Nerede Kazandılar Nerede Kaybettiler Röportajı Yorumu
- Son Güncelleme: Perşembe, 19 Nisan 2012 07:29
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 11183
Ayşe Arman’la röportaj yapma imkanı ortaya çıktığında hem sevinmiş ve hem de sonrasında neler olacak diye merak eder hale gelmiştim.
Karaincir koyundaki Aspat Plajı ve açık hava müzesine ulaştığımda yeni bir döneme geçişin işaretleri yoktu. Röportaj Ayşe Arman’ın tanınıyor olmasından dolayı kesikli olarak devam ediyordu. Etraftaki insanlar hem sorunlarını anlatmaya ve hem de fotoğraf çektirmeye çalışıyorlardı. Soruyordu, irdeliyordu ve ben de anlatmaya devam ediyorum. Ayşe Arman okunan bir yazar, okunmasından öte bir etkisi de var. İnsanlar onu hem okuyor ve hem de yazdıklarını irdeliyor. Bu da röportajlarının birkaç kez okunmasını sağlıyor. Gazetecilik başarısı bu olsa gerek.
Farkında olmadan uyguladığı tekniklerle karşısında röportaj veren kişiyi, onu konuşturması çok kolay hale geliyor ve insanlar dökülüyorlar. Bazen sıcak, bazen mesafeli, bazen sorgulayan, bazen de anlamamış gibi yapan Ayşe Arman insanları konuşturuyor. Röportaj sırasında, sonrasında nasıl toparlayacağını bilmediğim çok sayıda kasetin kaydedildiği uzun bir zaman vardı. Dünya tatlısı Alya’da oradaydı. Sevgi alan ve sevgi veren bir küçük kız olarak.
Röportaja bu anlamda Alya’nın katkısı da olduğu söylenebilir.
Hürriyet Gazetesi’nin 16 Ağustos baskısını gördüğüm zaman gözlerime inanamadım. Ana Gazetede manşet üstünde Ayşe Arman’la fotoğrafım vardı. Pazar ekinin kapağı tamamen bu röportaja ayrılmıştı. İçerde iki sayfa röportaj yayınlanıyordu. Ben böyle bir sonucu hayal etmemiştim. Ama gerçekleşmişti. Acaba hayal etmek insanı sınırlayan bir durum mudur? diye de düşünmeye başladım.
Çok sayıda tebrik telefonu ve mesaj geliyordu. Ben de evde oturmuş ne yapacağımı düşünüyordum. Söylediğim şeyler önemli idi ve insanlara katkı sağlayabilirdi. Kelimeler, cümleler, tecrübeler ve bunların sonuçları farklı bir gözle inceleniyordu. Ayşe Arman’da mesleğinde ne kadar iyi olduğunu yarattığı akış ile ortaya koyuyordu. “Nerede kazandılar, Nerede kaybettiler” başlığı ile yayınlanan röportajın ne ses getireceğini çok merak etmiyordum ama birilerinin ağır eleştiri yapmaları sonucu her zaman olabilirdi.
Röportajdaki kişilerin hiçbirini tanımıyordum ama izliyordum. İzlememin nedeni toplumsal açıdan önemli kişiler olmasından kaynaklanıyordu. Bir başka sebepten değil.
Röportaj yayınlandıktan sonra olan olaylar daha da ilginçti. Hıncal Uluç’a Narkoz aldığı için sertleşti demiştim. Hıncal Uluç “Narkozlu Hıncal” başlığını atarak söylediğimin yanlış olduğunu ifade ediyordu. Ayşe Arman’ın köşesinden cevap vermeye çalıştım. Bu röportajdan dolayı Ayşe Arman ile Hıncal Uluç görüşmüş ve bir de röportaj ortaya çıkmıştı. Hıncal Uluç, Seks ve aşk konusundaki tecrübelerini anlatıyordu. İlginç bir röportajdı ve zihinsel olarak kapakların açıldığına dair önemli bilgiler içeriyordu.
Sonra Ahmet Hakan kendi narkoz tecrübesini köşesine taşıdı ve anlattığı bilgiler narkoz ve değişim arasındaki bağlantıyı da gösteriyordu. Ahmet Hakan’dan “Narkoz kardeşliği” tanımını da öğrenmiş olduk. Yaratıcı bir tanımlama idi.
Ertuğrul Özkök için ise bir yazısında bahsettiği DJ’lik yaparken yediği dayak olayından olayından sonra değişen stratejilerini yazmıştım. Kovalanan olmaktansa kovalayan olmak ve içinde insanın olmaması gereğinden dolayı da “haber kovalayan” haline geldiği için gazeteciliğindeki başarının neden olduğunu açıklıyordu, bu yaşadığı tecrübe.
Sonra Ahmet Hakan ve Ertuğrul Özkök yanlarına Ali Bulaç’ı da alarak Umreye gittiler. Ertuğurul Özkök’ün gazeteciliğinin de ne kadar iyi olduğunu bu yazı dizisinden öğrendik.
Ajda Pekkan’ın sadece sahnede görünür olmasından dolayı Süperstar’lığını koruduğunu ve Tarkan’ın artık star olmadığını ve bunun sebebinin de şarkılarını reklamlara göre yapmış olmasından kaynaklandığını yazmıştım. Röportajdan birkaç gün sonra Ajda Pekkan’ın konserinde sahneye çıkıp 3 şarkı söyleyen Tarkan “Acaipsin” şarkısını “Süperstarsın” diyerek söylüyor ve artık bir star olmadığını da farkında olmadan kabul ediyor ve kamuoyuna bu haberle duyuruyordu.
Narkoz konusundaki tartışmalar Vatan Gazetesinde uzmanların görüşlerinin alınması ile devam etti ve narkozun insanları değiştirdiği konusunda genel bir kanının varlığı anestezistler tarafından da doğrulanıyordu.
Can Dündar için ise Mustafa Filmini çevirdikten sonra koyamadığı tavrı eleştirmiştim. Can Dündar bu röportajı sitesine koydu mu? Bilmiyorum. Ama taraf gazetesinde çıkan NLP Saçmalıkları ile ilgili yazıyı sitesine koymuştu. Kendisinin köşesinden ya da sitesinde cevap vermek yerine, hem de kavgalı olduğu bir gazetenin yorumunu sitesine koyması, gösteremediği tavrın sürekli olduğunu anlatması açısından beni doğruluyordu ama Milliyet Blog'da yazdığım yazıdan sonra röportaj sitesine konumuştu.
Taraf gazetesini aradım, NLP Saçmalıkları başlığını atan kişi ile görüşmek için ama gazeteden bu köşenin yazarı olmadığını, anonim şekilde yazıldığını ifade ettiler. Ancak bu yazıyı yazan kişi beni arayabilirse NLP konusunda bildiklerimi ona anlatabilirim. O da kaynaklarını kullanabilir hale gelebilir.
Sezen Aksu için Cano’sunun araba içinde kalıp ölmesinden dolayı gördüğü zararı anlatmıştım. Bekir Çoşkun’un da aynı nedenle onu sevmediğini öğrenmek şaşırtıcı olmadı. Köpeği çok seven bir insan olan Bekir Çoşkun. Sezen Aksu bu röportajdan sonra ne olduğu pek bilinmeyen “Kürt açılımı” konusundaki söylemleri ile kendisine biraz daha zarar verdi. “Yeni müşteri yaratmak” isteği olarak yorumladım, bu söylemleri.
Değişim sürecini doğru modelde kullanarak kendilerine yeni yer edinen Reha Muhtar ve Gülben Ergen’den herhangi bir tepki gelmedi. Ancak Reha Muhtar’ın ilkdefa Ankara’da Anadolu külübüne gittiği zaman duyduğu korkuyu yazdığını hatırlıyorum. Bu da Reha Muhtar’ın değişim sürecini etkileyen önemli olaylardan birisi olsa gerektir.
Cem Yılmaz’ın Yahşi Batı filmini çekerken başı çamura saplanan atın filme zarar vereceğini söylemiştim.
Sonrasında Istanbul’u sel baştı ve insanlar çamurda kayboldu. Bu sonuçlar da filmin üzerindeki zararı arttıracak gibi görülüyor.
Beyaz ise Maserati arabasının çizilmesine üzülmüş ve bu yolla haber olmuştu. Kendisini toplumdan ayrıştıracak bu haberin Beyaz’a zarar vereceğini ifade etmiştirm. Beyaz’ın yaptığı pasaparola’nın revize edilmiş hali ile yaptığı yeni programı ratinglerde dökülüyordu. Bu da Beyaz’ın gördüğü zararı anlatıyor olabilir.
Bir de Superpoligon sitesinde bir yazar, benim ilginç bir kişilik olduğumu söylüyordu. NLP ve markalaşmak üzerine, bu röportajla ilgili bir yazı yazmıştı. BU konuda yazının altına yorum yazmak istedim ama verdikleri link çalışmıyor ve yorum yapılamıyordu. Halbuki röportajda bahsettiklerime ait bilgiler verdiğim seminerlerde ve internetteki yazılarımda aktarılıyordu. Ancak Hürriyet Gazetesi ve Ayşe Arman ile gündeme düşmesi, gündem oluşturması onun ve hem de Hürriyet Gazetesinin önemini gösteriyor.
Bir de bu röportajın NLP ile ilgisi olmadığını söyleyen ve de NLP uzmanı olduğunu söyleyen kişiler de vardı tabii. Bu kişilerin NLP’nin sadece bilgi tarafını öğrenip, “Hadi Gelin NLP yapalım” tarzında yaptıkları ile anlatılanlar arasında hiçbir bağlantı bulunamayabilir, onlar tarafından. Ancak uzman olduğunu söyleyen kişiler, davranışları, yaşanan tecrübelerin ve bu tecrübelerin yarattığı farkında olunmayan stratejilerin, kullanılan dilin insanları nasıl etkilediği konusunda bilgi sahibi olmadıklarını göstermesi açısından ilginçtir.
Sonuç olarak, Ayşe Arman röportajı Ayşe Arman ve Hürriyet sayesinde önemli sonuçlar ortaya çıkardı. Narkoz temelinde ortaya çıkan tartışmalar değişime direncin de ne kadar çok olduğunu göstermesi bakımından ilginçti. Bu anlamda hem bu röportajı soruları ile şekillendiren ve yazıya döken Ayşe Arman, ve bu röportaja önemli bir yer ayıran ve kendisi hakkındaki yorumumu da yayınlayan Ertuğrul Özkök’e teşekkür ediyorum.
Cengiz Eren 20 Ağustos 2009