Bir Zamanlar Anadolu'da Nuri Bilge Ceylan
- Son Güncelleme: Çarşamba, 06 Haziran 2018 12:53
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 10158
Bir Zamanlar Anadolu'da NBC
Bir zamanlar Anadolu^'da filmi uzun reklamlardan sonra başladı. Buğulu bir cam ve ardındakiler. Bildiklerimiz, bilmediklerimiz ve garip bir yolculuk. Bu yolculukta filmde yeralan karakterler arasındaki ilişkiler, ve içsel ve kişisel sorgulamalar var. Çocukluk hayallerinden çok uzakta, geçmişi özlemle arayan ama bulundukları koşullarda yaşamaya razı olmuş, devleti temsil eden insanlar. Çekimler çok doğal görünüyor ve insanı içine alıyor. Manzaralar benim de bir müddet çalıştığım Divriği'dekine benzer atmosferleri içeriyor.
Anadolu
Ağacın sadece suyun kenarında veya başında olduğu uçsuz bucaksız alanlar. İnişli çıkışlı, sağa sola doğru savrulan yollar. Aranan ise çeşme başındaki top ağaç. Birçok çeşme başı gecenin karanlığında dolaşılıyor. Far ışıkları, az yeşilin ve çok sarının doğaya hakim olduğunu gösteren Bir Zamanlar Anadolu'da. Aslında şu andaki Anadolu'da böyle olsa gerek.
Bir Anı
,Sıvas'a gittiğimde Divriği'nin çok yakın olduğunu düşünüyordum. Minibüs ararken karşıma bilet satılan yer çıktı ve sonrasında koskoca bir otobüse binmiştim. Yolculuk başladı, otobüs Bir Zamanlar Anadolu filmindeki yollara benzer yollarda sağa sola dönerek ilerliyordu. Havalı amortisörlerin tıss tıss sesleri sürekli olarak duyuluyor ve bir o yana bir bu yana sallanıyordu otobüs. Zaman ilerliyor Divriğiye bir türlü gelemiyorduk. Bir kaç saat sonra durduk. Geldiğimi düşünürken Kangal dediler. Otobüs çay ve ihtiyaç molası vermişti. Çaylar şirketten. Girdiğimiz durak şehir içindeydi ve içeride Hazreti Ali'nin resimleri duvarlardaydı. Sonra yeniden yola çıktık. Ağaç olmayan tepeler ve dağlar, yollar yine dönerek ilerliyordu, sağa sola. Sonunda Divriği'ye gelmiştim. Şerit halinde bir yeşillik ve evler. Büyük olmayan bir kasaba görünümündeydi. İndikten sonra bir kaç görev yapacağım şantiyeye ulaştım. Önemli bir karar vermek için buraya gelmiştim. Önemli kararlarımın hepsini bulunduğum ortamın dışına çıkarak veriyordum. Kanada'ya gitmeli miyim yoksa gitmemeli miyim kararı idi, almam gereken karar. Dönüş yolunda gitmeyeceğimi biliyordum.
3 ay boyunca ilginç olaylar yaşadım. Bir tanesi komando taburu komutanı bir üstteğmenin şantiyeye yemeğe gelmesiydi. Aşıkları ile Meşhur Kangal'dan bir aşık getirilmiş, masada üsteğmen, 3 kazıklı başçavuş ve şantiyedeki çalışma arkadaşlarım vardı. Toplam yedi kişiydik. Ahçı yemekleri yapmış, rakı kokusu odaya yayılmıştı. Herkes içmeye başlıyordu. Ben de bir yudumla başladım. Kangal'lı aşık "hoşgeldiniz" girizgahına başlamıştı. Herkesin adına kafiyeler düzüyordu.
O hiç gelmedi dize,
Söylemez birşey size
Hadi bakın ey dostlar
Hoşgelmiş de Cengiz'e,
Hoşgeldiniz girizgahı devam ediyordu.
Utan sen halinden utan,
Var mı böyle seni tutan
Soframıza şeref verdin
Hoşgeldiniz ey komutan,
Yarım saat kadar sürdü bu giriş. Sonra da çalmaya devam etti. Bu sırada rakılar içiliyor ve kadehler tokuşturuluyordu. Mezelerin güzelliğinden, rakının ne kadar önemli bir içki olduğundan bahsediliyordu. Kimse kendisini açmadan konuşmaya devam ediyordu, kendi dışındaki konulardan. Futbol, kadın muhabbeti ve daha fazlası. Fakat o da ne, Komutan dördüncü kadehin sonunu içerken "bundan sonra söylediklerimden sorumlu değilim" cümlesini söylüyordu. Şantiyedeki arkadaşlar aşığın çaldığı türkülerle oynamaya başlamışlardı ki, komutan sağına döndü yanında oturan çavuşa, kalk sende oyna dedi. Çavuş sıkılarak oynayamam dedi. Bu iki cümle bir kaç kez tekrarlandı. Emrediyorum dedi komutan ve çavuşta oynayanların arasına katılmıştı. Gece böylece devam etti. Ben iki duble içmiştim ama benim dışımdaki 6 kişi 7 büyük rakıyı bitirmişti. Üstteğmen anlatmaya başlamıştı. "Bana bundan önceki yerimde solcu demişlerdi. yakaladım solcuları bastım elektriği". "Ondan da önceki yerimde ise bana sağcı demişlerdi. Yakaladım sağcıları bastım elektriği." Komutan için halk ne derse, dediği görüşteki kişiler elektriğe bağlanıyodu. Manyetolu elektrik. Elektrik mühendisi olduğum için onun verdiği acıyı tahmin etmek güç değildi. Elektriğe bir kaç kez çarpıldığım için, biliyordum.
Sonra komutan kalktı. gece yarısı olmuştu. Herkes içkili ve biraz da kaymış vaziyette idi. Ayakta durmakta zorlanıyorlardı. Ben ise izliyordum. Dışarı çıktık. Vedalaşma faslı, geceninin güzelliği konuşuluyordu, tekrar edilmesi isteği de. Bu sırada komutan çavuşa silahını çıkart dedi. Çavuş silahını çıkardı. Havaya kaldır ve şarjör boşalt emrini verdi. Tabancadan çıkan kurşunlar havai fişek gibi iz bırakıyordu gecenin karanlığında. Kurşunlar tükenmişti. O kadar sarhoş olmasına rağmen jipte kendisine birşey yapmasın diye silahını boşalttırmıştı. Şantiyede mutemet olan arkadaş, "ya sizin silahtan çıkan ses bir şey mi" deyip belinden bir magnum çıkarttı. O da şarjör boşalttı. Silahtan çıkan ses daha tüyler ürpertici idi. Ben ise neden buradayım, bu yaşadıklarım hayal mi diye düşünüyordum, silah sesleri gecenin karanlığını yırtarken, kurşunlar arkasında ışıklı izler bırakarak kayboluyordu. Sonunda komutanın arabası hareket etmiş ve gece bitmişti. Yerleri şap olan odama girdiğimde, şaşkınlığım devam ediyordu. Sabah olduğunda herkesin hafızasında gece silinmişti. Kimse olanları hatırlamıyordu benden başka. Yıllar yıllar önceydi. Bir zamanlar Divriği'de.
Yolculuk ve Arayış
Filmde yolculuk ve yolculuk sürecinde suçlu, savci, komiser, doktor ve polis ve kazıcılar var. Herkes kendi hayatını yaşadıklarını epik bir ortam içindeki gece yolculuğunda sorguluyor. Bu sorgulama sürecini yönetmen çok güzel örmüş durumda. Zaman filmi seyrederken bazı anlarda kayboluyor, tam bir trans hali yaşanıyor.. Ya da ben de benzer yerlerde bir müddet de olsa yaşadığım için filmin içine girebildim. Oradaki yapılar, yemek sahneleri, bazlama ve diğer detaylar çok güzel işlenmiş. Elmaya da bir rol versek aktör mü olur aktrist mi bilmiyorum ama filmdeki rolü önemli. Gelip bir yere takıldığı an, durduğu ve hareket edemediği an, filmdeki karakterlerin kasabadaki buluşmalarına benziyor. Su içinde çürüyecektir, kasabada buluşan dışarıdan gelen insanların yaşadıkları gibi.Kasaba insanlarını üniversiteden sonra yaşadığım Karadeniz Ereğli'den dolayı iyi bilirim.
Yüzler çok detaylı çekilmiş durumda ve de çok gerçekçi. Bakımsız insanlar. Sakallar, sivilceler ve yorgun yüzler, gece yolculuğunda giderek artan. Manzaralar ve yol. Hepimizin hayatında inişler ve çıkışlar var, Sağa sola dönüşler. Bir zamanlar Anadolu bu anlamda güzel bir film. Ağır temposuna rağmen seyircilere sorgulama yaptırıyor ve çok karamsar durumlarda bile esprinin olabileceğini gösteriyor. Nuri Bilge Ceylan'ın savcıya, jandarma komutanına, polise ve doktora bakışı da ilginç. Bir tek doktoru korumuş durumda. Domuz bağı Hizbullah cinayetlerine çağrışım yapıyor.
Recep İvedik Kıyafeti
Bir nokta daha var ki, hem Nuri Bilge Ceylan ve hem de Yılmaz Erdoğan kendi filmlerinden daha fazla ciro yaptığı için Recep İvedik'e kızgınlar anladığım kadarı ile. Bu yüzden filmde maktül bulunduğunda Recep İvedik kıyafetleri ve aynı şekilde sakalları olan biri olduğunu kısacık anlarda görüyoruz. Daha sonra da ciğerini söküyorlar, doktorun yardımı ile. Filmde kocası tarafından aldatılan kadının ve öleceği tarihi bilen bir kadının paralel hikayesi de filmin izlenmesini sağlyan bir paralel hikaye..
Güzel örülmüş ve çekim olarak çok dikkat sarfedilmiş bir ve karakterlerinin gerçekliği ile beğendiğim film oldu, Bir Zamanlar Anadolu Da Filmi.. Oscar alabilir mi? bunu bilemiyorum ama alma ihtimali var. Hem kalitesi ile var ve hem de Coca Cola ve sigara firmalarının gizli reklamları olduğu için var. Bu kurumlar destek vermişler midir? Bilemem.Ancak Nuri Bilge Ceylan'ın hem yönetmen ve hem de yapımcı olduğunu unutmamak gerekiyor.
Cengiz Eren 10.10.2011
NLP Uzmanı ve Eğitmeni
Nuri Bilge Ceylan'ın sitesinde bu yazıyı paylaştığını görmek beni sevindirdi. Kendisine teşekkür ediyoruz. Ferzan Özpetek'in Şahane Misafir filminde otopsi sahnesine bir gönderme var. Sanatçı rol yaparken otopsi de yapar ve içindekileri dışarı çıkarır, cümlesi ile.