film

 

  • Requiem For a Dream, Bir Rüyaya ağıt, Film Yorumu

    requiem for a dreamYeşim Ceren Bozoğlu Tavsiyesi

    Bir arkadaşımın tavsiyesi ile iki film seyrettim. Bu filmleri seyrettiğimde birazdan aşağıda okuyacağınız yorumları yazmak istedim.  Ne hissettirdiyse ve aklımda ne kaldıysa. Bu filmler sayesinde daha önce düşündürtülen, şimdi apaçık hale gelen, yeni bir kavram da ortaya çıkmış oldu.


    Yaşanılasılıksız

    Kavramın adı "Yaşanılasılıksız". Bu kavramla ilgili bilgiyi yakın bir zamanda kayda geçirmek istiyorum.

    Requiem for a Dream

    Filmlerden ilki Requiem for  a Dream idi. Rüyaya ağıt olarak tercüme ebileceğimiz film, kapalı bir çevre içinde kalan bir anne, çocuk ve arkadaşlarının hikayesi. Geleceğe dair umutlar, beklentiler, kazanmak ve başarılı olmak için yapılan planlar ve tabii ki ün. Oğlu ile tek başına yaşayan anne, sürekli olarak oğlunun uyuşturucu almak için sattığı televizyonu gider satın alır, yeniden ve yeniden. Zenci  olan arkadaşı ve zengin ailenin tek başına yaşayan kızı da sevgilisidir. Uyuşturucu almak için satılan televizyon anne tarafından yeniden ve yeniden eve götütülürken, onlar maddeyi alıp uçarlar, zihinlerinin farklı kanallarını açarak ve tabii zehirlenerek.

    Medyanın Gücü

    Anneye gelen telefon televizyondaki bir yarışma programına daveti anlatır. Andy Warhol'un herkes 15 dakika ünlü olacaktır cümlesi etkisini burada da gösterir. Anne kırmızı renkli elbisesini giymek ister ama sığamaz. Mektup gelmesi bile arkadaşları arasında ünlenmesini sağlar ve tabii her kadının yapmak istediği gibi zayıflamaya çalışır. Televizyon onun herşeyidir ve şimdi programa çıkacaktır. Bütün ülke onu tanıyacaktır. O yüzden güzel olmalıdır ve kırmızı elbisesinin içine girmelidir.  Doktora gider ve zayıflama hapları alır ve zayıflamaya başlar.

    Benzer zamanda çocuk hayallerini büyütür. Uyuşturucu alıp ikiye bölerek satmayı planlarlar zenci arkadaşı ile.  Amaçları kendilerinde uyuşturucuya almaya ihtiyaç duymayacak kadar uyuşturucuları olmasıdır. Bu plan güzelce işler görünür. Hem alırlar, hem kullanırlar ve hem de satarlar.

    Zayıflama hapları kullanan anne ise zayıflamanın hızlanması için dozu arttırır.  Bu sırda iyi para kazanan çocuk annesine yeni bir televizyon bile alır ve aynı zamanda annesine bu ilaçların zararlı olduğunu söyler ve kullanmamasını ister. Tabii ki kendisi uyuşturucu kullanan biri için bu cümleler garip bir çelişki sayılabilir. Kendi düştüğü duruma annesinin düşmesini istememektedir belki de.

    Uyuşturucu

    Bu noktada belki uyuştucu için bir açıklama yapmak gerekebilir. Uyuşturucu aslında isim olarak yanlış kullanılmış tanımlamadır. Zira kişi uyuşturucu aldığında zehirlenmekte ve bundan dolayı beyinde ortaya çıkan salgılar algıyı değiştirmektedir. Değişen bu durum kişinin farkında olmadığı kaynaklarını ve en önemlisi algılarını açmakta ve algılar daha önce hiç yaşanmamış noktaya yükselmektedir. Etkisi geçtikten sonra algı yeniden normale dönmekte ve yaşanan normal durum kişiye birkaç kat yavaş gelmeye başlamaktadır. Yeniden yüksek algı düzeyini yakalamak için yeniden daha fazla madde alınmalıdır.  Zira vücut geçmşte alınan maddeye karşı tedbirlerini çoktan almıştır. İşte bu anlamda madde alındığı zaman kişi hareket edebilmekte madde alınmadığı zaman ise uyuşmakta ve yavaşlamaktadır. Uyuşturucu acının hissedilmemesi anlamında kullanılmış olsa bile, bu anlamda yanlış sayılabilir.  Zehirleyici belki daha anlamlı olacaktır, uyuşturucu adından.

    Ağıt

    Anne, çocuk, arkadaş ve sevgilinin hayatını izleyen film sonuna doğru tam bir ağıta dönüşür. Hayallerin hiçbiri gerçekleşmediği gibi, sonuçları -siz de filmi seyrederseniz- çok çarpıcı ve hazindir. Hayallerinin çok ötesinde farklı noktalara bir anda savruluverirler. Sonuç tam bir ağıttır, gerçekten. Sevgisizlik ve yalnızlık, ün tutkusu, uyuşturucu kullanımı ve sonra da paramparça olan hayatlar.

    Dış Önermeler NLP

    Dış önermelere açık hale geldikten sonra zihne atılan bir virüsün etkileri düşünüldüğünden çok farklı olacak ve farkında olunmayan bir hipnoz yaşanmasını sağlayacaktır.  Zaten çoğu zaman kişi gerçekleri göremez hale geldiğinde, bu durumu yaşamaya devam etmek isteyecek ve olmayan hayalleri dış önermelerle şekillendiğinde tıpkı bir balonun yükseldiği zaman şişmesi gibi büyüyecek ve çok yüksek bir noktada basınç iyice azaldığında patlayacak ve düşüş sert ve acı verici olacaktır. Sonrası halisünasyonlar, kayıplar, özgürlüğün sona erişi ve dış önermeleri her şekilde ve içerikte kabul etmek sürecı başlayacaktır. 

    Hayatınızı siz yönetmek istiyorsanız, kendinizi korumanız gerektiğiniz de farketmelisiniz. Nasıl mı?

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    #requiemfor a dream #ünlüolmak #hayaller #uyuşturucu #cengizeren #zihinseldetoks

     

  • Silence Martin Scorsese's film

    Silence FilmAstım hastası olmasından dolayı oyun oynamayan bu yüzden daha çok sinemeya götürülen Martin Scorsese, Amerikan sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden biri. Filmleri 80 Oscar adaylığı ve 20 Oscar kazanmış durumda. Filmografisi işe aşağıda.


     

    Title

    Release date

    Studio

    Budget

    Gross

    Rotten Tomatoes

    Who's That Knocking at My Door

    November 15, 1967

    Joseph Brenner Associates

    $75,000

    N/A

    71%[152]

    Boxcar Bertha

    June 14, 1972

    American International Pictures

    $600,000

    N/A

    45%[153]

    Mean Streets

    October 2, 1973

    Warner Bros.

    $500,000

    $3 million

    98%[154]

    Alice Doesn't Live Here Anymore

    December 9, 1974

     

    $1.8 million

    $21 million

    88%[155]

    Taxi Driver

    February 8, 1976

    Columbia Pictures

    $1.3 million

    $28.3 million

    99%[156]

    New York, New York

    June 21, 1977

    United Artists

    $14 million

    $16.4 million

    67%[157]

    Raging Bull

    December 19, 1980

     

    $18 million

    $23.4 million

    97%[158]

    The King of Comedy

    February 18, 1983

    20th Century Fox

    $19 million

    $2.5 million

    90%[159]

    After Hours

    September 13, 1985

    Warner Bros.

    $4.5 million

    $10.6 million

    90%[160]

    The Color of Money

    October 17, 1986

    Touchstone Pictures

    $13.8 million

    $52.3 million

    90%[161]

    The Last Temptation of Christ

    August 12, 1988

    Universal Studios

    $7 million

    $8.9 million

    82%[162]

    Goodfellas

    September 19, 1990

    Warner Bros.

    $25 million

    $46.8 million

    96%[163]

    Cape Fear

    November 13, 1991

    Universal Studios

    $35 million

    $182 million

    76%[164]

    The Age of Innocence

    September 17, 1993

    Columbia Pictures

    $34 million

    $32.3 million

    80%[165]

    Casino

    November 22, 1995

    Universal Studios

    $52 million[166]

    $116 million

    80%[167]

    Kundun

    December 25, 1997

    Touchstone Pictures

    $28 million

    $5.7 million

    76%

    Bringing Out the Dead

    October 22, 1999

    Paramount Pictures

    Touchstone Pictures

    $55 million

    $16.8 million

    71%[168]

    Gangs of New York

    December 20, 2002

    Miramax Films

    $100 million

    $194 million

    75%[169]

    The Aviator

    December 25, 2004

    Warner Bros.

    Miramax Films

    $110 million

    $214 million

    87%[170]

    The Departed

    October 6, 2006

    Warner Bros.

    $90 million

    $290 million

    91%[171]

    Shutter Island

    February 19, 2010

    Paramount Pictures

    $80 million

    $295 million

    68%[172]

    Hugo

    November 23, 2011

     

    $150 million

    $186 million

    94%

    The Wolf of Wall Street

    December 25, 2013

     

    $100 million

    $392 million

    77%[173]

    Silence

    December 23, 2016[96][174]

     

    $40 million

    $13 million

    83%[175]

    Martin Scorcese

    1988 yılında çevirdiği ve tartışmalı Last Temptation of Christ filminden sonra 2016 yılında Silence filmini çekmiş. Andrew Garfield, Adam Driver ve Liam Neeson'un başrollerini oynadığı film 6 dalda Oscar'a aday olmuş.

    Koyu bir katolik olan Martin Scorsese bu filminde Japonya'ya giden misyonerlerin yaşadıklarını gözler önüne seriyor.

    Hacksaw Ridge filminde oynayan Andrew Garfield bu filmde de başrolde. Daha önce giden ve kendisinden haber alınamayan rahibi bulmaya gitmeleri ile başlayan macera, rahip ve kurtarıcı bekleyen inanlı köylüler ve köyler arasında geçiyor. 1700 yıllarda geçen film o yıllarda güçlü kast sisteminin hristiyanlığı düşman görmesi ile kanlı sonuçlar ve çarmıha gerilmeleri de gösteriyor.

    Misyonerlik ve Japonya

    Köylüler kendilerini kutsayacak rahiplerini bulduklarında çok seviniyorlarsa da, Rahipler yakalandığında üzülüyorlar. İsa'ya inanmadıklarını göstermek için üzerinde İsa görüntüsü olan bir ikon üzerine basmaya zorlanıyorlar.

    Yaşanan o baskı ve zulümden sonra Japonya'da hristiyanlığın neden yayılamadığını ve rahiplerin bile kripto hristiyanlar haline geldiğini görüyoruz.

    Sabetay Sevi

    Bu tıpkı benzer dönemde 17. yüzyılda kendisini Mesih ilan ederek 10 Emiri 18 emir haline getiren Sabetay Sevi'nin yaşadıklarına benziyor. Kendisini mesih ilan ettikten sonra (1666 yılında) kendisini tehlike olarak gören hahamların şikayeti üzerine önce Gelibolu'ya hapsedilen sonra da müslüman olan Sabetay Sevi ve taraftarları hayatlarına kripto olarak devam ediyorlar. Bunlara ise dönme dendiğini biliyoruz.

    Bu yüzyılda da kendisini ve inançlarını gizleyen çok sayıda insan olduğunu biliyoruz.

    Scorsese bu filmi ile daha önceki filminde olduğu gibi iyi bir katolik olduğunu göstermeye çalışmış. Bu filmi de diğer bir çok fikmi gibi Oscar'a 6 dalda aday olmuş durumda. Dünyada dinler arası savaş'ın olduğunu düşünürsek filmin iş yapması gerekiyordu. Ancak listede de görüldüğü gibi Noel'den iki gün önce 23 Aralık 2016 da gösterime giren film 13 Milyon dolar getiri sağlamış durumda. Daha güzel bir olabilirdi, geçmişte Martin Scorcese'nin çevirdiği diğer filmler düşünülürse.  Departed ve diğerleri örnek olarak.

    fCengiz Eren 

    http://www.erenlp.com

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     Wikipedia

     

  • The House That Jack Built Krikonun Yaptığı Ev

    The House That Jack BuiltThe House That Jack Built Jack'ın Yaptığı Ev

    Lars Von Trier filmi. Bir önceki Nymphomaniac 1 ve 2 filmleri gösterimleri Türkiye'de yasaklanmış olan Lars von Trier. Psikoloji ve Psikiyatrı konusunda çarpıcı sonuçlar ortaya çıkaran, konulan teşhislerin aslında çok yanlış olduğunu iddia eden Lars Von Trier.

    Obssesive Compulsive Bipolar

    Bu filminde OCB Obsessive Compulsive Bipolar konusu inceleyen Lars Von Trier, psikoloji bilimine de farklı bir bakış sergiiyor. Başrolünü Matt Dillon'un oynadığı film, şaşırtıcı bir bölümle başlıyor. Birinci vaka ilginç. Olmayanı oldurmaya çalışan ve atasözü ile ifade edilirse, “Eşeğin aklına karpuz kabuğunu düşürmek” anlamında bir başlangıç. Kriko'nun da önemli bir işlevi var.

    OCB takıntıları olan kişinin ortaya koyduğu davranışlar, yapmaya çalıştığı ev maketleri, mükemmele ulaşma çabaları, filmde gayet güzel aktarılmış.

    Freud Cinsellik ve Psikolojik Teoriler

    Psikolojik teorileri eleştirel şekilde gözden geçiren yönetmen, karanlıkta ve yolculukla yapılan itirafları ve bilinçaltı kavramını da eleştiriyor. İnsanın varoluş ve yokoluş süreçlerini gözden geçirirken çürüme ve bakteriler arasındaki bağlantıları da kendi görüşlerini katarak aktarıyor. Filmde sürekli bir tatmin edilme isteği ortaya konmasına rağmen, Freud'un bahsettiği cinsellikten eser yok.

    Tatmin ve Tekrarlar

    Yaptığı eylemlerde giderek OCB takıntılarının azaldığını farkettiğinde işi giderek ilerletiyor, gerçek hayatta kuramadığı evini, buzhanede kurmayı başarıyor. Ancak farklı takıntıların üremesi ile birlikte sınır tanımamaya başlaması ve bir an önce isteklerinin tatmin edilmesini sağlamaya çalışırken tedbirsiz davranma sonucunu ortaya çıkarıyor. Tıpkı araba ile gideceği yere bir an önce ulaşmak isteyip kaza yapan insanlar gibi.

    Duygusal değişimlerin nasıl gerçekleştiğini sokak lambaları ile anlatan filmin görülmesi yararlı olabilir. Geçmiş, gelecek ve an arasındaki bağlantılar çok güzel şekilde görsel olarak anlatılmış. Tatmin olma süreçleri yeni doyumsuzlukları da beraberinde getirdiği gibi yeni tatmin arayışlarını da ortaya çıkarıyor.

    Nefes Alma Nefes Kesme

    Tabii ki bütün bu yaşananların temelinde çocukluk ve nefes var. Nefes ve çimen arasındaki bağlantılar, daha sonra nefes kesilmesi süreçlerini de ortaya çıkaracaktır. Yalnızlık ise önemli bir etken. 

    Filmografisinde çok tartışmalı filmler olan Lars Von Trier'in, bu filmi de önemli tartışmaları ortaya çıkarabilecek diyebiliriz.

    Takıntılı İnsanlar

    Bir anlamda, koleksiyonerlerin, obje toplayıcılarının, hızlı araba meraklılarının, yazarların ve sanatçıların kendilerini nasıl motive ettiklerini ve tatmin süreçlerini de anlıyoruz. Takıntılar önemli bir motivasyon kaynağı. Daha iyisini, daha yenisini ve en mükemmelini yapmaya çalışmak bir çok insanın yapısında var.

    İnsanın hem çok kırılgan, hem de çok yalnız olduğunu da vurgulayan film, rezidanslarda ve apartmanlarda oturup birbiri ile iletişimi kalmayan yalnız insanlar topluluğunu çok iyi anlatmış. Gerçeği söylesenizde inanılmadığı halde, insanın değil, malın korunduğu bir dönemi yaşadığımızı da ifade ediyor.

    Nymphomaniac Filmi

    Nyphomaniac filminin ikisini de seyretmiştim. Bir türlü tatmin olmayan cinsel arzularını tatmin etmeye çalışan ve bulamayan bir kadının hiskayesi idi film. Ancak film “ben ninfomanyağım ama orospu değilim” sahnesi ile bitiyordu. Seyredenler bu yorumun ne olduğunu farkedebilirler.

    Matt Dillon takıntılı, soğukkanlı bir karakteri gayet güzel oynamış. Tarantino'nun kanlı Kill Bill filmlerinden tanıdığımız Uma Thurman ise sadece birinci vakada yer alıyor.

    Filmde Kill Bill'deki Bang Bang şarkısına ve hem de Stanley Kubrick'in Full Metal Jacket filmine çağrışımlar ilginç. Sadece Bang Bang değil bir Bang var, birinci vaka'da.

    Bilinçaltı BilinçDışı

    Bilinçaltı kavramını hem tarifleyen ve hem de itiraflarla ortaya bilinçaltı yolculuğu görülmeye değer. Freudian ve Jung'cu yaklaşımlara ve kavramlara vurulan bir darbe olarak görülebilir, film. Çürüme, Cennet, Cehennem gibi kavramlara da farklı yorum getiren Lars Von Trier, psikoloji ve psikiyatri bilimine açtığı savaşı bu filminde de sürdürüyor ve sürdürmeye devam edecek gibi görünüyor.

    Filmi görmenizi tavsiye ederim. İkinci defa izlediğinizde daha derinliğine anlaşılması mümkün olacaktır.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linlkler:

     

  • The Tale Film Öykü (yaşanmış)

    The Tale Öykü The Tale – Öykü

    İnsan hayatında yaşananlar ve sonrasında algılananlar yıllar içinde değişir mi?

    İlkokulun Merdivenleri

    İlkokula başladığım ilkokulu hatırladığımda dokuz on basamaklı bir girişi olduğunu düşünürdüm, aklıma geldikçe. O merdivenlerde arkadaşlarımdan birinin “yeşil ördek gibi daldın göllere” türküsünü de söylediğini hatırlardım. Arkadaşım sonrasında türkücü olmuş muydu? Bilemiyorum. Yüksek girişli merdivenin üst katladında söylediği türkü de aklımda idi.

    Yıllar sonra ilkokul birinci sınıfa başladığım okulumu ziyarete gittiğimde şaşırmış, çok şaşırmıştım. Kocaman olduğunu düşündüğüm bahçe ufacıktı. Merdivenler ise, sadece üç basamaktı. Gerçeğin zihnimizde nasıl değiştiği görüp hayretler içinde kalmıştım.

    Jennifer Fox

    Jennifer Fox'un kendi hayatında yaşadığı tecrübeden yola çıkarak çektiği film, hem güncel bir konuyu işlerken, gerçeğin zihnimizde nasıl değiştiğini de anlatıyor. Gerçek ortaya çıkmaya başladığında, izleyiciler de şaşırmaya başlıyor.

    Hikayeler Çok Şey Anlatır

    "Size güzel bir hikaye anlatacağım" diye küçük bir çocuğun anlatımıyla başlayan film, yıllar sonra annesinin bu hikayeyi bulup okumasıyla farklı bir çehre kazanıyor.

    Artık kırklı yaşlarda bir kadın olan çocukluğunda yazdığı hikayeyi kendisi okuyup araştırmaya başladığında, gerçeğin değiştiğini farketmesini sağlıyor. Kendisine ata binmesini öğreten hocası ile yaşadığı duygusal durumun 15 yaş civarında olduğunu hatırlarken, 13 yaşında buluğa bile ermemiş bir çocuk olduğunu anlıyoruz.

    Gerçekler ortaya çıktığında durumun önce tacize ve sonra tecavüze kadar gittiğini görüyor  Küçük kızın duyguları, aile içindeki yalnızlığından yararlanan adam, kendisine özel ve değerli olduğunu söyleyerek bağlıyor. Sevgiyi bulduğunu duşünen çocuk ise, isteneni yapmakta zorlansa da farkettirmiyor.

    Anne diğer çocukları ile ilgili, baba ise. İşleriyle. Anneanne durumu farketmesine rağmen, bunu kimseye söylemiyor. Sonrasında olanları ise filmi izleyerek öğrenebilirsiniz.

    Taciz ve Suçlular

    Film bizlere, eğer bir cinsel taciz veya tecavüz varsa, bunda tecavüz edenin suçu olduğu kadar, çocuğu koruyamayan annenin, babanın, yakın çevresinin, öğretmenlerin de suçlu olduğunu anlatıyor.

    Türkiye'de yaşanan cinsel taciz ve tecavüz vakalarında da aynı sonuç geçerli sayılabilir. Çocuklarına gerekli özeni göstermeyen anne ve babalar, yakın çevresi ve öğretmenler de hiç bir şey farketmemeleri olduğu kadar, farkettirkleri halde harekete geçemedikleri durumlarda  suçlu sayılabilirler.

    Yazılan Bir Hikaye

    Yaşadığım bir tecrübe de şöyle idi. Girdiği hikaye yarışmasında hikayesi ile ödül kazanan öğrenci jüri, öğretmenleri, annesi babası tarafından tebrik edilirken hikayedeki şu cümleye hiç dikkat etmemeleri, hikayeyi yazan çocuğun daha sonra ihtihar girişiminde bulunacağını farketmemeleri de onların suçu olsa gerek. Çığlık şeklinde yazılan ”düşünceler intihar etmiyor, özgürlüklerine kavuşuyordu” cümlesi herkes tarafından beğenilmiş olsa da, bunun bir mesaj olduğunu kimse algılamamıştı. Sonrasında ise intihar girişimi gerçekleşmiş, çocuk tesadüfen hayatta kalmıştı.

    Bu filmde de hikayesini sınıfta öğrencisine okutan öğretmen hikayeyi beğenir ve "bunu nereden aldın" diye sorar. Hikayeyi yazan çocuk "bu benim hikayem" der. Öğretmen diğer çocuklara dönerek, kurgulamanın öneminden bahseder. Aslında hikayenin kurgu olmadığı ve o çocuk tarafından yaşandığı film içinde anlaşılır.

    Hikayeler bu anlamda çok şey anlatır. Dikkatli olarak okunmalı ve varsa mesajlar sorgulanmalı ve yorumlanmalıdır.  Soru ise şu: Sizin hikayeniz ne olabilir?

    Filmi izlemenizi tavsiye ederim.

    Cengiz Eren,

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

     

  • Trumbo oscar adayı bir film

     

    Trumbo Oscar AdayıDönem soğuk savaş günleri. McCarthy dönemi. Cadı avı yapıldığı dönemler. Çok sayıda insanın hayatının ve geleceğinin karardığı, işini kaybettiği, hapse atıldığı ve hatta idamların gerçekleştirildiği dönemler. Bizdeki Ergenekon dönemi gibi. Komünist olduğu düşünülen insanlar, fişlemeler, takipler, içeri atılmalar.


    Daha önce çok sayıda filme konu olan bu dönem, bu kez bir senaristin hayatını nasıl etkiliyor, sonuçlarını gösteriyor.

    Akıl oyunları filminde de bu konu filmin içindeydi. McCarthy döneminde topluma aktarılan anti-komünist düşünceler, normal insanların beyninde bir hasara yol açmazken, bir dahinin (John Nash) zihninde paranoya ve şizofreniye yol açtığı anlatılıyordu.

    Aynı dönemde çalışan haklarını savunan üretken senarist Dalton Trumbo'da bu komünist avı  fırtınasından etkilenir. Medyanın gücünü,  Hollywood'da sermaye sahiplerini, aktör ve aktristleri nasıl etkilediğini gösteriyor.

    Bu Oscar adaylarında Amerikan sineması geçmişte yaptığı hatalara ve işlediği suçlara dair günah çıkarıyor, bağırsaklarını temizliyor gibi. Revenant (Diriliş), Big Short (Büyük Açık), Hateful Eigth günah çıkarmaya ait örnekleri sergiliyor.

    Trumbo komünist olmadığını söylemediği için hapse girer. Hapis döneminden sonra Hollywood korkudan kendisini aforoz eder. Ancak o bir yolunu bulur ve başkalarının adını kullanarak yazdığı senaryolarla iki Oscar kazanır. Yaşantısındaki önemli detayla iç çatışmaları, çalışma performansı filmde çok güzel aktarılmış. Bir dönemin en önemli senaristini,  filmlere damgasını vuran bu senaristi yakından tanımak güzel.

    Sitede yorum yaptığım Spartaküs filminde de bu anlatılmıştı. Stanley Kubrick'in çektiği ve Kirk Douglas'ın başrolünü oynadığı film içine bu karanlık döneme ait sahneler de yerleştirilmiş olduğunu görürüz.  Susturulmak istenen bir senaristin susmamak için yaptıklarının anlatıldığı film Trumbo.

    Hem kendisine, hem hiç Oscar alamamış Kubrick'e ve hem de bu dönemin aşılmasına önemli katkıda bulunan Kirk Douglas'a borcunu ödemek isteyen Akademi, çok iyi oyunculuk sergileyen Bryan Cranston'a en iyi erkek oyuncu Oscar'ını verecek gibi görünüyor.

    Bryan Cranston, Diane Lane, Ellen Mirren, Louis CK, Elle Fanning, Micheal Stuhlbarg'ın rol aldığı filmin yönetmeni Jay Roach.

    İzlemenizi tavsiye ederim. Ancak o karanlık dönemden sonra Hollywood sineması bir daha özgür olamamış, sermaye, devlet ve izleme örgütleriyle bir daha hiç çatışmamış ve onların kontrolunda yönetilir hale gelmiştir diyebiliriz. Bu filmde bile sigara reklamının çok öne çıkarıldığını görmek mümkün.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

    15.02.2016

     

     

TOP