarak kullanmaya başladığımızda değişim süreci de başlıyor. Örneğin Hıncal Uluç’un sorusu da böyle bir şey.  “İyi de nedir NLP’ derken Ayşe Arman’ın röportajını beğendiğini anlatan bir duygusal durumu da ifade ediyor. “Mecbur muyuz” derken ise NLP’nin ne olduğunun açıklanmamasına duyduğu kızgınlığı da belirtiyor. Bu ayrıca Hıncal Uluç’un bilmediği bir şey olduğunda sinirlendiğine gösteren bir durum olabilir. Çünkü kendisi hem ülkeyi ve hem de dünyayı yakından takip eden bir yazar. NLP işte böyle bir şey.

    NLP’Yİ KENDİM İÇİN ÖĞRENDİM!

    NLP’yi Türkiye’ye ile tanıştıran sizsiniz. Peki sizin NLP ile tanışmanız nasıl oldu?

    Benim tanışmam tesadüfen oldu. İngiliz kız arkadaşımın bana hediye ettiği “Tennis the mind game” isimli kitaptan öğrendim. Kitabı elime aldığımda benim için nasıl bir değişim olabileceğini bilmiyordum. Kitabı okuduktan sonra tenisimde önemli gelişmeler oldu ve çok sayıda kupa aldım ve bunu kendim için öğrenmeye karar verdim. Ver elini Amerika. Burada dikkat edilmesi gereken nokta NLP’yi ben insanlara bu bilgileri aktarmak, Ayşe Arman’la veya sizinle röportaj yapmak için öğrenmedim. Kendim için öğrendim.

    NLP’yi kendiniz için öğrendiniz. Sonrasında…

    Sonrasında ise Türk insanının kaynaklarını kullanmasına yardımcı olacağını düşündüğüm için bunu kamuoyuna açtım. 1998 yılında Tempo dergisinde “NLP yöntemi Türkiye’de, 4 Saatte Kendinizi değiştirin” başlığı ile kapak haberi oldu. Bu haberi hazırlayan Nilüfer Kas’a ve o sırada Genel Yayın Yönetmeni olan Muhittin Sirer’e yeniden teşekkür ediyorum. Sonrası gerçekten bir serüven ve önemli bir değişim süreci hem benim için hem de bu bilgileri ve teknikleri kullanan kişiler için.

    Seminerlerinize gelen insanlar NLP ile ne kazanacaklar? Neler vaat ediyorsunuz bu yöntemle?

    Onlara hiçbir şey vaat etmiyorum. Sadece kendilerini sınırlayan düşünce ve davranışların neler olduğunu ve bunların nasıl ortadan kaldırılabileceğini, sınırların nasıl ötelenebileceğini ve hayatın nasıl yönetilebileceği konularında bilgi aktarıyorum. Çünkü çoğu insan kendilerinin altında Ferrari araba olduğu halde, Serçe arabaya bindiklerini zannediyorlar ve bir ayakları gazda ama daha çok frende arabayı kullandıkları için arabanın motorunu yakıyorlar.

    Değişmesi gereken bu. Bir başka önemli nokta ise zeki insanların sorun yaşaması, kendilerini koruyamadıklarında çok daha kolay hale geliyor.

    Bu gözleminiz, benim de dikkatimi çeken bir konu. Zeki insanların sorun yaşaması, kendilerini koruyamadıklarında çok daha kolay hale gelmesi… Onların daha dikkatli olması gerekiyor haliyle.

    Aynen… Onların daha dikkatli olmaları gerekiyor. Zihinsel Detoks seminerlerine katılan insanlar, panik atak, deprem korkusu, uçak korkusu, kekemelik, sahne korkusu ve benzeri durumlar var ise bunlardan kolaylıkla kurtuluyorlar.

    Hiçbir sorunları yoksa kaynaklarını kullanmaya başladıkları için istenen sonuca kolaylıkla ulaşabiliyorlar. Dikkat ederseniz başarı demiyorum, istenen sonuç diyorum. İstenen sonuçlar tariflenebildiğinde ve kaynaklara uygun olduğunda kolaylıkla ulaşabiliyorlar.

    ‘4 saatte kendinizi değiştirin!’ sloganıyla NLP’yi sunuyorsunuz. Bir insan 4 saatte nasıl yenilenir?

    Baktığımızda insanların hayatı saatlerle değil saniyelerle değişebiliyor. 1999’da deprem 45 saniyede 20.000.000 insanın hayatını değiştirdi. Son sel baskını selin ilk vurduğu 45 saniyede orada yaşayanların hayatını değiştirdi. Sahip olduklarının değil kendilerinin ne kadar önemli olduklarını gördüler ve onlar için bütün değerler sistemi değişti. Değişim bu kadar kısa zamanda oluyorsa 4 saatte neler olabilir bunu siz düşünün.

    Bir insanın 4 saatte değişmesi mümkün mü ve bu kadar kolay mı?

    Tabii çok kolay. Burada en önemli nokta kişi değişmek istiyorsa değişiyor. Değişimi isteyen kişiler karar vermeye ve hedeflerini doğru olarak tayin ettiklerinde hareket başlıyor.

    Değişim deyince… Çoğu insanın değişimi kolay kabul edemediğini görürüz. Nedeni nedir bunun?

    Sorduğunuz soru gerçekten önemli. Değişim istenen bir durum mu bunu dikkatli olarak. Dünyaya ve doğaya baktığımızda her şey durağan hale gelmeye çalışıyor. Durağan hale geldiklerinde ise yeniden hareket etmeleri kolay değil. Nehirlerden akan su denize ulaştığında hareket sona eriyor ve sonra sadece rüzgar ve akıntılarla hareket edebiliyor.

    İNSAN, YERİNDE DURMAYA BAŞLADIĞINDA RÜZGAR VE SU ONU AŞINDIRIYOR!

    Hareketin yeniden başlaması için…

    Hareketin yeniden başlaması için buhar olması, yağmur olarak yağması ve sonra nehirlerden denize yeniden ulaşması gerekiyor. Bu çevrimin insan hayatında da olması gerekiyor. Bu olmadığı takdirde taş gibi kişiler yerinde duruyor. Yerinde durmaya başladıklarında ise rüzgar ve su onu aşındırıyor. Bu yüzden ‘taş gibi kadın’ veya ‘taş gibi erkek’ yerine ‘su gibi kadın’ veya ‘su gibi erkek’ demek daha doğru olabilir.

    Değişime direnme nedenleri nedir ve bunlar nasıl ortadan kaldırabilir?

    Değişime direnç birçok nedenden ortaya çıkar gibi görünse de aslında tek nedeni var. Bu nedenlerin başından bilineni yapmak daha kolay. Türkçe’de ‘En kısa yol, bildiğin yoldur!’ diye söz de var. Fakat kısa yollar hayatımızı kolaylaştırır görünse de beynimize duyu organlarımız vasıtası ile bilgi girmesini de engelliyor. Yeni sesler, yeni görüntüler, yeni tatlar, yeni kokular, yeni yüzeyleri algılamadığımızda gelişme sürecimiz engelleniyor.

    ACI ÇEKMEYİ ÖĞRENEN BİRİSİ ACI ÇEKMEYE DEVAM ETMEK İSTİYOR!

    Buradan şunu çıkarabilir miyiz; acı çekmeyi öğrenen birisi acı çekmeye devam etmek istiyor.

    Aynen… Acı çekmeyi öğrenen birisi acı çekmeye devam etmek istiyor, zira sonucunda elde edeceği neler olduğunu biliyor. Gözyaşı dökeceğini bildiği için yapmaya devam ediyor ve sonucunda gözyaşı döküyor. Başarısızlığı öğrenmiş bir öğrenci çalıştığı halde başarısız, borsada kaybetmeyi öğrenmiş olan bir oyuncu, kazanmak istediği halde, kaybetmeye devam etmesi de bu yüzden.

    Oysa değişime direnç her içerikte devam ediyor.

    Evet, dediğiniz gibi… Bunun ortadan kaldırılması NLP seminerlerinde sistematik bilgi aktarımı ile kişilere aktarılıyor.

    Ancak kişiler benim seminerlerime katılmadan kendileri karar vererek yeni bir şeyler yapmaya başlarlar ve süreci tamamlarlarsa sorunların yeniden ortadan kalktığını görebilirler. Yeni şeyler yapabilmek bu anlamda çok önemli.

    Son yıllarda detoks çok bilinen ve uygulanan yöntemlerin başında geliyor. Siz, NLP seminerleri bünyesinde zihinsel detoksu insanlara uygularken nasıl bir yol takip ediyorsunuz? Zihni sıfırlayarak mı yoksa başka şekilde bir yol takip ederek mi…

    Zihinsel detoks programında adını tescil ettirdiğim bir program. NLP teknikleri ile uygulanan zihinsel detoks programında hem NLP bilgileri hem de yaşanan tecrübeler ve bunların farkında olmadan yarattığı stratejilerin sonuçları irdeleniyor. Bu stratejiler şu şekilde ortaya çıkabilir. Kaybetmemek için kazanmamak, düşmemek için yükselmemek.

    Terk edilmemek için terk ettirmek, sevmemek için sevilmek, sevilmemek için sevmek, utandırılmamak için utandırmak…

    “HOŞÇAKALIN” KELİMESİNİ SIK KULLANAN VE SIK DUYAN İNSANLAR KİLO ALIYOR!

    İçinde bulunulan durumun tersini uygulayarak…

    Tecrübelere bağlı olarak ortaya çıkan bu stratejiler mantıksız gibi görünse de öğrenmemiz gereken önemli noktalardan biri ‘Beynimiz mantıksız çalışıyor.’ Zihne aktarılan bilgiler ve bunların içeriksiz sonuçları mantıksız şekilde devam ediyor. Aşık olduğu ama kendisine acı çektiren bir kişi ile birlikte olmaya devam eden birinin durumunu mantıkla açıklamak mümkün değil. Zihinsel detoks programımızda hem bu stratejilerin ne olduğu ve nerelerden kaynaklandığı açıklanıyor ve beynimizin nasıl çalıştığı ve dilin hayatımızdaki etkileri de net olarak gösteriliyor.

    İlginç…

    Size saçma gelebilir ama “Hoşçakalın” kelimelerini sık kullanan ve sık duyan insanların kilolarının arttığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Yüzey anlamı itibarı ile bir ayrılık cümlesi olan kelimeler, farkında olmadan “kalın”ın hoş olduğunu da ifade ediyor. ‘Hoşçakalın’ kelimesini sık kullanmak kilo aldırabilir.

    KENDİ DEĞERİMİZİN FARKINA VARMAMIZ GEREKİYOR. SONRASINDA İSE KARAR VEREBİLMEK VE HAYIR DİYEBİLMEK!

    ‘Hayatınızı siz yönetin!’ diyorsunuz. Toplum ve birey olarak devamlı olarak yönetiliyoruz. Kendimizi yönetmek için hangi adımlarla işe başlanmalı? Neler yaparak…

    Toplum içinde uymamız gereken hem hukuki ve hem de toplumsal kurallar var. Bu kurallara toplumsal hayatı yaşarken tabii ki uymalıyız. Ancak kendi yaşadığımız dünyayı ve hayatımızı yönetebiliriz.  Hayatımızı yönetebilmek için fark etmemiz gereken ilk şey kendi değerimizin farkına varmamız gerekiyor. Sonrasında ise karar verebilmek ve hayır diyebilmek. Bunları yapabildiğimiz takdirde hayatımızı yönetmemiz çok kolay hale geliyor.

    Ancak biz kendi istediklerimize “hayır” başkalarının istediklerine “evet” dediğimiz için hayatımızın yönetimini başkalarına bırakıyoruz. Burada önemli noktalardan biri gücümüz varsa önermelere hayır diyebilimek eğer yeteri kadar gücümüz yoksa bize ulaşan önermelere yeni önermeler üretmek hayatımızı yönetmemizi sağlayabilir. Bir arkadaşınız sinemaya gitmenizi öneriyor ve siz de hemen evet diyorsanız sorun var demektir. Siz sinemaya gitmek istiyorsanız siz teklif edin. Size teklif ediliyorsa ‘Evet, bende sinemaya gitmek istiyorum ama 20:00 seansına Glorius Bastards filmine gitmek istiyorum’ dediğinizde sorun kalmayacaktır. Bunun bencillik olduğunu söyleyenlere, bunu yapmadığınızda sencil olduğunuzu söyleyebilirsiniz!

    DOĞUM İÇİN DOKUZ AY BEKLİYORUZ. SONRASINDA İSE ONAYLANMAYI!

    Ayşe Arman ‘Babam beni onaylamıyordu’, Hande Altaylı ‘Eksik yaratılmışız, onaylanmak istiyoruz’ diyor. Siz de ‘Sizi onaylayacak veya onaylamayacak kimse yok. Sadece siz varsınız.’ diyorsunuz. İnsan, sevgilisi, eşi, babası ya da arkadaşı tarafından neden onaylanmak ister?

    İnsan hayatında ve beynimizde boşluklar varsa bunlar dolduruluyor. Zira beynimiz hiçbir boşluğu kabul etmiyor bunu doldurmak zorunda. Onaylanma ihtiyacı duyan kişilerin bir nedenle geçmişte onaylanmadıklarını ve bunu derine kaydettiklerini söyleyebiliriz. Bu duygular herhangi bir şüphe duyduklarında onaylanma ihtiyacı da ortaya çıkacaktır. Onaylanmayı bekleyen kişilere büyümeleri gerektiğini söylemek en doğrusu. Doğum için dokuz ay bekliyoruz.

    Sonrasında ise on aylanmayı!

    İlginç ama doğru bir gözlem ve güzel bir kelime oyunu bu. Doğum için dokuz ay bekliyoruz. Sonrasında ise on aylanmayı!

    Kelime oyunu gibi görünse de onaylanmak bu nedenlerden ortaya çıkıyor. Belirli bir noktaya gelmiş ve kaynakları zenginleşmiş kişinin onaylanmaya ihtiyacı olmasa gerektir. Hele o anda hayatında olmayan bir kişiden onay bekliyorsa veya o olsaydı ne derdi düşünülüyorsa yaratıcılık yeteri kadar kullanılmayacaktır.

    Günlük hayatımızdaki davranışlarımızdan çok aslında bilinçaltına ittiklerimiz, bilinçaltında bastırdıklarımız mıdır gerçekten yaşamak istediklerimiz?

    Yaşadıklarımız ve hayatta yaşadıklarımız geçmişte yaşadığımız tecrübelerin sonuçları. Ben bilinçaltı terimini kullanmıyorum. Farkında olmadığımız aklımız terimi daha doğru geliyor. Buraya aktardığımız tecrübelerin içeriksiz sonuçları kişinin hayatının sonraki kısmını farkında olmadan etkileyebiliyor. Çıkan sorunların nedeni de bu oluyor ama biz sistemin nasıl çalıştığını bilmediğimiz için bunu fark edemiyoruz. Bu da kendini koruyarak risk almayı ve macera yaşamayı ve daha da önemlisi yaratıcılığı kullanmayı engelliyor.

    KENDİSİ İLE BARIŞIK OLAN VE İSTEDİKLERİNİ YAPAN KİŞİLER AZ RÜYA GÖRÜR!

    Bu yüzden mi rüyalar görürüz? Bu yüzden mi rüyalar insanlara cazip gelir ve gördükleri rüyayı anlamlandırmaya çalışırlar?

    Rüyalar farkında olmadığımız aklımıza aktardığımız bilgilerin ve duyguların sonucu olsa gerektir. Bu sonuçlar, özellikle korkularımız, yapamadıklarımız rüyalarda açık olarak görülüyor. Bunları bir mesaj olarak alıp yapamadıklarımızı yapmaya başladığımızda sorun kökünden çözülecektir. Kendisi ile barışık olan ve istediklerini yapan kişilerin az rüya gördüğünü söyleyebiliriz. Bir arkadaşım yanında çok para taşıyorsun dediğinde o gece gördüğüm rüyada cüzdanımı boş gördüm. Arkadaşım beynime bir bilgi ve korku aktardı ve bu korku da rüyamda ortay çıktı. Ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini anlamamız açışından önemli bir örnek olarak gösterilebilir.

    Bir insan beynindeki, bilinçaltındaki kendini rahatsız eden, zarar veren düşünceleri bile bile neden kafasından atamaz?

    Atamamamızın nedeni kendimizi yanlış programlamamızdan kaynaklanıyor. Üzerinde düşündüğümüz ve konuştuğumuz konular beynimizdeki sistematik için önemli hale geliyor. Ne üzerinde konuşuyorsak veya düşünüyorsak, konuştuğumuz konu bizi şekillendiriyor. Sorunlar ve problemler üzerinde konuşan kişinin sorunları artacak ve problemleri çözülemez hale gelecektir. Tabii konuşmak ve düşünmek gibi yazmak da aynı süreci ortaya çıkarıyor. Yemek yedikten sonra bulaşıkları yıkıyorsak, bir kötü tecrübe yaşadıktan sonra hissettiğimiz kötü duyguları da zihnimizde barındırmamalıyız. Yaşadığımız bir kötü tecrübe de ortak olan nokta bir ya da birkaç duyumuzu eksik kullanmamızdan kaynaklanmaktadır. Ya iyi görmedik, ya iyi dokunmadık, ya iyi işitmedik, ya iyi görmedik ya da iyi tatmadık demektir. Hangi duyu organımızı eksik kullanmışsak bunu geliştirmemiz ve hissettiğimiz duygular ve bu olay hakkında düşünmeden ve konuşmadan yaşamak gerekiyor. Ancak gelecek hakkında bir beklentimiz veya hayalimiz yoksa beynimiz sistemdeki etkin duyguları kullanarak boşluğu doldurmak istiyor. Toplumsal olarak başarılarımız ve mutlu olduğumuz durumlar hakkında düşünmediğimiz ve konuşmadığımız için kötü tecrübeler ve duyguların etkin hale gelmesi ile bunları beynimizden atamıyoruz. Sonra da farkında olmadan kaynaklarımızı kullanamaz hale geliyoruz.

    İnsan bile bile aynı hatayı neden ikinci kez yapar?

    Bence iki kez değil ikiden çok fazla defa yapabilir. Bu yukarıda da ifade ettiğim gibi farkında olmadığımız stratejilerin sonuçları sayılabilir. Bu stratejiler değişmeden hayatı yönetmek pek de mümkün olmamakta ve hayatın yönetimini başkalarına bırakabilmekteyiz.

    İş ya da özel hayatımızda çoğu zaman ‘Hayır’ diyemiyoruz karşımızdaki kişiye. Neden?

    Hayır dediğimizde karşı tarafı üzüleceğini düşünüyorsak bundan vazgeçiyoruz. Bunun nedeni bize hayır dendiğinde hissettiğimiz durumlar olsa gerektir. Hayır diyemediğiz için daha kolay ikna ediliyor veya yönetiliyoruz. İkna edildiğimizde bizde rahatlıyoruz karşı tarafta kendini iyi hissediyor ama biz kendimizi kötü hissetmeye devam ediyoruz.

    Hayır diyebilmek için karar vermek gerekiyor. Karar veremiyorsak, hayır dememiz mümkün olmuyor. ‘İçerik Sizi Düşünmek’ kitabının başında “Hepimizin fark etmeye, itiraz etmek için bilmeye, hayır diyebilmek için kendimize güvenmeye ihtiyacımız var!’ yazar. Bu birçok şeyi kısaca anlatabilmektedir.

    SEZEN AKSU ACIDAN BESLENİYOR!

    Acı çekmek ve kaybetme korkusu insanları neden bu kadar yıpratıyor? Nedir bunun çözümü?

    Bence yıpratmıyor ama şöyle bir sistematikten dolayı acılar artıyor. Bir acıyı yaşadığımızda vücudumuz buna alışıyor ve bu durum bir müddet sonra acı olmaktan çıkıyor. Buna acının normalleşmesi denilebilir. Acı normalleştiğinde ancak daha fazla acı çekilirse, sistem acıyı algılayacaktır. Bu yüzden acı artmadığında kişi acı çektiğinin farkına varmamaktadır. Bunu Sezen Aksu şarkılarında görebiliriz. Bu şarkıların ortak noktası acıdan beslendiğidir. Acı normalleşiyorsa kişinin değişim için alması gereken bir mesaj var demektir. Bu yüzden karar verip değişim sürecini başlatması sorunun çözümüdür. Kendisini iyi hissetmeye başladığında ve bu devam ettiğinde sorunlar kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Bu da hayata karşı konan tavrın değişmesi demektir. Hayata karşı tavır konamıyorsa insanlara karşı tavır konmakta ve bu hayatı biraz daha zorlaştırmaktadır.

    HER ŞEYİ BİZ DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE SORUNLARIMIZ ARTABİLİR!

    Acı çekmeden yaşamanın acı vermeyeceği öğrenilebilir mi dersiniz? Nasıl peki?

    Az önce söylediğim gibi yeni stratejiler uygulamaya başlamak, yeni şeyler yaparak kendinizi iyi hissetmek ve karar vererek ve hoşunuza gitmeyen şeylere hayır diyerek bu gerçekleşebilir. Her şeyi biz düşündüğümüzde bizim sorunlarımız artabilir. NLP bize onların düşünmesi gerektiğini de öğretiyor. Kişi kendi değerinin farkında değilse ve kendisini değersizleşmeye devam ediyorsa sorunları da o oranda büyüyecektir.

    DURURKEN BIRAKTIĞINIZ İZ NOKTADAN İBARETSE BİRİLERİNİN ÖNÜNDE VİRGÜL HALİNE GELEBİLİRSİNİZ!

    Dururken bıraktığımız iz noktadan ibarettir’ diyorsunuz. Yani?

    Durmak iz bırakmamaktır. Örneğiz karlı ve bir havada hareket etmiyorsanız kolaylıkla donma ihtimalini yaşayabilirsiniz. Dünyada her şey ve dünya ve güneş sistemi de hareket ediyor. Kuşlar uçuyor, mevsimler değişiyor, yapraklar çıkıyor, büyüyor, yeşilleniyor ve sonra yeniden dökülüyor ve her şey yeniden ve yeniden başlıyor. Önemli olan köklerin sağlam olması ve su alabilmesi. Bizde kendimizi değerli hissediyorsak ve öğrenerek kaynaklarımızı zenginleştirebiliyorsak, yaratıcılığımız kullanabilir ve yeni şeyler üretebilir hale geliyoruz. Yazı yazan bir kişi de yazı yazmak için hareket etmesi gerekiyor. Kayda geçen her yazı yeni bir iz demektir. Bu yüzden okumak, konuşmak, düşünmek insanı geliştiriyor ama en çok yazmak geliştiriyor. Zira beynimizdeki bilgileri yeniden ve yeniden organize ediyoruz. Yeni şeyler yazabilmek için de gezmemiz ve duyu organlarımıza yeni bilgiler aktarmamız gelişme sürecinin sürekli olmasını sağlayacaktır. Dururken bıraktığınız iz noktadan ibaretse birilerinin önünde virgül haline gelebilirsiniz. Kimsenin önünde virgül gibi eğilmemek için kendi hayatımızı yönetmemiz en önemli sonuç olarak önümüze çıkacaktır.

    KİŞİ GELECEĞİNİ KAYBETMİŞSE VE GELECEĞİNİ DÜŞÜNEMİYORSA HAYAL DE EDEMEYECEKTİR!

    Hayal etmek sınırları zorlayan bir durum mudur?

    Kişi geleceğini kaybetmişse ve geleceğini düşünemiyorsa hayal de edemeyecektir. Hayal beynimiz sağ tarafı ile ilgili olarak yaptığımız bir işlem olduğu için geleceği olmayan kişiler beyninin bu tarafını kullanmakta zorlanacaktır. Türkiye gibi krizlerin çok yaşandığı ülkelerde geleceğin korku yaratması geleceği düşünmeyi engelleyecektir. Krizi düşünen ve yaşayan kişiler için kriz bitse de zihinlerinde devam edecektir. Bu sonuç için geçmişte yaşanan tecrübelerin düşünülmesini sağlayacaktır. Böylece sorunlar düşünülmeye başladığı için negatif sarmal çevrim kişinin kendisini daha kötü hissetmesini de sağlayacak ve değişim süreci engellenecek ve kişi nokta şeklinde iz bırakmaya devam edecektir. Bu yüzden kaynaklarımıza uygun hayalleri kurmaya başlayıp ve bunu kurduktan sonra üzerinde bir daha düşünmeden ve kendimizi iyi hissederek yaşamamız bu sonuçları kolaylıkla hayatımıza getirecektir.

    Şunu anlıyoruz ki, yaşadığımız her şey beynimizde biten düşüncelerin ve kararların sonucu. Peki mantık değil de duygular işin içine girerse… İşte o zaman ne yapacağız? Yani mantık ile duygu arasındaki dengeyi nasıl kuracağız?

    Beynimiz düşündüğümüzden daha hızlı düşünmektedir. Bu ise birçok sonucu önceden fark etmemizi sağlayabilecek bir yetenektir. Eğer biz bunu zamanında fark edemiyorsak, kötü sonuçları yaşadıktan sonra ‘Ben aslında böyle olacağını biliyordum’ dememiz zor olmayacaktır. Bu yüzden beynimizden ve vücudumuzdan gelen mesajların zamanında alınması ve değişim süreçlerini başlatılması sorunu çıkmasını engelleyecektir. Mantık ve duygu arasında bir çelişki var ise bu boşlukların ne olduğunu fark etmek ve bunları kendi kararımızla doldurmak, değişimi başlatacaktır.

    İnsanların duygular ve davranışlarla ilgili olarak doğru bildiği yanlışlar nelerdir?

    Uyarılar bizi uyarıldığımız yönde davranışa itmektedir ve bu bilinmemektedir.  Bayramlardaki trafik kazalarının nedeni insanlardaki trafiğin tehlikeli olduğuna dair inanç ve bu inancı harekete geçiren uyarılardır.

    İkincisi…

    İkinci bilinmeyen nokta ise eğer herhangi bir konuda negatif inancımız var ise pozitif düşünmemizin hiçbir yararının olmayacağıdır.

    Üçüncüsü…

    Üçüncüsü beynimiz bütün boşlukları doldurmaktadır. Bu boşlukları kendi kararımızla dolduramıyorsak, bu boşluğu dolduran nedene bağımlı hale gelmekte ve hayatımızın yönetimi bu içeriğe veya başkalarına bırakmaktayız.

    Dördüncüsü ise…

    Beynimiz zaman mekan boyutunda adlandırmadığımız hiçbir şeyi gerçekleştirememektedir. Bunların ne olduğu ‘Zihinsel Detoks’ programımızda sistematik şekilde açıklanmaktadır.

    KENDİ DEĞERİNİN FARKINA VARMAYANLAR ‘EĞER’İNİN FARKINA VARIYORLAR!

    Son olarak eklemek istedikleriniz…

    Her insan istediği sonuçları ‘iyi ya da kötü olsun’ farkında olmadan ama bilerek gerçekleştirmektedir. Farkında olarak ve bilerek gerçekleştirdiğinde sorun kalmayacaktır. Bu yüzden değişim doğa da olduğu gibi insanda da gerçekleşmeli ve insanın doğa ile bağlantısı yeniden kurulmalıdır. Kişilerin, kendi değerlerinin farkına varmaları gerekiyor. Değerinin farkına varmayanlar ‘eğer’inin farkına varıyorlar. Kişi hayatta hiçbir şeyi kendisinden daha fazla önemsemeli, kendini iyi hissetmeye çalışmalı, kendi kararı ile bencil, kendi kararı ile sencil olmalı ve hissettiği iyi duyguları mümkün olduğu kadar çok kişi ile paylaşmalıdır. Bunun adına da değişim diyebiliriz.

    Melike Birgölge'ye bu güzel röportajı için teşekkür ediyoruz.

    İlgili Linkler:

    Betül Ark Röportajı

    Ayşe Arman Nerede Kazandılar, Nerede Kaybettiler röportaj Yorumu

    Yılmaz Özdil Ayşe Arman Röportaj ve Kishileaks yorumları

    Ayşe Arman Köşesi

    Ayşe Arman Röportaj

     

     

  • Murat Ülker röportajı İncelemesi ve Evet Tweet'i

    Murat Ülker Nuriye Akman RöportajıZaman Gazetesi'nde yayınlanan Nuriye Akman Murat Ülker röportajı

    "Zaman Gazetesi kapandığı için röportajın tamamına Sabah gazetesinden ulaşabilirsiniz. 5 Ağustos 2012"

    Röportajdan seçilen bölümler.

    "Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker Topkapı'daki Ülker tesislerinde işçilerle iftar yemeği yediğinde masada ben de vardım. İftar sonrası rahmetli Sabri Bey'in odasında neredeyse gece yarısına dek sohbet ettik.

    Murat Ülker, ilk kez 28 Şubat'ta yaşadıklarından TÜSİAD'ın Başbakan'la çatışmasına, Çamlıca'da yapılacak camiden avcılık ve araba yarışı merakına, babasıyla ilişkilerden, eşiyle nasıl tanıştığına kadar pek çok bilinmeyeni anlattı.

    MARKAMIZ SOYADIMIZ OLDU

    -Sülalenizin adı eskiden "Devlet"miş. Onu soyadı olarak alamamışsınız, vermemişler. Sonradan markanızı soyadı olarak almışsınız. Ülker adı nereden geliyor?

    M.Ü. -Yılmaz Özdil bunu bir yazısında çok güzel anlattı. 40'ların ortası, II. Dünya Harbi'nin bitişi. Dedemin adı Hacı İslam. Herhalde o şekilde soyadı tescil etmezler. Hacı İslam Devlet diye isim olur mu? Devlet de herhalde Kanuni'nin şiirinde geçen, "Olmaya cihanda devlet, bir nefes sıhhat gibi" anlamında. Çünkü soyumuzda devlet yok bizim. Kırım'dan geldiklerinde soyad olarak ne koyalım diye düşünmüşler. Pasaportla gelmişler çünkü. Nüfus kâğıtları yok. O zaman Atatürk sağ, İsmet İnönü başbakan. Ve Türkiye'de "Sovyet dostlarımız" diye bir söylem var. İsmet İnönü Kırım'a gidiyor bir ziyaret için. Kırım reisi cumhuru Mehmet'le görüşüyor. Mehmet bizim köyde ayakkabı tamircisi, Kırım'a reisi cumhur olmuş. İnönü gidince oraya, herhalde bizim ailenin lafı geçmiş. Dedem demiş ki o zaman, biz orada ne çektik, ne gördük, kimseye bir şey anlatamayız. Burada böyle bir politika var. Sovyet dostlarımız deniyor. Ve Kırım reisi cumhurunun ayakkabı tamircisi olduğunu söylemek ters olur. O yüzden konuşmamış. Dede üniversite mezunu adam. Türkiye'de öğretmenmiş. Ama tekrar dönüp geldiğinde alfabe değişmiş. O da bilmiyormuş yeni yazıyı. Sözlüklerden bakmışlar, yine Müslümanca bir isim olsun diye ışıktır, nurdur filan. Bunları söylesek kabul etmezler. Çünkü nüfus memuru o zaman ne isterse onu yazıyor. "Berk" adını bulmuşlar, yani şimşek. Nüfus memuru "Berksen" diye yazmış.

    -Bir süre Berksen olarak gidiyorsunuz.

    M.Ü -Uzun yıllar geçiyor. Bir gün bir iş yapalım diyorlar, bir imalathane alıyorlar. Oraya bir isim koymak lazım. Yılmaz Özdil'in de bilmediğini anlatayım size. Orayı alınca bakıyorlar, "Üçyıldız Bisküvileri" yazıyor tabelada. Nohutçuhan'da bu imalathane. Samanpazarı'nda, şimdi İTO'nun olduğu yer. O zaman bir adam çıkar, Üçyıldız'ı, Ülker diye değiştirir. Tabelanın üzerinden yapıyorlar bu değişikliği masraf çıkmasın diye. Ülker nereden geliyor onu bilmiyoruz. Diyorlar ki komşunun çocuğu vardı, herkes çok severdi Ülker Ülker diye. Başka birisi diyor çok meşhur bir roman vardı, Ülker Fırtınası diye, herkes okurdu. Babam da onu okuyup etkilenmiş olabilir. Ama kimse doğrusunu bilmiyor.

    -Tabelaya Ülker yazma talimatını babanız mı vermiş?

    M.Ü -Amcam ile ortak olduklarına göre muhtemelen beraber koymuşlar. Annem acaba Berksen miydi evlenirken, Ülker mi? Annemin evlilik cüzdanında Ülker yazıyor. Annemler 1949'da evlenmişler. 1944'lerde Ülker kurulmuş. Arada bir yerde Ülker olmuş. Niye böyle olmuş? Babam diyor ki, müşteriler sipariş veriyorlar, mektup yazıyorlar 'Sabri Ülker' diye. Çünkü herkesin ismi, markası olmuş diyor. Bizi de öyle sanıyorlar. Hatta yabancılar bile Mr. Ülker diyor. Öyle olunca biz de dedik ki bu Berksen bizim ismimiz değil. Kendi ismimizi de koyacak halimiz yok. O zaman biz de bunu herkesin bildiği, kendiliğinden oluşmuş isme çevirelim. Dedemin mezar taşında İslamefendi yazar. Berksen de yazmaz. Amcamın mezar taşında Asım Ülker, babamınkinde Sabri Ülker yazar.

    EMELLERİMİN KÖLESİYİM

    -Ülker'den Türkiye'nin beşinci büyük firması diye söz ediliyor.

    M.Ü -Olamaz, çünkü devlet hâlâ ekonominin içinde. Koca koca KİT'leri var. Onlardan üç beş tane koyunca hepimizi geçer.

    -Rakamlar büyük ama... 300 marka. 30 bin çalışan, 85 ülkeye ihracat, 9'u yurtdışında 55 fabrika. Sonuç olarak çok büyük bir işgücünden bahsediyoruz. Kendinizi kral gibi mi hissediyorsunuz, yoksa varlıklarınızın kölesi gibi mi?

    M.Ü -Kendimi köle gibi değil, aciz hissediyorum.

    -Acizseniz, kraldan çok köleye yakın duruyorsunuz demektir.

    M.Ü -Varlıklarımın kölesi değil ama. Emellerimin kölesi.

    -Hangi emellerinizin?

    M.Ü -Kader... İnsanların hep bir tutkusu vardır. Şöyle olaydı, böyle olaydı, şöyle yapaydım diye geçer hayatı. Leyleğin ömrü nasıl laklakla geçiyor, bizimki de öyle koşuşturmayla geçiyor işte. "

    Yukarıda yazılanlar Nuriye Akman'ın Murat Ülker röportajından.  Nuriye Akman Fetullah Gülen ile Milliyet Gazetesi için yazdığı röportajdan tanınıyor.  Birkaç gün yayınlanan Fetullah Gülen Röportajından sonra Milliyet gazetesi okuyucu kaybetti ve daha sonra da Doğan Grubu'ndan satıldı."

    Murat Bey önemli cümleler söylemiş. Kırımdan gelen ailesi ve Kırım'da yaşanan devrim sonrası değişen yapı, Ayakkabıcının cumhurbaşkanı olması ve Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin Sovyetler ile kurduğu iyi ilişkiler.

    Bu ilişkiler doğal olarak ülkelerini terkeden bir aile de bir korku yaratacaktır. "Bizim ailenin de lafı geçmiş" cümlesi, Türkiye'ye yeni gelen aile için korku veren bir durum. Dede susulması gerektiğine karar vermiş orada yaşananlar için, ve susulmuş.

    Hacı İslam Devlet

    Hacı Islam adındaki dede Devlet soyadını alamıyor, ama kamu buna izin vermiyor.  Sonrasında İslam Devlet hayali ailede hep yaşayacaktır.  Berksen soyadı ile başlayan süreç daha sonra Ülker'e, yaratılan markanın soyadı olmasına kadar geliyor.

    Burada ilginç noktalardan en önemlilerinden biri, Sabri Ülker vefat ettiği zaman Yılmaz Özdil'in yazdığı yazı. Bu yazı hakkındaki bilgileri Murat Ülker'den aldığını anlıyoruz. "Yılmaz Özdil'in bilmediğini anlatayım" size diyerek, ona bazı bilgileri vermediğini de ifade ediyor Murat Ülker. Bakmayın muhalefet olarak yazdıklarına, o bize çok yakındır, demek istiyor olabilir.

    En önemli soru ve cevap ise " Acizseniz Kraldan çok köleye yakın duruyorsunuz demektir" sorusuna verilen cevap, " Varlıklarımın kölesi değil ama emellerimin kölesiyim". Bu cevap gerçekten önemli.  Ne olabilir?  Nuriye Akman bunun ne olduğunu öğrenmek istiyor ama verilen cevap açık değil. ve bir genelleme ile cevap  veriliyor. "Kader... İnsanların hep bir tutkusu vardır." cevabı ile emellerin ne olduğu anlaşılmıyor ve Murat Ülker bunu açıklayamıyor.

    Bu emeller ne olabilir? Sovyetlerden kaçan bir ailenin geldiği yeni ülkede korkularla yaşadığı bir dönem var. Hacı İslam olan ve Devlet soyadını almak isteyen aile bu soyadını alamadı ise, güç sahibi olunduğunda Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin değiştirilmesi projesine önemli katkıları olması da normal sayılmalıdır. İş hayatında Başbakan ile olan işbirlikleri aynı amaç doğrultusunda ilerlendiğini gösteriyor olabilir. Osmanlı'yı arayış ve laik cumhuriyetin değiştirilmesi birçok kişi için benzer bir emel olabilir.

    Twitter Evet ve Reklam

    Bu yüzden Murat Ülker bu referandumda "Evet" tercihini Twitter mesajı ile açıklamış olabilir.  Kölesi olduğu emellerinin gerçekleşmesi için atılacak yeni bir adım bu referandum.

    Ülker grubunun yayınladığı ve sosyal medyada çok tepki alan reklamından bahsetmeye ise gerek yok.

    Böylece ne olduğunu açıklamadığı emellerinin ne olduğu da bu şekilde anlaşılabilir. Söylenmeden söylenenler Linguistik biliminin semantik tarafı ile ilgili. Dil kullanımının öğrenilmesi bu anlamda önemli.

    Bu röportajı zamanında gerçekleştirdiği için Nuriye Akman'a da teşekkür ediyoruz.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

     

  • NLP ve Uçak Korkusu Değişim Radikal Röportajı

    Uçak Korkusu, uçuş korkusu, nlp, zihinsel detoksHayat değiştiren teknik NLP

    Uçaktan ya da depremden korkuyorsunuz, istediğiniz üniversiteye girmek istiyorsunuz... NLP uzmanı Cengiz Eren' göre sıkıntılarınız son bulabilir.

    MELİS DANİŞMEND Radikal Gazetesi

    Hayatınızı zehir eden korkularınızdan 3.5 saat içinde kurtulabileceğinizi söylesek inanır mıydınız? Muhtemelen hayır. Fakat ister inanın ister inanmayın, NLP'nin bunu mümkün kıldığı söyleniyor. Neuro Linguistic Programming'in kısaltılmışı olan NLP'nin iddiası şu: Yaşadığınız dünyayı ve bu dünyadaki her anı yönetebilirsiniz. Ya da 49 yaşındaki NLP uzmanı Cengiz Eren'in tanımıyla "Konfeksiyon giyinebilirsiniz, butikten giyinebilirsiniz, terziden giyinebilirsiniz. Bir de giysinizi kendiniz üretebilirsiniz." İnsanın kaynaklarının farkına varmasını sağlayan bu teknikler, dışarıdan bakıldığında soru işaretleri, içeri girildiğinde ise çözümler barındırıyor. NLP'ye gidenler, uçak ve deprem korkularının, gelecekle ilgili plan yapamama sıkıntılarının yok olduğunu söylüyorlar.

    Nasıl bu işe merak sardınız? Sizin de korkularınız mı vardı?

    Hayır. Ben tenis oynuyorum. İngiliz bir arkadaşım bana NLP'yle ilgili bir kitap hediye etti. Bu yöntemleri uygulayarak 14 tane kupa aldım teniste. Konu ilgimi çekti ve başka kitaplar okudum. Sonra da Amerika'ya eğitimini almaya gittim. Bu modeli oluşturan iki kişiden biri olan Richard Bandler'dan sertifika aldım.

    Kaç senedir bu işi yapıyorsunuz?

    Profesyonel olarak 98'den beri.

    Peki amacınız, yapmaya çalıştığınız şey nedir?

    NLP'deki temel iddia şu: Yaşadığınız dünyayı ve her anı yönetebilirsiniz. Burada tedavi söz konusu değil. Hayatımızı nasıl yöneteceğimiz konusunda bilgiler aktarılıyor. Duygu, kelime ve cümlelerimizin, kaynaklarımızın farkına varmamız sağlanıyor. Farkında olduğumuz ve farkında olmadığımız aklımız var. Amaç farkında olduğumuz aklımızı sadece yeni şeyler öğrenmek için kullanmak. Geçmişinizde var olan kötü tecrübeleri ortadan kaldırırsanız kendinizi kötü hissetmezsiniz.

    Bir psikologtan daha farklı ne vaat ediyorsunuz?

    Gerçekten kişinin kendisi için yaşamaya başlamasını öğretiyoruz.

    Peki psikologlar nasıl bakıyor NLP'ye?
    Kişileri daha kolay tedavi edebilmeleri için psikologların da NLP öğrenmeleri gerekiyor. NLP bilen psikologlar çok daha başarılı oluyorlar.
    Tel: 0216 464 17 27
    http://www.erenlp.com

    NLP'YE GİDENLER ANLATIYOR

    Murat Çelikkan (Gazeteci),

     "Seyahate çıkmadan yaklaşık 24 ya da 48 saat önce uçak korkum başlıyordu. Uykularım kaçıyordu. Uçağa her binişimde, bunun son olacağı düşüncesiyle yolculuk ediyordum. Mideme kramplar giriyor, biri ayağa kalktığında uçağın dengesi bozulacak diye sinirlerim bozuluyordu ve sürekli motor sesi dinliyordum. Bir tek, okyanus aşırı yolculuklarda böyle olmuyordu.
    Cengiz Eren askerlikten beri arkadaşım. Çok yakın bir arkadaşımın NLP'yle deprem korkusunu yendiğine şahit oldum. İnanmadım böyle bir şeye. Fakat sonuç olarak kaybedeceğim sadece 3.5 saat diye merakımdan gittim. Bir işe yaramazsa hiç değilse haberini yaparım diye düşünerek... Fakat işe yaradı. Uçak korkusunun altından bambaşka bir şey çıktı. Artık yolculuk öncesi gerilmiyorum. Fırtınada Mersin'e uçtum. Uzun yolculuklarda ise sadece sıkılıyorum."

    Soner Arıca (Sanatçı)

    "Aşırı duygusal, romantik tarafımı dengelemek için NLP'ye gittim. Sevdiğim şeylerden kolay kopamayan bir insanım. Hem kendimle hem de hayatla ilgili olaylardan çok fazla etkileniyordum. NLP'yi bir dergide okudum ardından konuyla ilgili kitaplar okudum. Öğrendikten sonra neyi niye yaptığımı, niye yapamadığımı anladım. Bu anlamda her türlü performansa etkisi olduğunu düşünüyorum. Artık seçimlerimin kendime ait olduğunu biliyorum."

    Deniz Alphan (Milliyet Ekler Yayın Yönetmeni)

    "Uzun zamandır uçak korkum vardı. Eskiden korkmazdım fakat bir gün İzmir'e giderken uçak iyice yana yattı, hostes düştü. Çok korktum ve bu korku giderek arttı. Uçağa bineceğim zaman ya içki içiyordum ya da yatıştırıcı alıyordum. Seyahat günü yaklaştıkça 'Keşke ertelense,' diye düşünüyordum. Bir ülkeye gittiğim vakit, geçirdiğim zaman zehir olurdu çünkü nasıl döneceğimi düşünürdüm.
    Bir gün Murat Çelikkan'la yemek yerken, laf arasında 'Ben artık korkmuyorum,' dedi. Ne olduğunu bile sormadan bahsettiği kişinin telefon numarasını aldım. Psikolog mudur, büyücü müdür, kurşun mu döküyor... O kadar çaresizdim ki, hiç sormadan aradım.
    3.5 saat süren bir seans. Ne tür korkularınız olduğunu, korkunun renkli mi, kokulu mu olduğunu soruyor, Eren. NLP'den sonra Japonya'ya gittim. Herkes uçmanın tadını çıkarırken ben zangır zangır titrerdim. Artık ben de tadını çıkarıyorum."

    Hamdiye Baran (NLP uzmanı)

    "Aslında deprem korkum hep vardı. Ama 17 Ağustos'tan sonra çok şiddetlendi ve bu şehirde yaşayamaz hale geldim. İkide bir yurtdışına ya da başka şehirlere kaçıyordum. Sonunda korkum o kadar arttı ki Amerika'ya kaçtık. 9 ay içinde bir sürü doktora gittim, ilaçlar aldım ama işe yaramadı. Sonunda bir arkadaşım beni Cengiz Eren'e yolladı. Cuma günü gittim, cumartesi günü hiçbir şeyim kalmamıştı. Arkasından konuyla ilgili kitaplar okudum. Ve Richard Bandler'ın İskoçya'daki seminerine katılıp sertifika aldım."

    Ahmet Dalyancıgil (Chicco Türkiye Genel Müdürü)

    "Biz şirket olarak, daha etkin iletişim kurabilmek ve ekibimizin birbirini daha iyi tanıyabilmesi amacıyla NLP Değişim ve
    İletişim Semineri'ne katıldık. İki günlük bir programdı. Şirket için etkili oldu. Herkes kaynaklarının daha çok farkına vardı. Motivasyonumuz arttı. İş yaşantısında öğrendiklerinizi hemen uygulamak çok kolay değil ama bizim için bir başlangıç noktası oldu."

     Kabus: Uçak korkusu

     Uçak korkusu, altında neleri barındırıyor?

    Farkında olduğumuz ve farkında olmadığımız aklımız var. Farkında olduğumuz aklımızla o anda ilgilendiğimiz içerikleri takip edebiliyoruz. Bu 5-9 arasında bir rakamla sınırlı. Daha fazla bilgi geldiğinde farkında
    olduğumuz aklımız karışıyor ve karıştıran içerik neyse beynimizde benzer içerikte kayıtların hepsi yukarıya çıkıyor. Bu kayıtlar kötü kayıtlarsa kendimizi kötü hissediyoruz. Örneğin, uçağın kalkışı sırasında çok fazla gürültü var. Hostesin konuşmaları, kemer, vs. Bunlar aşırı bilgiler. Farkında olduğu aklı karışıyor insanın. Farkında olmadığı aklındaki sorunlar
    yüzeye çıkıyor. Uçak korkusu diyoruz ama aslında değil. Çoğunlukla bu sorunlar kendi hayatımızı yönetemediğimiz, yönetimi başkalarına devrettiğimiz durumlarda çıkıyor, ki uçakta bu teslimiyet çok net. Bir de uçak korkusu gazetecilerde daha sık görülüyor.

    Neden?

    Gazetecilerin temel amacı izlemek ve duygusal  bir bağ kurmadan olaylar hakkında bilgi aktarmak. Olaylarla duygusal bağlantı kurmamak için farkında olmadan ikiye bölünüyorlar. Biz buna NLP'de 'ayrışma' diyoruz. Farkında olmadan meslek davranışını kendi hayatına aktarıyor. Hayatı acı çekmeden yaşamaya devam ediyor. Çekmediğini düşündüğü fakat vücudunun çektiği acılar uçak korkusu olarak ortaya çıkıyor. İzleyicilikten aktör haline geldiği durumlarda bu bütünleşme gerçekleşiyor. Siz diyelim bir trafik kazasını görüyorsunuz. Habere yöneliyorsunuz ama algılarınızda çektiğiniz acılar var. Herkes bu tür haberler yapmıyor ama...
    Bu daha çok acılı olayları takip eden, daha doğrusu iyi gazetecilerde ortaya çıkan bir sorun.

    Biz kötü gazeteci miyiz?

    Hayır ama sizin de uçak korkunuz varsa hayatınızın herhangi bir noktasında bir bölünme yaşıyorsunuz. Belki gazeteciliği seçme nedeniniz de böyle bir bölünme.

    P.S. Radikal Gazetesinde yapılan bu röportaj NLP teknikleri ve NLP bilgilerinin kullanıldığı kişisel seminer sonuçlarını göstermektedir. NLP 'nin Türkiye'ye yayılması noktasında önemli bir mihenk taşıdır. Röportay veren kişilere teşekkür ediyorum.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     

TOP